Skip to main contentSkip to footer

Sine-Sen’den Zeynep Çelik kadın oyunculara yönelik baskıları anlattı: “Kadın sanatçılar genç görünmeyince iş bulamıyorlar”

Nisan ayının ilk günlerindeki boykot çağrısını destekleyen oyuncu Aybüke Pusat oynadığı diziden atıldı. Daha sonra listeye başkaları da eklendi. Bu, sinema, tiyatro çalışanlarının sosyal haklardan mahrum ve güvencesiz çalıştıklarının açık göstergesiydi. Kadınlar ise aynı zamanda cinsiyet temelli ayrımcılıklarla mücadele etmek zorunda kalıyordu. Erkeklerden daha az ücret alıyorlar. Doğum ve regl izinlerinin ise lafı bile geçmiyor…

Güncel

Bir süre önce, Nisan’ın ilk günlerinde yapılan 1 günlük genel boykot çağrısı büyük bir ses getirdi, birçok insan tarafından da desteklendi. Oyuncular da sessiz kalmadı. Bu insanların arasında dizi ve tiyatro oyuncusu Aybüke Pusat da vardı. Sosyal medya hesabından yaptığı boykot paylaşımının hemen ardından TRT1 ekranlarında yayınlanan ve başrolünde oynadığı Teşkilat dizisinden çıkarıldı. Pusat’ın isminin önüne bir kırmızı çizgi daha çekildi. Kadrosunda yer aldığı Çeplin isimli tiyatro oyunu da iptal edildi. Muhaliflere yönelik engeller sürerken oyunculara yaşatılanlar da aynı hızda devam etti. Bu süreci, bir kadın oyuncuya yaşatılan baskıları, yanı sıra sektördeki kadınların sorunlarını Sinema Emekçileri Sendikası Sine-Sen Örgütlenme Uzmanı Zeynep Çelik ile konuştuk.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilip ardından hapsedilmesi tepki topladı. Buna yönelik tepkilerden biri de Nisan ayı başında “alışveriş boykotu” olarak gelişti. Cem Yiğit Üzümoğlu bu boykota destek verdi ve gözaltına alındı. Ardından “boykot çağrısı” yapanlar ve destekleyenler cezalandırıldı. TRT’de diziden atılan oyuncular oldu. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Son yaşanılanlarla beraber içinde bulunduğumuz süreç tam anlamıyla antidemokratik ve hukukun üstünlüğünün yitirilip çiğnendiği bir distopyalar ülkesi… TRT, kurulduğu günden bugüne özerk ve tarafsızlık ilkesinden uzak, iktidarların tahakküm ve propaganda aracı oldu. İktidarların çıkarları doğrultusunda hareket ve biat etmeyen herkes yıllarca TRT’nin kara listesinde yer aldı. Dizi ve filmlerle iktidarın propagandasını yapan bir kanalın kendine muhalif gördüğü oyuncuları dizi kadrosundan çıkarması da beklenilmez bir sürpriz gelişme değil. Şunun altını da çizelim; Her bir birey kendi düşüncesini, cinsiyetçi, nefret söylemi barındırmadığı sürece açıklamakta hürdür.

Amaç tüm topluma gözdağı vermek

Savcılığın soruşturmayı, “nefret ve ayrımcılık” ile “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlarından başlatması dikkat çekiyor. Bu şekilde bir suçlamayı yorumlar mısınız?

Tek adam rejimi birçok alanda hegemonya kurmaya çalışıyor, kültür sanat alanı en zayıf olduğu alanlardan biri. TRT ve TRT Tabi gibi dijital platformlar aracılığı ile bu alanda varlık oluşturmaya, hegemonya kurmaya çalışıyor. Ama o kadar vasat yapımlara, çarpıtılmış tarihi dizilere milyonlarca lira akıtmasına rağmen hedeflediği kitleye ulaşamıyor, popüler oyuncularla izleyici çekmeye çalışıyor. Her ne kadar politik ve fikri olarak anlaşamayacağı oyuncular olsa bile izleyiciyi TRT ve TRT Tabi’ye çekmek için kendince bazı ödünler veriyor. Ama cin şişeye sığmıyor. Her ne yaparsa yapsın haksızlık, hukuksuzluk karşısında her şeye rağmen artık yeter diyecek noktaya gelenler seslerini yükseltmeye devam ediyor. İşte “nefret ve ayrımcılık” ile “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” gibi temelsiz suçlamalar burada sihirli bir cezalandırma aracı haline geliyor. Boykot çağrısının gerçek bir hukuk devletinde bu suçlamalarla, asla yan yana gelemeyeceğini biliyoruz. Bu suçlama ile halkın sevgisini kazanmış oyuncuların cezalandırılması aynı zamanda tüm topluma gözdağı vermek amacı taşıdığını da biliyoruz.

