Ücretlerdeki eşitsizlik emekçi kadınların en çok dile getirdiği ayrımcılıklardan biri. Diğer yandan kadın işçiye her zaman yapacağı işten fazlasını yaptırma eğilimi yaygın… Uğradıkları haksızlıkları deşifre eden kadınlarla taleplerini konuştuk.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde toplumsal cinsiyet eşitliği için ısrarlı olan, çaba harcayan yüzlerce kadın tarafından birçok talep dile getirildi. Çünkü emekçi kadınların önemli bir kısmı hala düşük ücretler ve güvencesiz işlerden muzdarip. Bunların dışında sorunlara sahip olanlar da fabrikalarda ve özel yaşamlarında pek çok engelle karşı karşıya kalıyorlar. Ücret eşitliği ve insanca yaşam talepleri başta geliyor. Emekçi kadınlarla görüştük.
Fabrikada dayak tehdidi
Zeynep Köksal, yıllardır et fabrikasında işçiydi. O kadar çok kötü koşullar var ki bu işyerinde. Formenler, “Hadi daha hızlı” diye bağırırken ekliyorlardı; “Ne o, yoksa sizi dayakla mı çalıştıralım!” Zeynep anlatıyor; “İnsanların mola haklarını 20 dakikadan 10 dakikaya indirdiler. Bu nedenle ’10 dakika süre için tuvalete gitmeyi yeğlemeyip, ihtiyaçlarını gideremeyen çok insan vardı.” Yıllık izin sorunu ise ayrı bir problem; “Senelik tatil hakkımız var. Kadınların çoğu tatile gidemiyor tabii izninde. O günleri çocuklarının hastalığı ya da benzer acil günler için saklıyor. Arkadaşımızın çocuğunun durumu iyi değildi, hastaneye yatırdı. İşyerinden izin istedi. ‘İspat et, hastaneden kâğıt getir’ dediler. Oysa o an yanında olması gerekiyordu.”
Su şişesi suç!
Su meselesini de gündeme getiriyor 53 yaşındaki Zeynep. “Bu fabrikada susuz çok çalıştık, boğazımız kurudu. Çünkü içecek suyumuzu yanımıza almak, bantlarda o şişeyle çalışmak yasaktı, suçtu yani. İçeceğimiz su damacanasını bir kat alta koymuşlar. Oraya gitmemiz için bantı bir arkadaşa emanet etmemiz lazım. Korkudan o da bunu yapamıyor. Bir başkasına koşturuyoruz. ‘Ne olur bantıma bak, ben su içip geleyim’ diye yalvarıyoruz. O arkadaş da aynı korku içinde, ‘olmaz’ diyor. Su şişesi de yasak olunca artık öğle tatili gelip yemeğe çıkana kadar susuzluktan kavruluyor herkes.” Zeynep yaşanan bu gibi birçok haksızlığa karşı çıkınca işten atıldı. Talepleri o kadar çok ki. Ne var ki acil olanları ilk aklına gelen: “Bir kere su içme hakkımız en büyük talebimiz, onu sonuna kadar dile getireceğiz” diyor ve şunu da paylaşıyor; “Öteki ise gerçekten daha kötü. Tuvalete gitme gibi fizyolojik ihtiyaçlarla ilgili olan mola hakkını sen nasıl elinden alırsın ki. Tabii ki bu bir insanın en temel talebi.”

“Formenler kadınlara çok yükleniyorlar”
Bu fabrikalar ekmek kapısı ama aynı zamanda birçok mobbinge sahne olan üretim mekanları. Öyle imzalar attırdılar ki işçi kadınlara bazı işyerlerinde. Örneğin Acarsoy’da 2 yıl hamile kalmayacağına dair evrak imzalamak zorunda kaldı kadın emekçiler. Farklı bir yerde ise işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri alınmadığı için bel, boyun, eklem ağrıları çektiler. Baskı, mobbing ve tacizlere maruz kalan emekçi kadınlar ise binlerceydi. Kadın ve erkeğin birlikte çalıştığı işyerlerinde genel anlamda bir problem olduğunu söylüyor kumaş fabrikası işçisi Serpil Durukan. Gözlemlerini aktarıyor; “Bir tepki verileceği zaman kadına ve erkeğe gösterilen tepkiler aynı değil. Formenler genellikle erkeklere kötü davranmıyorlar, kadınlara ise çok yükleniyorlar. Şöyle sanıyorlar; ‘Bu yaptığıma karşı öfkelense de korkusundan ses çıkaramaz.’ O nedenle işçi kadınlara kaba davranışlara fabrikalarda çok rastlanıyor.” Bu çerçevede yaşananları da aktarıyor.
