Skip to main contentSkip to footer

Kadınlar buluştu: “Barış için eşitlik, eşitlik için barış”

Barışa İhtiyacım Var İnisiyatifi’nin çağrısıyla Yoğurtçu Parkı’nda buluşan kadınlar barış taleplerini konuştu. Buluşmada barış için eşitlik vurgusu yapılırken sohbet ettiğimiz bir kadın hep yoksul bırakıldıklarından bahsederek “Ben artık aynı yerde olmak istemiyorum. Ama ayrımcılık yapılıyor” dedi.

Güncel

Savaşların, çatışmaların karşısında barışa dair söze ve dayanışma pratiklerine katkıda bulunan Barışa İhtiyacım Var İnisiyatifi, özellikle Barış ve Demokratik Toplum Süreci olarak adlandırılan gelişmelere dair tutum üretmeye devam ediyor. İnisiyatif’in çağrısıyla 13 Eylül Cumartesi günü kadınlar, Yoğurtçu Parkı’nda “Barış için Kadın Buluşması”nda bir araya geldi.

“Sürecin izleyicisi değil, öznesiyiz” diyen yüzlerce kadın, burada “barışa neden ihtiyacımız var” ve “barış için neler yapmalıyız” sorularının yanıtlandığı bir forum düzenledi. Türkçe ve Kürtçe konuşmaların ardından kadınlar küçük çemberler halinde bir araya gelip barışa dair taleplerini konuştular. Burada açığa çıkan vurgu ve talepler İnisiyatif tarafından daha sonra paylaşılacak. Forumda özellikle genç kadınların vurguları dikkat çekiciydi. Genç kadınlar barışın eşitlik için, eşitliğin de barış için vazgeçilmez olduğunu ifade etti. Erkek şiddetinin tırmandığı, kadınların yok sayıldığı bir ortamda barışı savunmanın kaçınılmaz olduğunu ve barış ortamının da kadınların eşitlik mücadelesi ile sağlanabileceğini vurguladılar konuşmalarında.

Kadınlarla birlikte buluşmaya katılan çocuklar için de bir atölye düzenlendi ve günün bitiminde MKM, KASED ve FKÇ’li kadın müzisyenler ve Peradi Ensemble sahne aldı. Kadınlar coşkulu danslar ve halaylarla buluşma alanından ayrıldılar.

Kadın İşçi ve Havle ortak standı

“Keşke her yer bu alan gibi olsa”

Alanda kadın dergileri ve yayınları için de bir stant alanı kurulmuştu. Biz de Kadınİşçi olarak yayınlarımızla burada yerimizi aldık ve Havle Kadın Derneği ile aynı masayı paylaştık ve hem barış süreci hem de kadın dayanışması üzerine sohbet etmeye başladık.

Havle’den Hatice Sümeyye sürece temkinli yaklaştığını ve kaygıları olduğunu dile getirdi. Bu alanda olmanın ona güç verdiğini ve kadınların tüm farklılıklarına rağmen Yoğurtçu’da oluşturdukları güvenli alanları genişletmek gerektiğini söyledi. Ve daha birçok şey konuştuk tabii. İlahiyatçı olduğu için özellikle Diyanet’in açıklamalarındaki kadın düşmanlığından oldukça rahatsız: “Kendim ilahiyatçı olduğum için daha yakından takip ettiğim, özellikle Diyanet’in giderek dozunu artırdığı, artık medeni haklara dahi tecavüz eden hutbeleri beni korkutuyor. Her cuma acaba bu sefer hangi hakkımıza göz dikecek Diyanet diye bekler olmak gerçekten çok üzücü.”

Diyanet’i konuşurken söz ister istemez başörtülü olmaya geliyor. Diyanet’in benzer açıklamalarından, uygulamalarından tüm kadınlar gibi kendisi de olumsuz etkilenmesine rağmen başörtülü olduğu için kendisinin “o tarafta” görülmesinden duyduğu rahatsızlığı anlatıyor Hatice: “Aslında bu da barışı gerçekten çok baltalayan bir şey. Yani hiçbir şey yapmadan bile bir taraf haline gelmiş oluyorum. Açık konuşuyorum, buraya da gardımı alarak geliyorum ister istemez. Ama bu ortamı gerçekten çok sevdim. Yani hiç endişelendiğim gibi değilmiş. Diğer başka ortamlarda böyle olmuyor maalesef. Yani hiç ağzımı açmasam bile sadece görüntümden dolayı ya da ‘Müslüman feminist olmaz, bu bir oksimorondur’ diyenler yüzünden yok sayılıyoruz.”

Ancak Yoğurtçu’daki ortamın tam aksine kapsayıcı olduğuna ve kendisini burada rahat hissettiğine değinen Hatice, “Keşke şu çevrili alan gibi olsa her yer. O zaman hiçbir sıkıntı kalmazdı ama maalesef ki böyle bir ortam çok az yaratılabiliyor. Bu da süreç konusunda beni temkinli kılıyor,” diyor. Sürece tedirgin ve temkinli yaklaşan Hatice, bu tür ortamları ve birliktelikleri artırmak ve genişletmek gerektiğini düşünüyor.

