Skip to main contentSkip to footer

Kamu Emekçisi Kadınlar: “TİS masasının erkek egemen yapısı değişmeli”

Kamu emekçileri toplu sözleşme görüşmelerine hazırlanıyor. Erkeklerin koltukları doldurduğu masalarda, kadınlar hâlâ yok! KESK Kadın Sekreteri Döne Gevher ve yıllardır mücadele içinde olan Gültan Ergün ile görüştük. Taleplerini “Kadınların temsil edildiği ve grevli toplu sözleşme” şeklinde özetliyorlar.

Güncel/Ücret

Kamu emekçilerinin 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmeleri 1 Ağustos’ta başlayacak. Görüşmeler öncesi Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’ndan (KESK) kadınlar basın toplantısı düzenleyerek “kadın temsilinin sağlandığı demokratik bir çalışma yaşamı, grevli toplu sözleşme istiyoruz” dedi. KESK’li kadınlar“ kadınsız ve grevsiz bir toplu sözleşme masasını tanımıyoruz” derken aslında cinsiyet temelli ayrımcılığa karşı duruyor; kayıt dışı ve güvencesiz istihdam edilen kadınların taleplerini masaya taşıyor.

KESK Kadın Sekreteri Döne Gevher ve Eğitim-Sen İstanbul 6 No’lu Üniversiteler Şubesi üyesi Gültan Argun ile kamu emekçisi kadınların taleplerini, grev hakkını, toplumsal cinsiyet eşitliği ile demokratikleşme arasındaki ilişkiyi konuştuk.

Grevli toplu sözleşme hakkı olmayan kamu emekçileri, taleplerini hayata geçirmekte büyük zorluk yaşıyor. Kamu hizmetlerinin durmasının yaratacağı etki, emekçilerin gücünü gösterebilirken; grev hakkının yokluğu bu gücü görünmez kılıyor.

Önce KESK Kadın Sekreteri Döne Gevher sorularımızı yanıtlıyor.

“Kadınsız ve grevsiz bir toplu sözleşme masası tanımıyoruz” diyorsunuz. Bugüne dek kadın kamu emekçileri bu masaların dışında nasıl bırakıldı? Bu dışlanma hâlâ sürüyor mu, son yıllarda bir değişim gözlemliyor musunuz?

2012 yılında kamu emekçilerinin çalışma koşullarını düzenleyen 4688 sayılı yasanın düzenlenme sürecinde konfederasyonlardan da öneriler alınmıştı. Buna rağmen bu öneriler dikkate alınmadı. Grev hakkına yer vermeyen, her sendikanın kendi üyesi için pazarlık yapmasını sağlamaktan uzak bir yasal düzenleme yapıldı. İktidarın desteği ile büyüyen yandaş konfederasyon tüm bu süreçlerde kamu emekçilerini temsil etti. Çalışma Bakanlığı/yandaş konfederasyon ve hakem heyetinden oluşan üçlü düzenekle kaybeden hep kamu emekçileri oldu.

Kadın emekçilerin çalışma yaşamında karşı karşıya kaldığı eşitsizlik tamamı erkeklerden oluşan konfederasyon heyetlerinde gündeme bile gelmedi. Kadın gündemi sadece “sosyal haklar” kapsamında ve doğum izinleri ile sınırlandırıldı. KESK olarak ilk günden itibaren kadın taleplerinin görüşmelerde ve mutabakat metninde yer almasını talep ettik ancak bu talebimiz dikkate alınmadı. Bazı dönemlerde “burası siyaset yapma yeri” değil denilerek taleplerimizi dile getirmemiz engellendi. Çalışma yaşamında ve toplumsal yaşamda karşı karşıya kaldığımız eşitsizlik masanın konusu değil denilerek savuşturuldu. Bu masanın ilk kurulduğu günden bugüne aynı şekilde devam ediyor.

Geçtiğimiz toplu sözleşme döneminde İstanbul Sözleşmesi’ni gündeme getirmemiz engellenmişti örneğin.

“Tüm görüşmelerde eşit temsil”

Grevli toplu sözleşme hakkı olmayan kamu emekçileri, grev hakkı olanlarla kıyaslandığında nasıl bir dezavantaj yaşıyor?

