Skip to main contentSkip to footer

“Sarhoş şovmenin attığı tokatın acısını unutamam”

Kendi dünyasının bütün ağırlığını omuzlarına yüklenmiş ama ‘gık” demeden, yılmadan yorulmadan çalışmış bir kadın var karşımda yine… Adı, Leyla Taş. Şu an bir gökdelende temizlik işçisi olan Taş, “Havalimanında çalışırken idrarını ortalık yere yapan sarhoş bir şovmeni uyarınca bana attığı tokatın acısını unutamam” diyor.

Aslen Kastamonulu ama doğma büyüme Kartal Esentepeli olan Taş ile İstanbul’un Kadıköy ilçesinde bir otobüs durağında tanıştım. İş çıkış saatleriydi, kronikleşen İstanbul trafiğinde gelmek bilmeyen belediye otobüslerini beklerken, sıkıntıdan laflamaya başladık. Bana ardımızdaki 35 katlı gösterişli gökdeleni gösterip orada temizlik elemanı olarak çalıştığını ve işten yeni çıktığını söyledi.

Bir gökdelende temizlik elemanı olmanın epeyce zahmetli, hayli yorucu olduğunu düşündüm. Ona Kadınişçi’den bahsettim, “Senin Hikayen Benim Hikayem” bölümü için kendisiyle konuşmak istediğimi söyledim. Teklifim hoşuna gitti. Bu röportajın hikayesi de böyle gelişti. Onunla konuşunca anladım ki Leyla Taş’ın hayatı da tıpkı diğer kadın işçiler gibi hiç de kolay geçmemişti, geçmiyordu… İşte çetin bir hayat mücadelesi içinde içimizdeki binlerce kadından biri olan Leyla Taş’ın hayatı, hikayesi…

Birçok işe girmiş çıkmış

Pek çok kadın gibi anne olmak Leyla Taş’ı iş hayatından epeyce uzak tutmuş. Çocukları biraz büyüdüğünde bile onlara yakın olabilmek için evinden çok uzaklaşmaktan özellikle çekinmiş. Bugün 48 yaşında olan Leyla Taş, bu zamana dek birçok işte çalışmış, şöyle anlatıyor,

“Çocuklarım küçükken evden çok uzaklaşamıyordum. Havalimanı, siteler, fabrikalar… Birçok işte çalıştım, bir ara yufkacıda da çalıştım. Şu anda 35 katlı bir iş merkezinde çalışıyorum. Ofisler, ofislerin ortak kullanım alanları… İş zor olsa bile insan çalışmaya başlayınca alışıyor, uzun zaman geçirdiğin ortama alışıyor. Haftanın altı günü sabah saat 08.00 ile 17.00 arasında çalışıyorum, arada molalarımız var. Dört yıldır aynı yerdeyim.”

Gökdelende temizlik elemanı olarak çalışmanın diğerlerinden farkının soruyorum, “Gökdelenin farkı, komple sorumluluk sende oluyor. Lavabolar, girişler, ekstra farklı köşeler, merdivenler. Bezen bir kadın olarak zorlandığım noktalar oluyor ama yanınızdaki arkadaşlarınızdan destek alıyorsunuz. Yöneticiniz de iyi olursa, işin de iyi gidiyor aslında. Gökdelenlerde genelde camcı kısmı, zemin yıkama birbirinden ayrılıyor. Camlar için sertifikalı – belgeli kişiler çalışıyor. Biz sadece temizlik görevlisi olarak belirli yerleri temizliyoruz. Riskli alanlara yüksek alanlara girmiyoruz, o alanda sertifika ve eğitimimiz yok; bu yüzden bir 50 metre yükseğe biz karışmıyoruz. Çıkanlar için bence zor görev, tehlikeli ve riskli, bu yüzden eğitimsiz olanlara asla yaptırılmıyor. Müşteri profili ise her zamanki gibi yine bazıları temizlikten memnun kalırken, bazıları memnun olmayabiliyor.”

“Çöpe atılan cam elimi fena kesti”

Aslında kadınların çoğu temizliği sevmez çünkü ne kadar dikkat ederseniz edin illa bir şeyler dökülür, bulaşır hiçbir şey olmasa toz tutar… Yani temizliğin ömrü pek uzun olmaz. İşte bu sebepten Leyla Taş da temizlik işinin ‘nankör’ olarak tanımlıyor. Bu özelliği bu işin en stresli yanı diye düşünürken, daha büyük sorunlarla karşılaştığını öğreniyorum! Bakın neler anlatıyor, “Dürüst çalışan, sorumluluk sahibi bir iş yeri yani kaliteli bir iş olursa, ekip olarak birlikte çalışmak, iş güvenliği altında güzel oluyor, işimi seviyorum. Ama temizlik işinin sevmediğim yönleri de var. Biz atıklarla çok muhatap oluyoruz. Çöp atıkları, genel temizlik, lavabo temizliği… Tüm bu işleri yaparken birçok pislikle karşılaşabiliyoruz. Bir keresinde çöpe çıktığımda, poşete cam kırıkları da atmışlar. Normalde onları ayrı atıklara atmaları gerekirdi. Çöpü alırken elimi kesti, canım çok yandı. Kesik derin olunca iki de dikiş attılar. İnsanlar bizleri o kadar hor görüyorlar ki…”