Mobbingi engellemek
Kadın işçiye her zaman yapacağı işten fazlasını yaptırma eğilimi yaygınmış. Türk-İş’e bağlı Teksif’te örgütlü bu işyeri. Serpil, iş yükünün bundan dolayı çok fazla olduğunu sözlerine ekliyor. Fabrikaya sendika girince işveren çalışan sayısını arttırmış. Şöyle diyor; “Kadın erkek ücretlerinde eşitsizlik vardı. Onları da aştık. Ama kadına davranışlarda, mobbingde iyileşme çok yavaş ilerliyor. Birçok işyeri böyle. Aynı toplumda ne varsa fabrika da böyle.” Önemli bir talebi var: “Özellikle kadınlara karşı hem iş hayatında hem sosyal yaşamında haksızlıkların ve hukuksuzlukların son bulması için İstanbul Sözleşmesi’ne bir an önce tekrar girmemiz gerekir.”

“Sendikalı olmaları şart”
“Emeğe değerin, eşit şartların, insanlık onuruna yakışan şekilde yaşamanın olduğu her yerde her gün 8 Mart” diyor Derya Yavuz. Metal sektöründe çalışıyor. “Ben sendikalı çalıştığım için eşit maaş ve eşit haklara sahibim. Kadınların en büyük sorunları Türkiye’de maalesef şiddet, kadın cinayetleri ve yasaların kadınları yeterince korumaması. Kadının sadece çocuk doğurup çocuk bakması öngörülüyor. Çevremde işçi kadın arkadaşlardan eşit ücret talebini çok duydum. Bir de tacizin var olduğunu söylüyorlar ki bu da çok ağır. Ama mecbur kaldıkları için işten de çıkamıyorlar. Ben en büyük taleplerinin örgütlenme, sendikalaşma olduğunu görüyorum. Özellikle kadın çalışanların hakları ve birçok davranışa maruz kalmamaları için sendikalı olmaları şart diyorum. Çünkü, biz sendikalı kadınların her zaman örgütsüz kadınlara göre daha fazla hakları var.”
İşi ve evi dengede tutmanın zorluğu
Sendika temsilcisi kadın işçilerle de görüşüyoruz. Gıda sektöründe çalışan Emine Yüksel Bulaçal’ın yorumu şöyle; “Çalışmak ve gelir elde etmek, erkekler için olduğu kadar kadınlar için de temel insan hakkı. Ancak, kadınlar işe giriş aşamasından başlayarak erkeklere nazaran dezavantajlı durumda. Çalışma hayatlarında çeşitli sorunlar yaşıyorlar.” Şu ifadelerle devam ediyor Emine; “Kadınlar bir yandan fırsat eşitsizliği, toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık, psikolojik ve cinsel taciz gibi sorunlarla mücadele ediyor. Öte yandan da işçiliği ile aile hayatını dengede yürütmeye çalışıyor. Bu da hayatı çekilmez bir hale getiriyor. Ve kadınlar tükenmişlik yaşıyorlar. Kendini suçlayıcı bir tavır takınıyorlar.”

Bunlar kadınlar için çok önemli
Tek Gıda-İş Sendikası Bandırma Şubesi Banvit İşyeri Temsilcisi Emine Yüksel Bulaçal, işçilerin düzenlenmesini istediği ve yasalaşmasını talep ettiği birkaç konuyu maddeler halinde sıralıyor;
– 16 hafta olan ücretli doğum izni süresinin 52 hafta yani 1 yıla çıkarılması ve ödemelerin özel sektörde de kamuda çalışan kadınlarınki gibi olmasını talep ediyoruz.
-Çalışan tüm kadınlara kreş desteği istiyoruz. Şu an yasada olan kreş desteği belli bir sayıda çalışanı olan iş yerleri için zorunlu. Bizler bunun tek bir kadın çalışan olsa bile sağlanmasını istiyoruz.
-Regl günlerinde ücretli izin düzenlemesi veya regl destek paketlerinin kadınlara sağlanması istiyoruz.
-Gelinen ekonomik noktada kadınlar artık nasıl geçiniriz derdindeler. Kadın yoksulluğunun derinleşmesiyle birlikte temel ihtiyaç olan ped’e bile ulaşmakta zorluk çekildiğini görüyoruz. Bunların devlet tarafından ücretsiz olarak dağıtılması da taleplerimiz arasında.
“Kadın İşçiler özellikle örgütlenmeli”
Bu taleplerin ardından şunlara da değiniyor Bulaçal; “Kadın fabrikada ürün üretiyor evde ise ev işi olarak hizmet üretiyor. Çocuk yetiştirerek eğitiyor. Üstüne ataerkil toplumun baskısı altında eziliyor. Ev işlerine yardımcı olmayan baskıcı eş de çok zorluyor. Bütün bunlarla kadın toplumda yok oluyor. Eskiden kadınların bu konularda eğitilmesini önemserdim. Fakat artık erkeklerin eğitilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ortak sürülen yaşamda iş paylaşımı yapmak önemli ve kadının mutluluğunun bundan geçtiğine inanıyorum. Öte taraftan da sendikacı bir kadın olarak kadın İşçilerin özellikle örgütlenmesi gerektiğine inanıyorum. Son zamanlardaki direnişlerin büyük çoğunluğunda kadınlar ön sıradaydı ve yer yerinden oynadı. Kısacası işçi kadının inadı patronu da patriyarkayı da yıkacak.”