Aslında uluslararası sözleşmeler ve Anayasa’nın 90. maddesi gereği grev yapmamızın önünde bir engel yok. KESK olarak bundan yola çıkarak, çeşitli dönemlerde “iş bırakma” şeklinde de olsa eylemler gerçekleştirdik. Ancak 657 Devlet Memurları Yasası ve 4688’de grev hakkının engellenmesine izin veren net ifadeler var. Grevli Toplu Sözleşme emekçilerin taleplerinin karşılanmaması durumunda kazanım için en güçlü eylem hattı. O nedenle de pazarlıkta emekçilerin elini güçlendirir. Kamu hizmetlerinin durmasının yaratacağı etki, emeğimizin ne derece önemli olduğunu göstererek bize dayatılmaya çalışılanı reddetme gücüyle taleplerimizin görünür olmasını ve haliyle daha fazla dikkate alınmasını sağlar.

Kadın kamu emekçilerinin kendi sözünü söyleyebileceği bir toplu sözleşme süreci sizce nasıl olmalı?

Her şeyden önce masanın tamamı erkek olan yapısı değişmeli. Bir bütün görüşmelerde kadınların eşit temsilini sağlamaya dönük bir irade açığa çıkmalı. İşveren tarafını temsil eden Çalışma Bakanlığı da konfederasyonlar/sendikalar da bunu esas almalı.

Ben iki toplu sözleşme sürecine dahil oldum. 6. Toplu Sözleşme sürecinde sadece Çalışma Bakanlığı heyetinde bir kadın temsilci vardı, 7. Toplu sözleşme de ise bizim heyeti eş genel başkanımız Şükran temsil etti. Onun dışında kadın emekçilerinin çalışma yaşamında karşılaştığı eşitsizlik giderilinceye yani toplumsal bir dönüşüm sağlanıncaya kadar kadın talepleri ayrı başlık altında ele alınmalı, işveren ve konfederasyonlardaki kadın temsilcilerinden oluşan heyetler tarafından yürütülmeli ve mutabakat metninde ayrı başlık altında yer almalı.

“Kadın mücadelesi, çalışma yaşamının dönüşümüne güç katar”

Kadın temsiline dayalı, demokratik bir çalışma yaşamı talebiniz var. Sizce bu talep bugünün Türkiye’sinde ne kadar karşılık bulabiliyor? Gerçekçi bir zemini var mı?

Türkiye açısından baktığımızdan devletin kuruluşundan itibaren tekçi, milliyetçi, cinsiyetçi yanı var; ama bunun yanında çok güçlü bir kadın mücadele hattı da var. Biz kadın mücadelesinden aldığımız güçle “karşılığı var mı?” dan çok çalışma yaşamının demokratik dönüşümünü sağlamaya dönük mücadelenin örgütlenmesini güçlendirmeyi esas alırız. Yoksa koşulların oluşmasını beklemek mücadelesizliği beraberinde getirir. Gerçekçiyiz ve var olan eşitsizliğin gerçek dışı verili ataerkil kodlarla oluşturulduğunu bundan sermayenin de erkeğin de çıkar sağladığını biliyoruz. Bu nedenle emek mücadelesinde kadın emekçilerin yaşadığı eşitsizliği görmeyen emeği temsil ettiğini söyleyen sendikaların da değişip dönüşmesi mücadelemizin bir parçası.

Kadınlara dair talepler genellikle toplu sözleşme metinlerinde “sosyal haklar” başlığı altında yer buluyor. Bu başlıklandırma kadın mücadelesini sizce nasıl etkiliyor? Taleplerin görünürlüğünü artırmak için ne yapılmalı?

Bu bir yaklaşım sorunu, kadınların çalışma yaşamında karşılaştığı eşitsizliği ve sorunun yapısal bir sorun olduğunu görmezden gelmekle ilgili. Kadın mücadelesi açısından baktığımızda da kadınların ekonomik özgürlükleri var olan eşitsizlik karşısında kadınları güçlendirir, evet ama kadın emekçilerin cinsiyete dayalı iş bölümünden ücret açığına, işyerinde karşılaştığı şiddete kadar nasıl mücadele edileceği ve kadın emekçilerin birleşik mücadelesini nasıl örüleceği temel bir gündem olarak ele alınmıyor. Parçalı bir mücadele var.

Tabii burada en büyük sorumluluk da bizde. Taleplerin görünürlüğünü arttırmak bir taraftan kamusal hizmetlerden yararlananlarla kamu hizmeti sunan kadınların ortak mücadelesini birleştirmek bir taraftan da toplumsal cinsiyet kalıp yargılarını aşacak toplumsal dönüşümü sağlama konusunda ısrarcı olmakta eksik kalıyoruz.