Belli ki elindeki cam kesiğinin acısı kibirli insanların duyarsızlığından çok üzmüş onu… Ancak konuşmaya devam ettikçe, aslında başka üzüntüler, acılar yaşadığını da öğreniyorum…

“Havalimanında çalışıyordum o zamanlar tuvaletlere bakıyordum. Bir yabancı uyruklu şovçu geldi. Adam baya bir sarhoştu, çıkartmış afedersin ortalık yere idrarını yapıyor. ‘Problem beyefendi’ dedim, ‘buraya yapamazsınız’ dedim ve adama erkek tuvaletini gösterdim. O zaman dönüp yanıma geldi ve bana bir tokat attı, hayatımda unutamam o tokatı. Hemen araya girdiler, adamı içeri aldılar.

Gökdelen temizliğine asgari ücret

Haftanın altı günü, yedi saat çalışıp asgari ücret alan Taş, zaman zaman yarım günlük işlere de giderek evini geçindirmeye çalıştığını söylüyor.

“Yaşam şartlarımız belli ama şu zamanda asgari ücretle belli saatler içinde çalışmak yetmiyor, gelir gideri karşılamıyor. Yine de Allah’a şükür. Ama dürüst olalım bir asgari ücret bir evin giderlerini karşılamıyor artık. Bu yüzden bazen part – time bir ofise temizliğe gidiyorum ya da yarım günlük başka bir iş de yapıyorum.”

Sigorta başlangıcı 2009 olan Taş, henüz emeklilik hayalleri bile kuramıyor, ama insanın belli bir yaştan sonra çalışırken zorlandığını düşünüyor, şöyle konuşuyor, “Çocuklarım küçükken bırakacak kimsem yoktu, bu yüzden işe geç başladım, sigortam da geç yapıldı, 2009 girişliyim. Yarın belki bir yasa falan çıkar. Tek umudum bu. Şimdilerde 50 – 60 yaş için orta yaş diyorlar ama bizim için emekli yaşı geç, çünkü çalışırken gerçekten zorlanıyoruz.”

“Geçti ömrüm bir ah ile içi dolu eyvah ile…”

Tüm bu hayat mücadelesi içinde fırsat bulduğunda yapmayı en sevdiği şeyi soruyorum, bana Yunus Emre’nin “Geçti ömrüm bir ah ile, içi dolu eyvah ile” sözünü söylüyor. Kendisine vakit ayıramamaktan dolayı üzgün olan Leyla Taş, sözlerine şöyle devam ediyor,

“Kendime hiç zaman ayıramıyorum ama bence insan kendine zaman ayırmalı, hayat çok kısa; hani ‘geçti ömrüm bir ah ile, içi dolu eyvah ile’ diyorlar ya. Kalan kısa süremi kendime zaman ayırarak geçirmek istiyorum. Çünkü çok yorgun olduğumu hissediyorum. Geçen doktora gittim. Bana ‘Aynaya bak, dinlenmeye ihtiyacın olduğunu gör, çok yorgun görünüyorsun’ dedi ve ‘Bu kadar fedakar olmana gerek yok’ dedi.”

“Azı bulamasam da çoğu da aramıyorum”

Hayat mücadelesinde çocuklarını okutmak için çok uğraştığının altını çizen Taş, kızının üniversite mezunu olduğunu gururlanarak söylüyor. Oğlunun ise okumadığını belirterek, onun daha zor bir çocukluk geçirdiğine değiniyor. Şimdilerde çocukları büyütüp kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlamanın sevincini yaşasa da, bu kez ev ahalisinin ilerleyen yaşla birlikte gelişen sağlık sorunlarıyla da ilgileniyor… 80 yaşındaki annesi ve bir süredir çalışmayan eşine yine o bakıyor. Leyla Taş şöyle konuşuyor, “Annem 80 yaşında yatalak, ayrıca eşim de rahatsız. Üç senedir çalışamıyor. Çok şükür kendi evimiz var. Maddi olarak çok sıkıntı yaşamıyorum. Hani, ‘azı bulamasam da çoğu da aramıyorum’ yalan değil. Sadece pazar günlerini mümkün olduğunca evime ayırmaya çalışıyorum. Hayat mücadelesi zor ama şükrediyorum ve her şeyden önemlisinin sağlık olduğunu biliyorum.”

Yazarın Diğer Yazıları

İlginizi Çekebilir

Son Yazılar