Bu yıl 28.’si düzenlenen Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı’nın teması sosyal hizmetler oldu. Kadınlar üç gün boyunca bu konuda feminist yöntemin gücü ve imkânı üzerine tartışma yürüttü. Biz de katılımcı kadınlara sorular yönelttik

Yirmi sekiz yıldır kadın dayanışmasının kalbinde atan Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı, yalnızca bir buluşma değil; yıllardır süren ortak mücadelenin, deneyimlerin ve direncin paylaşıldığı bir alan. Kadın örgütleri, sahadan taşıdıkları deneyimlerle her yıl bir araya gelerek şiddetsiz bir yaşamın mümkün olduğuna dair inancı tazeliyor, yeni dayanışma yolları kuruyor.
Kurultay, Kadir Has Üniversitesi’nin Cibali Kampüsü’nde 1-3 Kasım’da Türkiye’de Sosyal Hizmetin Eksikliğinde Erkek Şiddetiyle Mücadele Etmek: Feminist Yöntemin Gücü ve İmkanları başlığı altında toplandı. Bu tema kadın ve LGBTİ+ örgütlerinin yıllardır süren mücadelesine yeni bir tartışma ekseni kazandırıyor. Yapılan açılış konuşmasında bu konuda şöyle bir vurgu öne çıkıyor: “… sosyal hizmetlerin gerektiği gibi işlemediği, kadınların ihtiyaçlarını gören bir sosyal politikanın olmadığı bir ülkede yalnızca kadınlarla şiddete karşı dayanışma kurarken değil aynı zamanda işsizlik, yoksulluk, bakım yükü gibi cevabının bizim dışımızda olması gereken sorunlara yanıt ararken buluyoruz kendimizi. Bu nedenle bu yıl hep birlikte sosyal hizmetler üzerine düşünmek, kadınlara maruz kaldıkları şiddet özelinde destek sunan hizmetler ile sosyal hizmetler arasındaki görev dağılımına bakmak ve mevcut duruma ürettiğimiz çözümleri birbirimize aktarmak için bir araya gelmek istedik. Erkek şiddetiyle mücadele eden kadınlar olarak, sosyal hizmetin ve bağlantılı olarak önleyici politikaların bu alandaki kritik yerini hep birlikte ele almayı önemsiyoruz.”

“Eşitsizliğin sistematik olduğu görmezden geliniyor”
Kurultayın ilk gününde ilk panel, Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Reyhan Atasü Topcuoğlu ve Süleyman Demirel Üniversitesi’den Prof. Dr. Songül Sallan Gül’ün “Erkek Şiddeti ile Mücadelede Sosyal Hizmetlere Bakış” başlığında konuşmaları oldu. Reyhan, Türkiye’de değişen sosyal hizmet yapılanmasını anlatırken 2012 sonrası kamusal hizmetin azaldığına, sivil topluma yüklenici pozisyonu verildiğine dikkat çekti.
Songül ise TÜİK’in kadına dönük şiddet konusunda tartışmalı 2024 verilerine yer verdiği sunumunda “Toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedenli sistematik bir sorun olduğu görmezden geliniyor” dedi. Sığınaklarda yaptığı çalışmada bu kurumlara özellikle yoksul ve dar gelirli kadınların ihtiyaç duyduğunu gözlemlediğini söyledi.
“Toplumsal Cinsiyet Karşıtlığı ve Politikalar Şiddetle Mücadeleyi Nasıl Etkiliyor?” başlıklı ikinci oturumda Doç. Dr. İnci Özkan Kerestecioğlu “Toplumsal Cinsiyet Karşıtı Hareketlerin Karanlığında Erkek Şiddetiyle Mücadele: Sorunlar ve İmkanlar” başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi. Kaos GL’den Hayriye Kara, Sosyal hizmet sisteminde LBTİ+‘ların karşılaştığı ayrımcılığı anlattı. Mor Çatı gönüllüsü Avukat Funda Ekin ise “Kadınların Şiddetten Uzaklaşma Süreçlerinde Velayet ve Çocuk Görüşü” başlıklı sunumunda sistemin çocuklu kadınların şiddetten uzaklaşmasını nasıl zorlaştırdığına değindi.
Basına kapalı geçen diğer günlerde ise sosyal hizmet üzerine tartışmalar, atölye çalışmaları ve forum düzenlenerek kadına yönelik şiddetle mücadeleye dair sorunlar ve politika önerileri üzerine paylaşımlar yapıldı. Üç günlük kurultayın ardından yapılan bilgilendirmede “Her yıl olduğu gibi birbirimizden güç aldığımız, feminist mücadelemizden ilham aldığımız bir buluşma oldu. Kurultay sonuç bildirgesini her yıl olduğu gibi bu yıl da 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde kamuoyu ile paylaşacağız” denildi.