Kreş talebi ve bakım emeğinin paylaşımı

KESK’in regl izni, ücretsiz kreş, bakım emeğinin paylaşımı gibi somut talepleri var. Sizce bu talepler neden yaşamsal? Bu gerçekliği erkek sendika temsilcilerine nasıl anlatıyorsunuz, geri dönüşler nasıl oluyor?

Bu talepleri oluştururken kendi içimizde de tartışmalar yürüttük. Kreş talebi ve bakım emeğinin paylaşımı bizim açımızdan kamu emekçilerinin bir bütünün talebi. O nedenle metinlerimizde var olan gerçekliğimizi görerek kadın talepleri arasında vurgu yapsak da kreş kampanyalarımızı ebeveyn hakkı kapsamında değerlendiriyoruz. Devredilemez ebeveyn izinleri ile “bakım işi kadın işi” algısına dönük bir müdahalenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Emzirme ve doğum dışında çocuk bakımı her iki ebeveynin de gerçekleştirebileceği bir işken neden sadece kadınlar için izinler gündemleştirilsin.

Regl iznine taleplerimizde yer veriyoruz ama aslında hâlâ bizim de tükettiğimiz bir gündem değil bu. Kesinlikle bir “lüks” ya da “ikincil bir mesele” olarak görmüyoruz. Bir de bu talebin cinsiyetçi kalıp yargıları pekiştirmeye kullanılabileceğini düşündüğümüz için tartışmaya devam ediyoruz.

Sendikalarda da erkek egemen yapılardan ve temsil sorunlarından söz ediliyor. KESK’li kadınlar bu iç eşitsizlikle nasıl mücadele ediyor? Erkek yoldaşlarınıza çağrınız ne olur?

Sendikal yapı ve dil, tıpkı çalışma hayatının bütünü gibi erkek kodların egemen olduğu bir yapı olmayı sürdürüyor. KESK’i kadın komisyonlarının bile önemli figürlerinin erkeklerin oluşturduğu diğer konfederasyonlarla aynı yere koymamak da gerek. Bizde kurulduğumuz günden itibaren kadınların temsil edilmesi gereği bir kabul, bu nedenle kotalarımız, eş başkanlıklarımız, kadın sekreterliklerimiz ve toplumsal cinsiyet konusunda karar verme yetkisi olan kadın meclisimiz var. KESK’te bu anlamda kadınların sözü ve karar yetkisi var ve cinsiyet perspektifini anaakımlaştırmaya karşı bir direnç yok. Bu tutumun sürmesi ve yaygınlaşması için de sendikalarımız toplumsal cinsiyet eşitliği konulu karma eğitimler vermeyi sürdürüyor.

ILO 190 ve İstanbul Sözleşmesini birlikte savunmak

8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde kadınların talepleri karşılık bulmazsa, nasıl bir yol izlemeyi planlıyorsunuz? Mücadelenizi hangi araçlarla sürdüreceksiniz?

Her dönem olduğu gibi bu dönem de kadın taleplerinin karşılık bulmasını beklemiyoruz. Birkaç gün önce bizlere müjdelenen yarı zamanlı çalışma imkânı denilen düzenleme de masadan taleplerimizi gören bir kararın çıkamayacağını gösteriyor. Biz işyerlerimizden başlayarak emek ve kadın mücadelesinin birlikte yürütülmesinin ne kadar elzem olduğunu söylemeye ve anlatmaya, kadınları bizle birlikte mücadele etmeye çağırmaya ve bu çerçevede eylemler hayata geçirmeye devam edeceğiz.

Sizce bugün kadın kamu emekçileri için en acil gündem nedir? Dayanışma hangi başlıklar etrafında örülmeli?

Kadın hareketiyle kadın emekçilerin birlikte ve yaygın mücadelesini sağlamaya dair daha geniş birliktelikleri nasıl sağlarız, üzerinden bir tartışma yürütmek gerekiyor. Biz ILO 190 yani Çalışma Yaşamında Şiddet ve Taciz Sözleşmesi’ne taraf olunması kapsamında yürüttüğümüz kampanyaya devam ederken, aynı zamanda bunun İstanbul Sözleşmesi’nden bağımsız olmadığını da gören yerden gündemleştirmeyi esas alıyoruz.

