Skip to main contentSkip to footer

Kayyumun işten çıkardığı Ruken: “Hunharca çalıştırılıyor, depresyon ilaçları kullanıyorduk”

Batman Belediyesi’ne 4 Kasım’da kayyum atanmıştı. Aradan iki ay geçmeden dördü kadın toplamda 20 işçi işten çıkarıldı. 15 yıldır belediyede, dört ayrı kayyumla çalışan Ruken de işten çıkarılanlardan. Çıkarılanlar sendika ile nöbet eylemine başladılar. Ruken durumu şöyle özetliyor: “Sadece kendimiz için de değil. İşten çıkarmaları durdurmak için, içerideki arkadaşlarımız mağdur olmasın diye mücadele ediyoruz.”

31 Mart 2024 Yerel Seçimleri sırasında kendisine en yakın aday olan HÜDA-PAR’ın belediye başkan adayını sadece geride bırakmakla kalmayıp ondan dört kat fazla oy alarak Türkiye’nin en yüksek oy oranı ile belediye başkanı seçilmişti Gülistan Sönük. DEM Partili Gülistan, yalnızca yedi ay başkan kalabildi. 4 Kasım’da (2024) atanan kayyum ile Batman Belediyesi üçüncü dönemde de kayyuma kurban verildi.

Batman Belediyesi kayyumu Ekrem Canalp ve ekibi, görev başındaki iki ayını doldurmadan 20 işçinin işine son verdi. İşten çıkarıldıklarını işçilere bildirmeyen kayyum, onları 10 gün daha sigortasız olarak çalıştırdı.

Çıkarılan dört kadından biri olan Ruken Ekinci ile kayyum yönetimi ile çalışmayı konuştuk. 15 yıldır belediyede olan ve dört kayyumla çalışan Ruken, sanat eğitmeni olmasına rağmen temizlikten park-bahçe işlerine kadar birçok birime sürülmüş. Sürekli huzursuz çalıştıklarını ve birçok kadının depresyon geçirdiğini belirten Ruken, kayyum ile çalışmak ile ilgili şunları söylüyor: “Bugün olağanüstü güçleri olsa, bütün belediye işini en iyi şekilde yapsa bile yine Ruken’i sevmeyecekler. Sonuçta Ruken bir kadındır, Kürt’tür.”

“Çalışırken her şeyden feragat ediyordum”

Belediyede ne kadar zamandır çalışıyordun ve ne iş yapıyordun?

15. yılıma girdim belediyede. Emekçisiyim belediyenin. Şirket elemanıyım, taşeronum. İki çocuk annesiyim aynı zamanda. Bu maaşla geçiniyordum, eve bir tek ben bakıyorum. Evim kira. O maaşla geçiniyordum, başka bir gelirim de yoktu. Ben bir sanatçıyım, belediyede de sanat eğitmenliği yapıyorum. Hem heykeltıraş hem de ressamım. Batman’daki duvarları, sanatı birebir kendim yapmışım. Çok emek verdim buraya. 15 yıllık emeğim var belediyede. Canla başla çalışmışım ama maalesef kayyım sonrası böyle bir şey ile karşı karşıya geldim.

Tek başına hem ev geçindirdiğini hem de evin içerisindeki işleri yüklendiğini belirttin. Günlük yaşamın nasıl geçiyordu?

İşten çıkarılmadan önce ciddi bir zaman kaybım oluyordu. Bazen işe 12 saatimi veriyordum. Gerçekten iş ve ev arasındaki zamanı çok iyi değerlendiremiyordum. Bazen çocuklarım benden ben çocuklarımdan çok yoksun kalabiliyorduk. Zaten az bir maaşla zar zor geçiniyorduk. Hem dışarıda hem evde çalışmak yorucuydu ve psikolojik olarak bir çöküş de yaşıyordum ben. Yaptığım ekstra çalışmalar için kendimden feragat etmem gerekiyordu. Ama yine de diyordum ki, az da olsa bir gelirim var. Onu da bizim elimizden aldılar. Zaten zorlu bir yaşam sürdürüyorum, hem anne hem babayım. Tek bir maaşla ev geçindirmek zordu. Belediyede çalışmak demek zaten sosyal hayatından, çocuklarından feragat etmen demekti. Bununla beraber geliyorsun eve, evin sorumlulukları var. Çevrenin yüklediği bir sorumluluk var. Gerçekten zorlanıyordum. Ama yine de pozitif olmaya, alternatif üretmeye, zaman yaratmaya çalışıyordum aslında kendime. Özellikle sanatı daha iyi ne kadar icra edebilirim, yurtsever değerlerime ne kadar uygun hale getirebilirim, ne kadar üretebilirim… Onun da arayışına giriyordum. Tüm bunlar için psikolojimden, zamanımdan, uykumdan feragat ediyordum… Her şeyden ben feragat ediyordum. Ama bir düzenim vardı. Şimdi işten çıktıktan sonra sudan çıkmış balığa döndüm yani. Nereden alternatif üreteceğim, eve tek kuruş girmiyor. Kayyum, beni bir tek vatandaşlıktan atmamış! Sınır dışı etseydi, nüfustan da düşürseydi bari! Aynı anlama geliyor. Bu ülkenin bir vatandaşı olarak beni her şeyden mahrum etti, yaşamdan mahrum etti çünkü. Bu, öldürmenin farklı bir adıdır.