İktidarı desteklemediği için bir diziden oyuncu çıkarılmasını nasıl yorumluyorsunuz?

TRT ve TRT’nin dijital platformu olan TRT TABİ yıllardır, muhalif gördüğü oyunculara yapımlarında yer vermiyor. Bazı yapımların yönetmenlerinin talepleri üzerine ya da izleyici çekme kaygısıyla bu politikasını bazen esnetiyor. TRT ve TRT Tabi yapımlarında rol alan oyuncular onların çizdiği doğrultuda hareket etmek zorunda. Bu sektörde iş imkanlarını kaybetmek istemiyorlarsa buna uymak durumunda kalıyorlar. Ve resmi olmasa da her yapımcının ve oyuncunun da bildiği gibi KARA listeden çıkmak için sesini kesmesini, yasal hakları da dahil olmak üzere biat etmesini istiyorlar. Aybüke Pusat ve Cem Yiğit Üzümoğlu’nun diziden çıkarılması da bunca yıldır kurulan bu gayri nizami düzene kimsenin çomak sokmasına izin vermeyeceklerinin ilanı olarak okumak mümkün. Ama mızrak çuvala sığmıyor.

Foto kaynağı: TGRT Haber, Teşkilat dizisi – Aybüke Pusat

“Kontrol edemediğime ekmek yedirmem anlayışı”

Bir oyuncu, düşüncesini dile getirdiği için işinden edildi. Bu siyasi dönemin de aynı zamanda bir “perdesi”. Bu yasaklı perdeyi kendi doğrultularında açanların amacı ne?

Bu yaklaşımla ilk kez karşılaşmıyoruz aslında. Düşüncelerini söylediği, anayasal haklarını kullandığı için geçmişte de TRT dizilerinden çıkarılan oyuncu arkadaşlar var. Yakın tarihe baktığımızda Gezi Parkı eylemleri sırasında Leyla İle Mecnun dizisi oyuncuları Gezi Parkı’nda bulundukları ve destek videosu çektikleri için dizileri “yeterli reyting alınamıyor” bahanesi ile yayından kaldırıldı. Yine aynı gerekçe ile TRT dizilerinden Bir Yastıkta dizisinin ilkin cast ekibi değiştirildi. Sonra diziyi yayından kaldırdılar. Tabii o dönem düşüncesini dile getiremeyen TRT, reytingi bahane olarak gösteriyordu. TRT tarihine baktığımızda sözde gerekçeler gösterilerek birçok sanatçıya uyguladığı bir sansür var. İktidarın tam anlamıyla hegemonya kuramadığı alan, kültür-sanat alanıdır. Politikalarını benimsetemediği, biat kültürünü kabul ettiremediği herkes onun için sakıncalı ve düşman olarak karşısında yer alıyor. Kısacası bu yasaklı perdenin amacı, kontrol edemediğime ekmek yedirmem anlayışıdır.

Bu süreçte nasıl bir dayanışma gerçekleşti?

Aybüke Pusat’a ve beraberindeki diğer oyunculara yapılan bu anti demokratik tutuma karşı irili ufaklı seslerin yükseltilmesi elbette önemli ve kıymetli. Ama sektörün tüm bileşenlerinin ortak bir tepki vermesi ve dayanışma göstermesi, sektördeki tüm olumsuzluklara karşı örgütlü cevap vermenin adımıdır. Bu yüzden sendika olarak “Susmuyoruz” başlıklı bir metin hazırlayıp kurum ve sanatçıların imzasına sunduk. Bunu dayanışmanın ilk adımı olarak görüyoruz.

Protestoları destekleyenlere (diğer oyunculara) yönelik bu baskılara sendika olarak daha sonra nasıl tutum aldınız. Sizin düşünceniz nedir?