“Kayyumlar imkanlara erişimi daraltıyor”
Kurultay sürerken biz de kadınlarla sohbet ettik. Bunlardan ilki Dudu Büşra Maksutoğlu Karadeniz. Büşra, Adana Kadın Dayanışma Merkezi ve Sığınma Evi Derneği (AKDAM) adına kurultaya katılmıştı. 28 yıldır var olan AKDAM, kurulduğu günden bu yana Sığınaklar Kurultayı’nın bir parçası. Büşra ile ilk olarak bu yıl ana tema olarak neden sosyal hizmetlerin seçildiğine dair konuştuk. “Bu tematik seçimimiz Türkiye’de kadına şiddetle mücadelede sosyal hizmetlerin, kurumların verdiği desteklerin eksik kalması, erkek şiddetini önlemeye yönelik psikolojik, konaklama ihtiyacı veya hukuki ihtiyaçları tam verimli odaklı imkanlar sunmamasından kaynaklıydı. Biz hem bunlara bir araya gelip tartışalım hem de alandaki uzman isimlerden bu bilgileri alalım istedik.”
Belediyelere dönük kayyum politikalarının sığınaklar konusunda gerilemeye neden olduğu kurultaydaki önemli vurgulardan biriydi. Büşra da geçtiğimiz yıl düzenlenen kurultayın ikinci gününde yine bazı belediyelere kayyum atandığı bilgisini aldıklarını ve o dönemde buna dair açıklama yaptıklarını hatırlattı ve ekledi: “Gerek belediyelere kayyum atanması olsun gerekse de belediye başkanlarının tutuklanması olsun… Bunlar bizi kadın mücadelesinde geriye götürüyor. Çünkü hâlihazırda yeni çalışmaya başladığımız belediyeler oluyor bunlar ve biz onlardan bazı sözler almaya, bazı çalışmalarda ortaklıklar kurmaya çalışırken belediye başkanlarının değişmesi, kayyumların atanması belediye imkanlarına erişimimizi daha fazla zorlaştırıyor. İmkanları daha fazla daraltıyor.”

