Yaşamı boyunca işçilik yapan 80’ine merdiven dayamış Hatice Hanım “Başımda bir ot kaldı bitmedik, o kadar çok çalıştım,” diyor. Bolu’da SİT alanında bulunan ahşap evde yılların yorgunluğunu taşıyan bir işçi kadın yaşıyor.

Yıllarca ücretli çalışarak ailesine kol kanat geren bir kadın Hatice Hanım. Seksenine merdiven dayamış, kendisinden çok daha yaşlı bir ahşap evin önünde yılların yorgunluğunu üstünden atmak istercesine, sessizce oturuyor. Çoğu zaman kendisi gibi tek başına yaşayan kapı komşusu Zeliha hanımla birlikte ailelerini ama daha çok hastalıklarını konuşarak zaman geçiriyor.
Bolu’da sağlı sollu kimi tek, kimi iki katlı ahşap evlerin olduğu eskiden kalma bir sokakta oturuyorlardı. Geçmişin sihrini üstünden atamamış bu şirin sokağın büyüsüne kapılmış adım adım gezinirken, eski bir bankın üzerinde, ayağında şalvarı, başında yemenisi, boncuk mavisi gözleriyle gülümseyerek selam verdi bana…
Konuşmayı, sohbet etmeyi seven insanlardan olan Hatice Hanım, Bolu’nun eskiden köy olan Kıbrısçık ilçesinden olduğunu ve eşiyle yıllar önce çalışmak için şehrin merkezine geldiklerini söylüyor. Hayat mücadelesinde emek gücüyle çalışarak ailesini ayakta tutan Hatice, eşi kanser hastası olunca evin geçimini tek başına üstlenmiş. O dönemleri şöyle anlatıyor,
“Çalışmak için köyden Bolu merkeze geldik, çocuklar meslek sahibi olana kadar da çalıştık. Ben de eve destek olmak için durmadan, yorulmadan hep çalıştım. Emekli olana kadar 15 yıl ev işlerine gittim. 10 sene de Bolu Çizmeci Otel’de, çamaşır yıkadım, ütü yaptım, işçilerin giysilerini diktim, çarşaf diktim. 25 yıllık yoğun bitmeyen çalışma hayatımdan sonra nihayet emekli oldum. Şimdi maaşı alıp yiyorum. İyi ki de emekli olmuşum, çoluk çocuk da kendine zor bakar, kimden ne para isteyeceğim. Biz burada çalıştık, burada çabaladık burada da karnımız doydu.”
“Başımda çimen bitecek”
Hayat mücadelesini, anlatırken o kadar içten ki onu dinlerken bile insan yaşadığı sıkıntıları tahmin edebiliyor, o günleri bakın nasıl anlatıyor;
“Ben hep mücadele verdim. Her işi yaptım, hep çalıştım. O kadar çok çalıştım ki, çocuklarıma tek katlı ev bile yaptırdım. Hep kendim yaptırdım, hep. Yaptırdığım evi de küçük oğluma verdim. Abisi de o zaman beni destekledi, dedi ki, ‘Onun bir şeyi yok, bebekleri var. Evi ona ver.’ Ne yaparsın, işte.. Hayat geçiyor; ölecen mi kalacak mı, erecen mi duracan mı; Allah bilir. Ama ben öyle çok çalıştım ki bir tek ot kaldı bitmedik başımda, ot kaldı, ot bitecek. Her işi yaptım. Başımda çimen bitecek!. Yorulmadan çalıştım a kızım, ‘çoluğum çocuğum aç kalmasın’ diye. Bebeklerim o zamanlarda, ‘Anne para var mı?’ derlerdi, babaları da kanserdi. Ne yapacaksın? İşten çıktıktan sonra da işim bitmezdi, cam – kapı silerdim. Ek işlere giderdim. Bazılarına çocukları da götürürdüm, onların da hoşlarına giderdi. Simit parası çıkardı. Bir liraya gittim işlere hep, bir liraya… Hey gidi günler hey…”
Bugün birçok genç emekli, iş hayatından çekilirken Hatice teyze emeklilik maaşı bağlandıktan sonra da çalışmak istemiş ama, “Çocuklarım meslek sahibi olana kadar çok çalıştım. Emekli maaşım bağlandıktan sonra da ev işlerine gitmeye devam etmek istedim, gidecektim de ama çocuklar yollamadılar,” diyor.
“Paranın değeri yok ki…”
Eşi kanserden vefat edince yeniden evlenen Hatice Hanım, “Eşim kanserden ölünce yeniden evlendim. Şu an yaşadığım evi de ikinci eşim bana bıraktı. Çok iyi bir insandı. Çocuklarıma hiç üvey babalık yapmadı, hep iyi davrandı ama iki yıl önce o da öldü. Öldüğünde 94 yaşındaydı. Ben de hayatıma bu evde devam ediyorum. Yarı tarihi eser diye evi yıkmıyorlar, yaptırmıyorlar da. Zaten restorasyon isteseler benim emekli paramla bunu yaptırmam zor. Emekli maaşıyla bir şey olmuyor, paranın değeri de yok. Ancak torunlar geldiğinde onlara veriyorum. Torunlara sevdikleri börekler, tatlılar, dolmalar hazırlıyorum.”
Ömrünü zorlu hayat şartlarıyla savaşarak geçiren Hatice Hanım son birkaç yıldır da sağlık sorunlarıyla mücadele ediyor, “Bacaklarım çok fena ağrıyor. Geçen evde başım döndü düştüm, düşmek de ne kötüymüş. Hem kolum da fena oldu. Günlerce ağrıdı. Bundan sonra böyle artık yaş ilerleyince insanın ister istemez sağlık sorunları ortaya çıkıyor…
Tek başına yaşıyor. Oğullarının “bizimle yaşa” çağrısını hep geri çevirmiş. Aslında hem çocuklarından hem de gelinlerinden memnun, “Oğlanlar, ‘gel’ diyorlar, ‘oğlum havalar iyi, kalayım böyle’ dedim. Diğer oğlum da kömür aldı. Bu sene de kalıyorum. Seneye Allah kerim” diyor.
Evlat acısı yaşayan Hatice Hanım ondan bahsederken durgunlaşıyor. Gözleri buğulanıyor, “Üç çocuğundan biri 27 yaşında vefat etti. Boşanmıştı, torunum Almanyalar’da aramaz sormaz, bilmiyorum nerede ne yapıyor. Diğer oğullarım da okudular, çalıştılar artık onlar da emekli oldular. Dört torunum var. Biri şu an eczacılık okuyor,” diyor.

Kapı komşusu da yalnız
Kapı komşusu Zeliha ise aslen İzmirli. Onun da eşi beş sene önce vefat etmiş. Ancak o konuşmayı Hatice kadar sevmiyor. Bir süre belediyede temizlik işçisi olarak çalışmış ama vertigosu yüzünden işi bırakmış.
“Benim hayatım felç bu hastalık yüzünden” diyor, gözleri dolu. İki kızı olan Zeliha da kızları yanına çağırsa da evini kapayıp onların yanına gitmiyor. Daha fazlasını ise anlatamıyor, sadece, “Hatice benim can yoldaşım, o da olmasa ben bitmiştim, tek başımayım. Başım döndüğünde kapılara çarpa çarpa kendimi zor atıyorum dışarı,” diyor ve ısrarla “Kızların yanına gitmeyi kesinlikle düşünmüyorum!” diyerek yanımızdan ayrılıyor.