Aslında tek bir başlık istenirse eğer, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı bir toplumun mücadelesini veriyoruz, bunların her biri bu yönde bir araç bizim için. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik politika ve bütçe çerçevesinin önemini, yarı zamanlı çalışma yönetmelikleri ile bakım yükü üzerimize atılmaya çalışırken, kreş ve devredilemez, eşit, hak kaybı yaratmayan izinlerin arttırılmasını da gündemde tutmak gerekiyor.

Emeğin özgür örgütlenmesi ve kadınların taleplerinin görünür olması, cinsiyet eşitliğinin sağlanması ile ülkenin demokratikleşmesi arasındaki ilişkiyi görmek gerekiyor. Bu nedenle kutuplaştıran, parçalayan, halkı, emekçileri karşı karşıya getiren bu siyasal zemine değil, demokratik toplum ve barışın konuşulacağı bir zemine ihtiyacımız var. O zaman kadınların da emekçilerin de talepleri görünür olur.

“Bekar kadınların hakları da gözetilmeli”

Kamu emekçisi kadınların sorunlarına dair yıllardır bu mücadele içinde olan kamu emekçisi Gültan Ergün’ü ve sorunlarını dinliyoruz. Gültan bize kamu emekçisi bekar kadın olarak, toplu sözleşmede evli ve çocuk sahibi olmayan kadınların haklarının da göz ardı edildiğine dikkat çekiyor:

“Kamu emekçisi bekar kadın olmak zor, özellikle büyükşehirlerde tek başına kirada oturmak, var olan maaşla geçinmek çok zor. Kamu emekçisi kadınların sorunlarından bahsederken genelde bekarları kimse düşünmüyor. Evli, çocuğu olan, aile yardımı alanlar, memurların maaşları aile yardımı üzerinden düşünüyorlar. Bekarları hesaba katmıyorlar. Biz, bekar kadınlar açıklanan maaşlardan daha az alıyoruz. Ben 26 yıllık memurum, 55 bin TL maaş alıyorum. Kiralar 25-30 bin. Aldığım maaş asgari ücrete göre iyi ama insanca yaşayacağım bir rakam değil.”

Gültan, kamu emekçilerinin 1 Ağustos’ta başlayacak sürecini “toplu sözleşme” değil “toplu görüşme” olarak ifade edilmesi gerektiğini söylüyor:

“Toplu sözleşme ve grev hakkı olmadığı sürece 4688 sayılı Yasa, güdük bir yasa. Kamu emekçileri ile aslında toplu görüşme yapılıyor, toplu sözleşme yapılmıyor. 10 iş kolunda Memur-Sen’in yetkili olması, yani kamu emekçisi olan her yerde tek yetkili sendika olması korkunç. Toplu görüşme altında oyun oynuyorlar, memurları düşünmüyorlar.”

Büyük şehirde yarım gün mantıklı değil

Gültan evli ve çocuklu kamu emekçisi kadınları sorunlarına dair, geçen hafta yayımlanan ve memurlara yarı zamanlı çalışma hakkı sunan yönetmeliği hatırlatıyor: “Yönetmelik müjde gibi sunuldu ama aslında çocuk okula başlayana kadar kadını eve tıkayan, çocuk ve yaşlı bakımına odaklanan bir uygulama olacak. Yarı maaş, yarı sigorta, sosyal haklardan yarı yarıya yararlanacağı bir uygulama olacak. Çalışma arkadaşlarıma sorduğumda ücretsiz izin almayı tercih edeceklerini söylüyorlar. Çünkü büyükşehirde yarım gün mantıklı değil, kadın yolda tüm gününü harcamış olacak ama yarım günlük maaş alacak. Bu nedenle, kadınlar ücretsiz izni tercih edecek.

Yarım gün çalışma olanağı veren yönetmelik aslında kadını çalışma yaşamında yavaşça köşeye çekmek, eve tıkamak demek. Biliyoruz ki yarı zamanlı izni baba kullanmayacak, anne kullanacak. Doğum sonrası 8 haftalık ücretli izni çoğaltacaklarına, var olan haklarımızı ellerimizden alıyorlar. Bu da kadının çalışma yaşamından çekmek demek!”

Yazarın Diğer Yazıları

İlginizi Çekebilir

Son Yazılar