Aylardır işsiz
Umut ise Menemen Belediyesi’nde çalışan bir işçi. Yeni yönetim, seçimden hemen sonra kendi görüşünden olmayanları çıkardı. Bunlardan biriydi. Sosyal Yardımlar Bölümü’nün sorumlusuydu. İşten tazminatsız atıldı. “Benim gibi belediyede çalışan çok arkadaşım işsiz kaldı” diyor ve ekliyor; “Herkes emeğiyle evine ekmeğini götürme amacındaydı. Onların amacı ise kim AKP’li kim değil onu araştırıp kendilerinden olmayanı işten atmaktı.” İşsiz olarak tükenmişliğe yol açan çok duygu yaşamış. Bu dönemin kendisine hiç iyi gelmediğini anlatıyor. Moral kazanmak ve bu içinde olduğu ruh halini kırmak için elinden geleni yapmış. Aylardır işsiz olan Umut’un taleplerinden biri yerel yönetimlerde ayrımcılığın ortadan kaldırılması. En büyük talebi iş. Bir an önce bir işe kavuşmak var hayalinde.
“Gül ya da karanfil günü değil bugün”
Yonca, “8 Mart esasında bir yas günü” diyor. Şu sözleri duyuyoruz genç işçiden; “Yıllarca kadın olarak taleplerimizi birçok kez dile getirdik ama hiçbir çözümü olmadı. Kadın cinayetleri, bebek cinayetleri hala sürüyor. Eziliyoruz, tükendik dedik susmadık, susturulduk. Bizler kadınlar gününü kutluyoruz dediğimiz bu 8 Mart asıl olarak 129 emekçi kadına mezar olan bir gün. Benim için 8 Mart aslında yas günü. Gül ya da karanfil günü değil. En azından ses çıkarsın işçi kadınlarımız.” Şu talebi dikkat çekiyor: “Kadın işçi olarak da kadın emeğinin hak ettiği değeri görmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum. Türkiye’de kadınlar hala eşit işe eşit ücret alamıyor. ‘Kadın’ oldukları için ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Tüm bu zorluklara rağmen kadınlar üretmeye devam ediyor. Kendisine yönelik haksızlıklara da sessiz kalmıyor, direniyor.”
“Şiddet, taciz ve mobbing işyerlerinde varlığını sürdürüyor”
Öz İplik-İş Sendikası’nın açıklamalarına da kulak veriyoruz. Sendikanın kadın komitesinin altını çizdiği sorunlar dikkat çekiyor; “Özellikle tekstil, konfeksiyon ve deri sektörlerinde çalışan 15.000 kadın işçi düşük ücretler, güvencesiz çalışma koşulları ve kayıt dışı istihdamın ağır yüküyle mücadele ediyor. Eşit işe eşit ücret talebi hala yankılanıyor. Kadınların çalışma hayatına katılımlarının önündeki engeller hala devam ediyor. Şiddet, taciz ve mobbing iş yerlerinde varlığını sürdürüyor! Kadınlar iş güvencesinden ve sosyal haklardan yoksun bırakılıyor! Çalışma hayatında kadınların karşılaştığı engeller yalnızca ekonomik değil. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, yasal boşluklar ve karar mekanizmalarındaki eksiklikler de kadınları geride bırakıyor. Sendika olarak, kadınların güvenli ve şiddetten arınmış bir çalışma ortamına sahip olması için mücadele veriyoruz.”

“Ücretli süt iznimizi uzatmak istiyoruz”
Bir işyerinde, sendika öncesi ve sonrası değişimi çorap işçisi Ayşe Gün paylaşmak istiyor. “Sendikalı olduk ücretler eşitlendi, mobbing kalktı” diyor. Daha önce verilmeyen aylık erzaklarını düzenli almışlar bu değişimle birlikte. Örgütlenmenin ardından fabrikada yaşanan tacizler de sona ermiş. Şu bilgiyi paylaşıyor Ayşe; “Sendikamız (Öz İplik-İş), işyeri sözleşme metnine ‘tacize karşı sıfır tolerans’ maddesinin eklenmesini sağladı.” Bir talebi daha varmış kadın işçilerin. “Biz ücretli süt iznimizi uzatmak istiyoruz” diyor ve konuyu açıyor; “İşçi arkadaşlarımız anne olduktan sonra 3 ay süt izni alıyorlar. Bu üç ayın sadece 1 ayında maaşlarını alıyorlar. Biz izinli olduğumuz diğer iki ayda da ücretlerimizin ödenmesini istiyoruz.”
8 Mart Dünya Kadınlar Günü, tüm dünyadaki emekçilerin örgütlenmesine ve mücadelesine ilham vermeye devam ediyor. Bu sıradan bir tarih değil. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı yıllardır verilen mücadelenin hatırlatıcısı… İşyerinde eşit haklar için benzersiz bir cesaretle mücadele eden kadın işçilerin mücadelelerini onurlandıran bir zaman dilimi.
Ana fotoğraf: Sol haber