“Sanatımla dalga geçiyorlardı”

Kayyumun senin yaşamında neye yol açtığını dair yine konuşalım istiyorum ama öncesinde belediyedeki çalışma şartlarını sormak istiyorum. Çalışma saatleri nasıldı? Nasıl bir çalışma ortamın vardı? Mesailerini alabiliyor muydun mesela? İşyerinde cinsiyetçi ve ayrımcı yaklaşımlara maruz kaldın mı?

Kayyum geldiğinde ben kültür merkezindeydim. Kayyumun müdürleri benim sanatımla dalga geçiyorlardı. En başta zaten sanatımla sözlü tacize uğradım. Tabii ki cinsiyetçiydiler. Sana tepeden bakıyorlar, kendileri sanki kültür-sanat alanında çok bilgi sahibiymiş gibi! Sekiz saat çalışıyorduk ama işyerinde hepimiz sürekli o sekiz saat boyunca huzursuz çalışıyorduk. İşçiler arasına rekabeti koymaya çalışıyorlardı. Her gün işten çıkana kadar işten çıkarılma korkusuyla, huzursuzluk içindeydik. Gelen kayyum müdürleri, yetkililer, yeni yönetim bize selam verme gereği bile duymuyor, yüzümüze bile bakmıyorlardı. Ters ters bakıyorlardı, nefretle bakıyorlardı. Biz anlıyorduk ya bizi buradan sürecekler ya da işten çıkaracaklardı. Çalıştığımızı, emeğimizi hiç görmüyorlardı. En zorlu yerlere gönderiyorlardı.

Ben dört kayyumla çalıştım. Her gece başımı yastığa koyduğumda, sabah nerede olacağım belli değildi. Beden işçisi olarak çalıştırıldım, temizlik işçisi olarak çalıştırıldım, emeğimiz sömürüldü. Sözlü tacizlere maruz kaldım. Kadın olduğum için farklı yaklaşımlar oluyordu. Tabii ki kadınlar olarak biz her alanda çalışırız. Ama gönderdikleri alanda bile yaptığımız işi beğenmiyorlardı. Basite alıyorlardı. Cinsiyetçi bir yaklaşım vardı. Psikolojimiz o kadar altüst olmuştu ki, zaten onlar bizi bıktırmaya, işi bırakmamızı sağlamaya çalışıyorlardı. Ne yapalım, başka nasıl geçinecektik? Hunharca çalıştırılıyorduk ama emeğimizin karşılığını alamıyorduk, mesaimizin karşılığını alamıyorduk. Bazen mesai vereceğiz diye topluca çalıştırılıyorduk ama kandırılıyorduk, mesailerimizi vermiyorlardı. Biz bu yönetimle çalışmaktan huzursuzduk.

İlk kayyum döneminde kültür merkezinden sürgün edildim. Caddelerde birkaç kadın arkadaşımla beraber kavşaklarda çiçek ekiyorduk. Yetkili adam gelirdi, kasten yakınımıza dururdu, kendi aramızda konuşmayalım diye. O sıcağın altında nefes almadan çalıştırılıyorduk. Her sabah o yetkili adam, bizi kandırıyordu. Her sabah farklı bir iş yapıyorduk. Belediyede alanımız olmayan bütün işleri yaptık.

“Mucize gerçekleştirse bile Ruken’i sevmezler”

Kayyumun bu işçi düşmanlığı neden?

Genel olarak baktığım zaman bu bir Kürt düşmanlığıdır. Hele kadınsa zaten… Her anlamda toplumu da halkı da özgürleştirecek olan da güzelleştirecek olan da kadındır, kadın emeğidir, kadın mücadelesidir. Otomatikman en çok kadının üzerine gelecekler. Kadın emeğinden, kadın mücadelesinden aşırı korkulan bir yaklaşımdır. Zaten savaş, yıkım, tüketme zihniyetinde olan bir anlayışın emekçileri sevmesi ve saygı duyması düşünülemez. Amaç tüketmektir. Biz ne kadar da emek versek, olağanüstü güçlerimiz olsa bile, ne yaparsak yapalım… Yine de yaranamayız. Bugün olağanüstü güçleri olsa, bütün belediye işini en iyi şekilde yapsa, bir mucize gerçekleştirse bile yine Ruken’i sevmeyecekler. Sonuçta Ruken bir kadındır, Kürt’tür. Ondan dolayı sevmezler. Onların amaçları yok etmektir.