Sine-Sen’in kuruluşuna giden yol bugün ile çok benzerlik taşıyor. 1976 yılında filmlerin ve oyuncuların sansürlenmesi ile başlayan ‘Sansüre karşı yollara düştük’ diyerek yüzlerce sinema emekçisi “Sansüre Hayır” pankartıyla Ankara yürüyüşünü gerçekleştirmişti. Ve o yürüyüşün ardından sendikamızın temelleri atıldı. Sendika fikrinin tartışıldığı, örgütlenmenin öneminin açığa çıktığı bir eylemdi. Ve önce dernekleşmeyle başladı, 1978’de sendikalaşma süreciyle sonuçlandı. Bugün de örgütlenmenin ne kadar elzem olduğunu bu son süreçle, yaşayarak yeniden deneyimlemiş olduk. Sinema ve sahne emekçilerinin örgütlenme ve mücadele geleneği çok eski olmasına rağmen yeni kuşak sinema ve sahne emekçilerinde sendikal mücadele, örgütlenme çok zayıf ne yazık ki. O yüzden bugün sansür ve işten çıkarılma pervasızca sürüyor. Bu alandaki sendikalar ve dernekler olarak bugün yeterince karşı koyuşu, görünür bir mücadele hattı örgütleyemememizin gerekçelerinden biri de örgütsüzlüğümüz. Yine de TRT ve yapım firmalarına uyarı açıklamaları ve üyesi olduğumuz Dünya Sendikalar Birliğine (Uni-Global) Türkiye’nin altına imza attığı ILO sözleşmeleri gereği yaptırımlar uygulanması çağrılarımızı yaptık. Fiili bir mücadele örgütlemek ve hukuksuzluklar karşısında ortak tutum almak için bu alandaki diğer sendika ve meslek birlikleri ile dayanışma ilişkilerimiz sürüyor.

Zeynep Çelik

“Kadınlar doğum izni gibi haklardan mahrum”

Nedir tiyatro, sinema ve TV dünyasında kadın olmanın zorlukları?

Kadın olmak her iş kolunda olduğu gibi bu sektörde de eksi durumda. Kamera önündeysen patriyarkanın sana biçtiği güzellik standartlarında olmak zorundasın. Her daim bakımlı, zayıf, beden denetiminin reyting hesaplarının bir parçası haline gelmesi demek. Erkek oyunculardan düşük ücret alıyorsun. En ufak bir şeye tepki verdiğinde kırılgan, duygusal ya da sorunlu olarak etiketleniyorsun. Kamera arkasındaysan hangi birimde çalıştığının bir önemi olmaksızın cinsiyetçi iş bölümü hâkim. Doğum izni, regli izni gibi haklardan mahrumsun. Bulunduğun birimin yöneticileri tarafından rahatlıkla mobbing uygulanabilir olarak görünüyorsun. Bunun yanı sıra tacize uğradığında “yanlış anlamışsın, bizim çocuk o yapmaz, o samimiyetten öyle davranıyor” şeklinde tacizin üstünü örten bir durumla yaşamak, güvencesiz bir ortamda çalışmak zorunda kalıyorsun.

İcra ettiğin oyunculuktan çok yapımcılar ve ekipleri nazarında fiziğin ön planda olmak zorunda. Dolgun dudaklar, her daim hazır yapılı saç, makyaj, her zaman diyette olmak zorundasın. Çünkü onlar için fizik en önemlisi. Bu gibi cinsiyetçilikler kadınları birer objeye dönüştürmekte. Bu da kadınlarda özgüven eksikliğine, ses çıkarırsam işimden olurum korkusuna, süreklilik haline gelmiş anksiyete ve bununla baş etmek için harcanan zamana tekabül eden bir sonsuzlar döngüsüne neden olmakta.

Uzun çalışma saatleri sosyal hayattan nasıl ödünler vermeye sebep olabiliyor. Buna karşı çözüm önerileriniz var mı?

Çalışma koşullarına baktığımızda 16-18 saatlere varan kimi zaman 24 saate çıkan bir çalışma söz konusu. Bu insanlık dışı çalışma saatleri sonucunda set bittiğinde 3- 4 saatlik bir uyku uyuma vakti oluyor insanın. Bu 3-4 saatlik dilimde vücut dinlenemiyor. Repo günlerinde tüm gününü dinlenmeye ayırdığın zaman sosyal aktiviteden uzak ve diğer yapacağın işleri ötelemiş oluyorsun. Uzun çalışma saatleri, sette maruz kalınan durumlar psikolojiyi de etkiliyor. Kişi birincil olarak sağlık problemleri yaşıyor. Aynı zamanda sosyal hayattan kopuk hale geldiği için yalnızlaşmayla ve beraberinde gelen psikolojik sorunlarla baş etmeye çalıştığını söyleyebiliriz.

Sosyal güvencenin olmadığı sektörde oyuncular sağlık sorunları söz konusu olduğunda ne yapıyorlar?