“Şiddet görünmezleştiriliyor”
Süleyman Demirel Üniversitesi’den Prof. Dr. Songül Sallan Gül sunumunda sığınaklarda kalan kadınların özellikle yoksul kesimlerden olduğuna dikkat çekmiş Songül ve diğer kesimlerin şiddetle mücadele ve yeni bir yaşam kurma konusunda farklı alternatifler üretebildiğini söylemişti. Songül uzun yıllar sığınakları ziyaret ederek burada kadınlarla görüşmeler gerçekleştirmiş. Onunla kısa bir sohbet gerçekleştirdik.
Tartışmalı 2024 TÜİK verilerine ilişkin 2014 ile 2024 yılları arasındaki farka dikkat çekti Songül. Yapılan araştırmaların sonuçlarına erişimin giderek zorlaştığını da söyleyen Songül, “2014 araştırmasıyla 2024 araştırması arasında çok ciddi bir rakamsal farklılık ve şiddetin nedenleri arasında şiddeti görünmezleştiren bir tablo ortaya çıkıyor. 2014 araştırmasında fiziksel, cinsel, ekonomik şiddetin oranları yüzde 30 ile 40 arasında ve bunların iç içe geçmiş nitelikte olduğu görülüyorken, 2024’te bu veriler o kadar düşük ki sanki fiziksel şiddet hiç yokmuş gibi. Oysa bu ülkedeki kadına yönelik şiddetin bildirim oranı bile çok düşük. Yüzde 11. Bu buzdağının görünen yüzünün bile görünmezliğini ortaya koyuyor. Yani bu bilgi kamusallaşamıyor. Başvuru dediğimiz şey ne zaman ortaya çıkabiliyor? Şiddet, fiziksel şiddet ve hastanelik olma ya da kadına ve çocuğuna yönelik ciddi tehdit durumunda ortaya çıkabiliyor. Gerçek anlamda yapılacak bir araştırmada bambaşka sonuçları çıkacak ortaya. Buradan doğru daha ciddi ve daha farklı bir sığınmaevleri ve kadın politikalarına ihtiyaç var” dedi.
“Sığınmaevlerine en çok yoksul ev emekçisi kadın başvuruyor”
Sığınmaevlerinin de sınıfsal bir mesele olduğuna dikkat çeken Songül dışarıda ücretli işlerde çalışan ancak yine de farklı bir alternatif üretemeyip sığınaklarda kalan kadınlara dair şunları söyledi: “Ben 2010-2019 yılları arasında sahadaydım. Çalışan kadın oranı çok düşük ve bu kadınlar ise hep enformel sektörler, günlük temizlik ya da geleneksel kadın iş alanları olarak tanımladığım alanlarda çalışan kadınlardı. Çoğu ev kadınlarıydı.”
Kadınların birincisi kendi can güvenliği ikincisi ise çocuklarının can güvenliği söz konusu olduğunda ev dışında çözüm üretmeye çalıştıklarını söyleyen Songül, “Bunun da Türkiye’deki en önemli ayağı sığınaklar, sığınmaevleri. Dolayısıyla bunun boyutunu çok ciddi anlamda analiz etmemiz lazım. Dar gelirli ve yoksul kadınların başvurusu daha fazla ama başka kadınlar, eğitimliler başvurmuyor mu? Bunlar da başvuruyor ama onların sığınmaevlerinde o travmatik dönemi atlattıktan sonra kendi hayatlarını kurabilmeleri ve ayakları üstünde durabilmeleri çok daha kolay oluyor. Esas sorun bunu yapamayan ve dolayısıyla sığınmaevi sığınmaevi gezen kadınlarda ortaya çıkıyor” dedi.

“Kayyum elli senelik tahribat yarattı”
Kurultay’da sohbet ettiğimiz diğer bir kadın ise Nusaybin Belediyesi’nden Zelâl Coşkun oldu. Zelâl aslında Mardin Büyükşehir Belediyesi’nde çalışıyormuş ancak kayyum atanmasının ardından Nusaybin Belediyesi’nde çalışmaya başlamış. Daha önce Nusaybin’de Gülşilav Kadın Yaşam Merkezi’nin kayyum tarafından kapatıldığını hatırlatan Zelâl, Mardin’de ise kayyum tarafından atanan Kadın Politikaları Daire Başkanlığı müdürünün yaptığı ilk icraatının da kadınların etek, topuklu ayakkabı giymesine, yüksek sesle gülmesine yönelik uyarılarda bulunmak olduğunu anlattı. Ayrıca Kürt illerinde kayyumun 10 senedir varlık sürdürdüğüne ama kent yapısı açısından 50 senelik tahribatlara neden olduğuna dikkat çekti.
Gülşilav Kadın Yaşam Merkezi’nde hem psikososyal hem hukuki destekler hem de kendi ekonomilerini kurabilecekleri kurslar düzenlendiğini söyleyen Zelâl, cinsiyet kodlarından arınmış eğitimlerin de bu yaşam merkezinde verildiğini aktardı. “Gülşilav kapatıldı ama bu dönem bir danışma merkezi var Nusaybin’in. Henüz bir sığınmaevi yok. Daha önce konukevi tarzında bir deneyimleri olmuş. Kayyum onu da kapatmış.”
Kurultaydaki kadınların birlikte tartışmalarının olumlu etkileri olduğuna da vurgu yapan Zelâl, “Ama bazı alanlarda da kopuk olduğumuzu düşünüyorum” dedi. Kürt illerinin gerçekliğinin tam anlaşılamadığı konusunda eleştiri yapan Zelâl, “Bunlar tartışılmadığı, konuşulmadığı zaman bu bağ gelişmez. Etkileşimle, aktarımlarla bu durumun canlanacağını düşünüyorum” diye ekledi.
Ana Fotoğraf: Sığınaksız bir dünya










