Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği (CEİD) Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda özgün karnesini hazırlıyor. Bu çalışmaya göre Türkiye, OECD’nin 36 ülkesi arasında 36. sırada. Skorda küçük bir iyileşme olsa da ilerleme hızı hâlâ yavaş. Endeksi hazırlayanlardan Doç. Dr. Emel Memiş, eşitsizliği yaratan yapısal engeller kaldırılırsa dönüştürücü eşitlik sağlanabileceğini söyledi ve ekledi: “Gerileme olsa da umut var, eşitliğe doğru ilerleme kaçınılmaz.”

Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği (CEİD) 2011 yılından bu yana Türkiye’de cinsiyet eşitliğiyle ilgili faaliyetlerin bilimsel olarak izlenmesi ve eşitliğin hayata geçirilmesi için savunuculuk yapmak üzere farklı konulardaki uzman ve akademisyenler eliyle raporlar hazırlıyor. Bu raporlar, Türkiye’de sosyal, ekonomik, kültürel gelişmelerin hangi yöne evrileceğine dair analizler içeriyor.
CEİD’in son raporlarından biri, Avrupa Birliği’nin finanse ettiği CEİDizler Projesi kapsamında, Gösterge Uzman Grubu’nun hazırladığı 2024 CEİD Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Endeksi. Kullanıcı dostu, kolay okunabilir yapısıyla bu çalışma, Türkiye’yi başka ülkelerle karşılaştırma imkânı sunuyor ve diğer endekslerden farklı olarak, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yalnızca sonuçlarına değil, süreçlerine dair de bilgi içeriyor. Endekste, Türkiye dahil 36 OECD* ülkesinin cinsiyet eşitliğine ilişkin bulguları yer alıyor. CEİD Gösterge Uzman grubundan Doç. Dr Emel Memiş, Endeks’in bulgularına dair sorularımızı cevapladı.

Eşitsizlik göstergeleri: haklara erişim, haklardan yararlanma ve haklardan yoksunluk
CEİD Endeksi’nin nihai amacını, “toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için çalışan hak temelli örgütlere politik savunuculuk ve izleme aracı sunmak” ve “veri temelli yaklaşımın dönüşüme katkı sağlaması” olarak özetleyen Memiş, Türkiye’de “dönüştürücü eşitlik” sağlanması için yapılması gerekenleri de özetledi. Cinsiyet eşitliğinin uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan ve ulusal yasalarla bağlayıcı hâle gelmiş bir insan hakkı olduğunu hatırlatan Memiş, hukuki eşitliğin hayata geçirilmesi için fiili eşitlik sağlanması gerektiğini hatırlattı ve ekledi: “Dönüştürücü eşitlik ise fiilî eşitliğin önündeki yapısal engellerin kaldırılması, yani eşitsizliği doğuran sistemsel sorunların çözülmesi anlamına geliyor.”
Ülkelerin insan hakları karnelerini hazırlamak ve ülkeler arası karşılaştırma yapabilmenin çok boyutlu ve ölçülebilir bir çerçeve gerektirdiğini belirten Memiş, haklara erişim, haklardan yararlanma ve yoksunluk göstergelerini bir araya getirerek ölçüm yaptığını söyledi: “Örneğin çalışma hakkı alanında, mevzuatta eşitlik hükmü olması yeterli değil. Eğer kadınlar bakım yükü nedeniyle işgücüne fiilen katılamıyorsa ya da eğitim hizmetleri mevcut olsa bile eğitime erişimde cinsiyet farkları sürüyorsa, okullaşma ve mezuniyet oranlarında açığa çıkan eşitsizlikler görünür kılınmış oluyor. Eşit ücret hakkı eğitimden, eğitim ise çalışma hakkından ayrı düşünülemez. Benzer biçimde, eşitsiz bakım emeği yalnızca kadınların gelir getiren işlere erişimini sınırlamıyor; aynı zamanda siyasete katılım hakkını da fiilen engelliyor.”
Derin eşitsizlikler: İstihdama erişim, istihdam niteliği, kayıt dışılık ve bakım yükü
Emel Memiş, Türkiye’nin OECD’nin 36 ülkesi içinde 36. sırada olduğunu hatırlattı ve ekledi: “Türkiye, kararlara katılım, siyasi temsilde eşitlik ve çalışma hakkı alanlarında diğer OECD ülkelerine kıyasla geride. Eğitimde eşitlik ve sağlıklı yaşam hakkı gibi alanlarda ilerleme var ancak bu iyileşmeler eşitliği geri çeken alanlardaki yüksek eşitsizlikleri telafi edemiyor.”