Sinema ve sahne emekçilerinin yapısal sorunlarından biri kısa vadeli projeler. Yani süresi belli işler olması sigorta ve emeklilik hakkını ortadan kaldırıyor. Bizim sektörümüzde sigortalı çalışan sayısı çok düşük, neredeyse yok denilecek kadar az. İşverenler çoğunlukla çalışanları “serbest meslek” makbuzu ile çalışmaya zorlamakta. Sağlık sorunları çoğunlukla devlet hastanelerinde ücretli olarak sağlanıyor. Sine-Sen olarak 10 No’lu Torba dediğimiz iş kolundayız. Öncelikli hedefimiz ve çalışmamız iş kolu tanımını yaptırmak. Kültür-sanat iş kolunun ayrı bir iş kolu olarak tanımının yapılmasını hedefliyoruz. İki yıldır, 10 No’lu iş kolunda yer alan sendikalarla birlikte iş kollarının ayrılması ve her iş kolunun özel durumuna ilişkin yeniden toplu sözleşme düzeneklerinin oluşturulması için çalışmalarımız sürüyor.

Kadınların oyunculuk yaşamları erkeklere göre daha mı kısa? Neden?

Genelleme yaparsak evet. Kadınların sinema ve sahne işlerinde cinsel ve güzellik nesnesi olarak görüldükleri için belirli bir yaştan sonra bu sektörde iş bulmak zorlaşıyor. Görsel dünyanın sihirli dünyası biz kadınlar için erkeklere kıyasla daha riyakâr. Siz hiçbir erkek oyuncunun kilo aldığı için ya da yaş aldığı için artık iş bulmakta zorlandığını duydunuz mu? Çok çok nadir. Lafı bile edilmeye değmeyecek kadar az. Biz kadınlara biçilen rol ise her daim güzel, çekici, seksi ve aynı zamanda şefkatli birer nesne olmamız. Bunun için de genç olmak ya da genç görünmek için estetik cerrahi ile yakın ilişki içinde olmanız gerekir. Bu yakın ilişki için de kazancınızın hallice olması lazım. Bu imkanlara sahip kadın oyuncu sayısı da pek fazla değil.

“En temel hakların gaspına karşı yapımcıları uyarıyoruz”

İstanbul’da sadece kayıtlı olan 35.000 dolayında oyuncu mevcutmuş. Sendika olarak bütün oyunculara ulaşma idealiniz eminim ki var? Peki bu kadar fazla işgücünün olduğu sektörde sendikaya yönelik ilgi nasıl?

Sadece oyuncular değil, sektörün tüm birimlerinde çalışan arkadaşlarla birlikte mücadele etme, haklarımızı savunma hedefimiz ve çalışmamız var. Bu alanın zorluklarından biri de stabil bir iş yerinin olmaması. Bir sette düzenli ilişki kurulmaya başlandıktan bir müddet sonra çekimler bitince o set kapanmış oluyor. Biraz inşaat işçileri gibi bizim sektörümüz, 3 ay ya da 6 ay bir sette çalışan emekçi, bu sürenin ardından bir başka sette çalışmaya başlıyor. Onun da mekânı, çekilen dizi ya da filme göre farklı illerde olabiliyor. Yine de çalışma yaşamımıza ilişkin çalıştaylar gerçekleştiriyoruz. Temel haklarımızın gaspına karşı yapımcıları uyarıyoruz. Hem iş hukuku çerçevesinde hem de üyesi olduğumuz uluslararası sendikalar ve ILO nezdinde haklarımızı dile getiriyoruz. Bu alanda en temel hakların gaspına karşı tüm alandaki sendikalar ve meslek birlikleri ile ortak bir zeminde mücadele etmeyi önceliyoruz.

Sine-Sen bunların dışında nasıl çalışmalar yürütüyor?

Sine-Sen olarak sektörde haksızlığa uğramış, sorunlar yaşayan çalışanlara sağladığımız hukuk desteğimiz mevcut. Sendikamızın eğitim dairesinin yürüttüğü eğitim çalışmaları var. Sendikal tarih, sinemada ustalarla buluşma, çalışma yaşamından kaynaklı haklarımız gibi. Ve tabii dayanışma etkinliklerimiz de sürüyor.

Sizin eklemek istedikleriniz var mı?

Sinema ve sahne emekçilerini örgütlenmeye ve mücadele etmeye Sine-Sen’e davet ediyorum.

Ana Fotoğraf: T24

Yazarın Diğer Yazıları

İlginizi Çekebilir

Son Yazılar