Evrensel

“Psikolojimiz bozuldu”

Dört kayyumla çalıştın ve kayyumlarla çalışırken tedirgin ve huzursuz çalıştığınızdan bahsettin. Bunu biraz daha açmak ister misin? Neler hissediyordun, yaşıyordun?

İlk kayyum döneminden bu yana kendi irademizle, kendi seçimlerimizle çalışamadık. İzin verilmedi. İlk işe girdiğim zaman, bizim seçtiklerimiz vardı. 15 yıl önce. Ne kadar da çalışsak, kendi yöneticilerimizle, müdürlerimizle konuşabiliyorduk, tartışabiliyorduk, eleştirebiliyorduk. En azından ruhsal olarak, psikolojik olarak rahattık. Emek verdiğimiz zaman da zevkle emek veriyorduk, çabalıyorduk. Çünkü birbirimizin yaşamını biliyorduk, birbirimizi idare edebiliyorduk. Çünkü aynı yerden geliyorduk. Bizim irademiz yönetimde olduğu zaman içimiz rahattı, biz seçmiştik. Barış içinde çalışabiliyorduk.

Kayyum gelince ilk biz kayyum ne, onu bile bilmiyorduk. Ama delice, şuursuzca belediyeye girişleri vardı. Hepimizde travma oluştu. İlk gelen kayyumdan sonra birçok arkadaşımızda psikolojik sorunlar oldu, depresyon ilaçları kullandı. Adamlar öyle bir giriş yaptılar ki, silahlarla… Orası artık bir belediye değil artık orası bir karakoldu. Belediyenin üzerine karakol yazmadıkları kalmıştı. Her biri bir gardiyan gibiydi gelenlerin. İşgale uğramış bir yerde nasıl huzurlu çalışabiliriz ki? Emniyette ne kadar rahat çalışabilirsin? Polis doluydu etrafımız. Sürekli fırça yiyorduk, sürekli şikayet ediliyorduk. Bir tek çip takmadıkları kaldı.

Kendi odamızda bile rahat değildik. Odaya nefes almak için gittiğimizde hadsizce odaya girebiliyorlardı. Kadınların hiçbir özeli kalmamıştı. Oturamıyorduk, nefes aldırmıyorlardı. Öyle bir üslupla sana yaklaşıyorlar ki, öyle bir bakışla sana yaklaşıyorlar ki… Bizi baş belası olarak görüyorlardı. Bizi göndermek istediklerini görebiliyorduk. Kadın arkadaşlarımızın çoğu hastaneye gitti, psikolojileri bozuldu. İntiharın eşiğine gelenler oldu. Kadın ediyordu, etmiyordu… Sürekli fırça yiyordu. Gelen ilk kayyum, bir kadın arkadaşa erkeklerin kaldığı odayı temizlemedi diye herkesin ortasında etmedik tehdit bırakmadı. Yaşlı kadın yurttaşa, işçisi bile değildi ama bağırdı. Nasıl psikolojimiz bozulmasın, huzursuz olmayalım? Bizle çalışan annelerimiz vardı, namaz kılmak için, dinlenmek için odaya gidiyorlardı. Bunlar hadsizce odaya giriyorlardı. İstiyorlar ki, o kadınlar 24 saat ayakta dursun, 24 saat temizlik yapsın! Yapıyorduk, bu kez arkamızdan kirletip bir de şikayet ediyorlardı.

İlk dönemlerde benim çocuğum daha küçüktü, bebekti. Kreş yoktu diye mecbur onu yanımda götürüyordum. Kayyum onu bile şikayet etmişti. Çocuğum daha süt emiyor. Bir kreş de yoktu. Hiçbir yere de bırakamıyordum. Çocuğumu sırtıma alıp götürüyordum. İş yaparken mecbur iş arkadaşlarıma bırakmak zorunda kalıyordum. O kadar zor zamanlar oldu ki, şimdi hatırladıkça kaldıramıyorsun. Ama yine de çocuklarım için mecburdum. Çalışıyordum. Yoksa kesinlikle kaldırılacak bir şey değildi. Her gelen kayyum, orayı karakola dönüştürmüş. Gelen kayyum müdürleri, yetkilileri birer asker, birer gardiyan! Zerre saygı yok.