Türkiye’nin cinsiyet eşitliğinde en başarılı olduğu alanlar: Sağlıklı yaşam ve eğitim hakkı
Peki bu karneye göre, Türkiye’nin eskisinden iyi olduğu alanlar yok mu? Memiş, Türkiye’nin sağlıklı yaşam ve eğitim hakkı alanında OECD genelinde en yüksek performansı gösterdiğine dikkat çekti. Sağlıkta hâlâ eşitsizlik göstergeleri bulunsa da Türkiye OECD ortalamasından çok uzaklaşmayan bir skora sahip. Emel Memiş buna karşılık, Türkiye’de ne eğitimde ne istihdamda olan (NEET) genç kadınların yüksek oranıyla OECD’nin en yüksek cinsiyet farklarının görüldüğü ülkelerden biri olduğunu da ifade etti.
Karar mekanizmalarına katılımın düşüklüğü tüm hak alanlarını geriye düşürüyor!
Türkiye’nin eşitliği sağlamada en geride kaldığı alanlar kararlara katılım ve iyi yaşam hakkı.
Kadınların yerel yönetimlerden ulusal siyasete kadar kararlara katılımı konusunda Türkiye’nin düşük performansı, parlamentoda ve yerel yönetimlerde temsil eksikliğinin, kamu ve özel sektörün üst düzey pozisyonlarında sınırlı kadın varlığı ve toplumsal cinsiyet temelli normların bir sonucu. Emel Memiş, şöyle dedi: “Siyasi yaşamda düşük temsil, eşit ücret politikalarını, bakım hizmetlerinin güçlendirilmesini, şiddetle mücadele mekanizmalarını ve kamusal kaynak tahsisini de doğrudan etkiliyor. Özetle, karar mekanizmalarına katılımın sınırlı olması, tüm diğer hak alanlarını da geriden getiriyor.”
İyi yaşam hakkı bağlamında da Türkiye geri sıralarda yer alıyor. Bu gösterge için zaman kullanımı, kişi başına gelir farkı ve sosyal yaşama katılım gibi başlıklarda cinsiyet eşitsizlikleri sürüyor.