Meliha Yeşil

“Evde, sokakta ve de tribünde varız”

AmedSpor taraftarı kadınların kurduğu tribün grubu Mor Barikat’tan Meliha Yeşil de kadın buluşmasına gelenlerdendi. Meliha patriyarkal zihniyete karşı her yerde olduğu gibi tribünlerde de yıllardır mücadele verdiklerini söyleyerek başladı sözlerine. İstanbul’da Mor Barikat çalışmalarına tek bir kişi ile başladıklarını, bu konuda ailesinden destek gördüğünü ve bunun da kendisini güçlendirdiğini anlattı. “Evde, sokakta, tribünde erkek-egemen zihniyete karşı mücadele ediyoruz. ‘Kadının yeri evidir’ söylemiyle tribünlerde de çok sık karşılaşıyoruz. Cinsiyetçi küfürlere karşı mücadele ediyoruz. Her alanda olduğu gibi tribünlerde de var olmaya çalışacağız.”

Savaş ve çatışmalı ortamın tribünlere de yansıdığını söyleyen Meliha, “En basiti geçen sene Kocaeli’ye gittiğimizde cinsiyetçi küfürlerle karşılandık. Faşist uygulamaları geçiyorum, cinsiyetçi küfürlerle biz kadınları aşağılamaya çalıştılar. Savaşın kirli yüzünü orada da bize gösterdiler. Her defasında biz barış diye direten taraf olurken, kadının futbolda, tribünde yer almasına dahi tahammül göstermiyorlar. Ama biz hep barıştan yana olduk. Orada da kendi öz gücümüzle, kadınların gücüyle önlemimizi aldık.”

Barış sürecinin zor ilerlediğini ancak buna rağmen barıştan asla vazgeçmeyeceklerini söyleyen Meliha, “Her gün kendi aramızda, pazarda, bakkalda, her yerde bunu konuşuyoruz. Bunu başaracağız, zor olacak ama barışa en çok bizim ihtiyacımız var. Huzura, acılarımızın dinmesine… O yüzden barış istemeye devam edeceğiz.”

“Servis burada bıraksa, ev dönemem, neden?”

Sultanbeyli’de servis tutarak Yoğurtçu’ya gelen üç kadın, örtülerini yere sermiş sohbet ediyorlardı. Sohbete dahil olma izni alıp çatışmalı halin gündelik yaşamda hayatlarını nasıl zorlaştırdığını konuştuk. Bu zorluklardan biri de benim de söyleşi yaparken üzülerek parçası olduğum, gündelik yaşamda Türkçe konuşma dayatması…

Suzan savaş ve çatışmanın kadınlara git gide daha fazla taciz ve tecavüz getirdiğini, kadın ölümlerini arttırdığını söylerken, artık daha fazla şiddet haberi görmek istemediğini vurguladı. “Kızlarımızın rahat gezebilmesini istiyoruz. Korkuyoruz artık, çocuklarımız dışarı rahat çıksın… Taciz, tecavüz almış başını gidiyor. Yeter artık, bu şiddet bitsin. Bu savaş bitsin.”

Araya giren Saliha önemli bir noktaya dikkat çekti. “Biz istiyoruz ki, biz bir yerlere gelemedik, bari çocuklarımız gelsin. Neden bizim çocuklarımız herkes gibi olamıyor? Geçinememek hep bizde var. Çocuklarımız okuyor, okuyor. Yine aynı yerdeyiz. Çocuklarımız bile eşit değil.” Derin yoksulluğun Kürtler açısından daha ağır yaşandığı biliniyor. Ya yoksul bir Kürt kadın olmak? Saliha, “40 yıldır İstanbul’dayım ama de ki, tek başına çık buraya gel. Gelemem. Buraya servisle geldim. Servis gitse, ben tek başıma evime dönemem. Niye böyle. Kadının hakkı değil mi bu? Ben artık aynı insan olmak istemiyorum, değişmek istiyorum. Ama torunum bile benimle aynı durumda” diyor.

ayakta duran suzan-sandalyede oturan saliha-yerde oturan mediha

“Ayrıcalık değil ayrımcılık yapılmasın istiyoruz”

Kürtlere dönük ayrımcılığın en net görüngülerinden biri ise hapishanelerdeki mahpus oranı… Her konuştuğumuz kadının hapishanede bir yakını var ya da kendisinin tutukluluk deneyimi var. Saliha da buna dikkat çekiyor ve “Neden bizim insanlarımız hep hapis? Vekillerimiz, siyasetçilerimiz hep içeride… Biz sadece gençlerimiz ölmesin diyoruz. Ama hep aynı yerdeyiz. Bunların hep ayrımcılıktan kaynaklı olduğunu düşünüyorum.”

Bu gruptaki kadınlardan bir diğeri Mediha. O da şunun altını çizdi. “Biz ayrıcalık istemiyoruz. Bize ayrımcılık yapmasınlar diyoruz. Mesela benim kızım, on sene bir Türk’ü sevdi. O da kızımı sevdi. Ama onun ailesi, biz Kürt’üz diye, kızımı istemedi. Sonra evlendiler. Ama düğünde bırakmadılar, kendi kültürümüzü, türkülerimizi çalalım. Bu ayrımcılık olduğu sürece ben de diyorum, bunlar kardeş olmak istemiyor bizimle. Yanaşmıyorlar kardeş olmaya.”

Fotoğraflar: Rahime Karvar

Yazarın Diğer Yazıları

İlginizi Çekebilir

Son Yazılar