“Gülistan’la Batman’ı değiştirebileceğimizi düşünüyorduk”

Peki son kayyum dönemine gelirsek… 31 Mart seçimlerinde Gülistan Sönük DEM Parti’den seçildiğinde, onun belediye başkanı olması, ülkenin batısından Kürt illerine dek kadınların önemli bir kısmını çok sevindirdi ve kadınların başarısı olarak görüldü. Kısa bir dönem kaldı yönetimde. Gülistan Sönük’ün başkan olduğu dönem ile farkları neler bu dönemin? İşçilere, kadın işçilere yaklaşımı nasıldı?

Gülistan başkan gelince çok şey değişti. Birlikte bir sanat projesi yaptık. Mitolojik kadın heykelleri yaptım, Sanat Sokağı’nda birçok çalışma yaptım. Çok özveriyle çalıştım ve onun çok desteğini gördüm. Mesela kreşler açtı kayyum gelmeden önce. Gidip oranın duvarlarını zevkle yaptım. Belediyenin borçlarını da göz önünde bulundurursak, az bir gelirle çok şey yaptı, çok şeyi değiştirdi. Biz kadınlar öyleyiz. Az bir parayla evi çevirebiliyoruz. Bizi anlıyordu bir kadın olarak. Kadın arkadaşlar onunla çok rahat iletişim kurabiliyorduk. İçimiz rahattı, hepimizde özverili çalışma isteği vardı. Sadece ekonomik olarak değil, bir kadın olarak onunla birlikte Batman’da birçok şeyi değiştirebileceğimize inanıyorduk. O da kadın mücadelesinden geliyordu, beraber öğreniyorduk. Eski baskı binasını kreşe çevirdi ki kadın arkadaşlar rahat çalışsın. Çocuklar anadilleri ile rahat bir eğitim alsın. Acele ediyordu zaten, tahmin ediyordu. Kadınlarla ilgili emek, sanat, sosyal aktivite, spor alanlarında birçok projesi vardı. Ama izin verilmedi. Kadın hakları ve işçi hakları üzerinde çok şey geliştirdi ve işçiler olsun, memurlar olsun, herkese çok haklar tanımıştı Gülistan başkan. Bunlar sözleşmemizde vardı. İmza da atılmıştı ama kayyum geldi ve sözleşmeyi geri aldı. Kayyumun gelmesi ile birçok hayalimiz de yıkıldı. Ama Gülistan başkan iyi ki gelmişti, umarım yine gelecek.

“31 Aralık’ta ikramiye yerine bizi işten çıkardılar”

Gülistan Sönük’ün ardından gelen kayyumun ilk icraatlarından biri de işçileri işten çıkarmak oldu. Şimdi bir direniş süreciniz var. Nasıl ilerliyor direniş?

Ben işten çıkarıldığımı 31 Aralık günü işe giderken kayyum müdürünün beni aramasıyla öğrendim. İş akdin feshedilmiş, dedi bana. Ama sonradan öğrendim ki, işten o gün çıkarılmamışım. 10-12 gün fazladan sigortasız çalıştırılmışım. Ayın 20’sinde iş feshim, sigorta çıkışım yapılmış, disiplin kurulu da hakkımızdaki kararı 22’sinde almış. 31’inde ikramiye vereceklerine bizi işten çıkardılar. Bize böyle bir piyango vurdu.

İşten çıkarıldıktan sonra sendika ile nöbet eylemine işimize geri dönmek ve haklarımız almak için başladık. Bugün (8 Ocak) nöbet eylemimizin yerini değiştirdik. Sokakta yapıyorduk. Sendika içine taşıdık. Çünkü çok soğuktu, çocuklarımız duramıyordu, hastalanan arkadaşlarımız oldu. Burada oturma eylemimiz, ziyaretler devam ediyor. Haftada bir gün de alanlarda açıklama yapacağız. Sendikaları, basını ziyaret edeceğiz. Direnişe devam edeceğiz. Bir destek var; STK’larımız, partimiz, milletvekillerimiz geliyor. Haklarımızı elde edene kadar bu nöbeti, bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Sadece kendimiz için de değil. İşten çıkarmaları durdurmak için, içerideki arkadaşlarımız mağdur olmasın diye mücadele ediyoruz.

Tabii mücadelemizi sürdüreceğiz ama bu zorlanmadığım anlamına gelmiyor. Bütün gün direniş alanındayım, ondan dolayı çocuklarım birçok şeyden mahrum olabiliyor. Onlarla ilgilenemiyorum, okullarıyla ilgilenemiyorum, yemek yapamıyorum. Mesela burası çok soğuk, bazen birçok arkadaşım gibi hastalanabiliyorum. Bunları göz önünde bulundurarak kendimiz için, haklarımız için, işçi arkadaşlarımız için bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Hiçbir hakkın kolay alınmadığını da biliyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları

İlginizi Çekebilir

Son Yazılar