Türkiye’de eşitliğin en geride kaldığı alanlardan biri: çalışma hakkı
Türkiye 36 OECD ülkesi arasında çalışma hakkı alanında sonuncu sırada. Ayrıca sendikalaşma oranı ve toplu pazarlık kapsamı bakımından da son sırada yer alıyor. Sendikalı çalışan oranlarında Türkiye yüzde 10 oranıyla en düşük üç ülke arasında (diğerleri Macaristan ve Amerika Birleşik Devletleri). Buna karşın Memiş, İzlanda’da çalışanların neredeyse tamamı, İsveç’te yüzde 65’i ve Norveç’te ise yüzde 50 oranlarında sendika üyesi olduğunu hatırlattı.
Genç işsizliği ve genel işsizlik oranlarının da Türkiye’de yüksek olması ve belirgin cinsiyet farkları, çalışma hakkından yoksunluğu gösteriyor. İşsizlik oranı genç kadınlar arasında yüzde 22,4’yken genç erkekler arasında yüzde 13,4; aradaki fark neredeyse 10 puan. Memiş, “İspanya, İtalya gibi ülkelerde de genç işsizliği yüksek ancak o ülkelerde cinsiyet farkı gözardı edilecek düzeyde düşük. Çalışma hakkı, Türkiye’de eşitliğin en zorlandığı alanlardan biri” dedi.
Kadınların düşük istihdamında bakım yükünün etkisi
CEİD Endeks’e göre, kadınların işgücüne katılım oranı Türkiye’de yüzde 32,81, kadınların yaklaşık yüzde 35’i kayıtdışı çalışıyor. Bu verilere göre, kadınların görünmez emeği raporda nasıl yer buluyor?
Emel Memiş bu soruya şöyle cevap verdi: “Birinci boyut, zaman kullanımını esas alıyor; kadınların ücretli ve ücretsiz çalışma süreleri iyi yaşam hakkı boyutunda değerlendiriliyor. İkinci boyut ise, kadınların gelir getirici işlere erişimindeki en temel engellerden biri olan okul öncesi eğitimde düşük kayıtlılık oranlarını (3–5 yaş) dikkate alıyor. Bu göstergeler, bakım yükünün kadınların istihdama katılımı üzerindeki etkisini bütüncül biçimde belirginleştiriyor. Raporun ek bölümünde sunulan test sonuçları da bakımın istihdam boyutuyla birlikte ele alınması gerektiğini destekleyen sonuçlar ortaya koyuyor.”

İşyerinde şiddet ve tacizin kadın istihdamına olumsuz etkisi
Memiş, “İşyerinde şiddet ve tacizin etkileri şiddetsiz yaşam hakkı kapsamında çok önemli bir boyut: kadınların istihdamdan çekilmesine, ücret kayıplarına, kariyer kesintilerine ve güvencesiz çalışma alanlarına sıkışmasına yol açıyor” dedi.
Tüm bu veri ve analizlerin neticesinde, Türkiye’nin “en acil dönüşüm adımı” ne olmalı? Soruya Emel Memiş’in cevabı şöyle oldu: “Karar alma süreçlerinde eşit temsilin güçlendirilmesi ve demokratikleşme yönünde bu alanın desteklenmesi. Bununla birlikte, cinsiyet eşitsizliklerinin en belirgin olduğu alanlardan biri olan çalışma hakkına ilişkin açıkların kapatılması da kritik önemde. Bir yandan gelir getirici işlere eşit erişim sağlanmasına yönelik adımlar atılması gerekirken, öte yandan toplu pazarlık kapsamı ve sendikal hakların kazanılması yaşamın ileri dönemlerinde yoksulluğun önlenmesi için de temel adımları oluşturur.”

“Doğru politikalar uygulandığında kısa sürede anlamlı iyileşmeler sağlanabilir!”
Sözü geçen pek çok yapısal soruna karşın, CEİD’in hazırladığı cinsiyet eşitliği karnesi Türkiye’de dönüştürücü eşitliğin sağlanması için bizi ümitvar kılacak bulguları da içeriyor mu? Emel Memiş’in buna cevabı olumluydu. “OECD genelinde hızlı ilerleme kaydeden ülkelerin varlığı, doğru politikalar uygulandığında kısa sürede anlamlı iyileşmeler sağlanabileceğinin somut kanıtı. Ayrıca eşitsizlikleri azaltmada başarı göstermiş ülkelerin istikrarlı biçimde üst sıralarda kalması, bu politikaların kalıcı etkisini doğruluyor. Bu yüzden Türkiye için de umut var; eşitliğe doğru ilerleme kaçınılmaz, sonuç alındığı da açık.”
*Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü Üyeleri; Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Çekya, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Kore Cumhuriyeti, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsrail, İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Japonya, Kanada, Kolombiya, Kosta Rika, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Meksika, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovakya, Slovenya, Şili, Türkiye, Yeni Zelanda, Yunanistan.










