Skip to main contentSkip to footer

İnşaat ustası Sema

Başında kasket, elinde mala ile tehlikeli iskelelerin tepesinde işini severek yapıyor. Sıvama, beton dökme, kaplama, alçıpan döşeme. Hatta su ve kanalizasyon borularını bile değiştiriyor kimi zaman. Sema kirişler ve betonlar arasında bir kadın inşaat işçisi. Hikayesi, yaşadıkları inşaat mesaisinden çok daha ağır.

Katı gelenekler kadınların belli işlerde istihdamını yasaklıyor. Annemizden önce de böyleydi, anneannemizden evvel de. Bugün ise Sema Sırtıkkızıl gibi o sınırları iteleyen kadınlar var. Kabul görmüş standartlara göre hayatını şekillendirmeyenlerden biri O. “Kadın işleri” olarak ifade edilen uğraşlara meyletmedi. Malayla duvar sıvama, beton dökme gibi inşaat işleri ilgisini çekiyordu. O’nun yerleşik bir “dumanı tüten”, mutfakta çorba kaynayan bir “aile evi” olmadı kendi deyişiyle. Anne de baba da yoktu. 3 küçük kız ve bir ağabey, belli bir yaşa gelene kadar sadece yumurta ve makarna yiyerek doydular. “Artık yumurta görünce tiksiniyorduk” diyordu Sema, çocukluğuna dair anekdotlardan söz ederken. Eşinin bir ilişkisi vardı ve bu yüzden annesi ayrılma kararı aldı. (Henüz Sema’nın doğmadığı zamanlar) Mahkeme devam ederken başka bir sevgili girdi annesinin hayatına. Karı-koca, ikisi de ayrılık sonrası 3 çocuğu istemedi. Ne var ki genç kadın sevgilisinden de hamile kalmıştı. Sema doğdu bu ilişkiden. “Evlilik dışı” bir çocuk olarak dünyaya gelmişti. Sema büyüdüğünde, annesi kendisine başka bir yaşam kurmuştu. Yeni biri daha vardı hayatında. İlk eşinden doğan çocuklar artık büyümüştü. Sevgilisinden dünyaya gelen Sema’nın ise küçüklüğünden bu yana başına gelmeyen kalmadı.

“Üçüncü katın tepesinde görünce şaşırıyorlar”

Sema bir inşaat işçisi. Her gün ya sıva yapıyor veya harç karıyor. Kimi zaman duvar örüyor. “İnsanlar ilk başta elimde malayla üçüncü katın tepesinde duvara sıva çektiğimi görünce şaşırıyorlar” diyor. Kadınlar daha önce erkeklerin tekelinde olan farklı işleri yapıyorlardı, ancak inşaat sektöründe çok görülmüyorlardı. Kendileri için “uygun olmadığı” düşünülen bir işte çalışan kadınlar, bu önyargıya karşı cevabı, o işi en iyi şekilde yaparak veriyorlar. Sürekli toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yaşandığı bir toplumda, “işimin en kusursuzunu yapmalıyım” yaklaşımından dolayı Sema ilk başlarda inşaatçılıkta hayli yoruldu. Sıkıntılı geçen bir çocukluk, aile içi ihanetler, ciddi sağlık sorunları, yaşatılan mobbing, psikolojik şiddet. Bütün bunlar da O’nu hırpalamıştı. Daha da eklediği anekdotlarla örülen gri bir hikayeydi anlattığı.

Ada’nın tek kadın inşaat ustası

Kadınlar veya erkekler arasındayken ne zaman yaptığı iş gündeme gelse, “şaka yapıyorsun değil mi?” diye soruyorlardı. İçlerinde alaycı bir tavırla tepki verenler de vardı. İlk kez 98 yılında bir otelin ısıtma sisteminin inşaatında çalıştı. Diyor ki; “Ama bu işte daha elime mala almamıştım. Zaten küçüktüm. Kuzenim orada çalışıyordu, o kanalla girmiştim. Getir-götür işlerini bana verdiler, molozları da taşıdım. Başka ustalar vardı, onların işi nasıl yaptığını seyrettim.” Yıllar yılı sıkı bir inşaat emekçisi olarak kendini yetiştirdi. Bozcaada’da yaşıyordu ve Ada’nın tek kadın inşaatçısıydı. Anlatıyor; “Çatı, duvar işleri ve sıvacılık işçiliği benim asıl uğraşım. Tadilat ve boyama işleri de veriyorlar. Haftalık yevmiye alarak çalışıyorum. Orada herkes bana ‘Sema Usta’ diye seslenir.”

‘3 kız kardeş birbirimize sığındık’

Geçirdiği süreçler inanılmaz yaşanmışlıklarla dolu. Dinliyorum inşaat işçisi Sema’yı; “İzmir Karşıyaka’da doğdum. Annem babam ben doğmadan ayrılmışlar. 3 çocukları varmış. Kardeşlerim ne annede kalabilmişler ne babada. Yalnız benim durumum çok farklı. Biraz önce söz etmiştim. Annemin daha boşanma davası sonuçlanmadan başka bir sevgilisi olmuş. O zaman çok uzun sürüyormuş mahkemeler. Annem sevgilisinden hamile kalmış ve ben dünyaya gelmişim. Ama beni kabul etmemiş adam, çocuğu olarak görmemiş. İlk evliliğinden olan 3 kardeşime de ne annem ne de eşi hiç destek sağlamadı. Ben de yeni gelen bir kardeş olarak aralarına girdim. 3 kız kardeş birbirimize sığındık. Çalışmaya mecburduk geçinmek için çünkü hiç kimse bize para vermiyordu. Bir büfede işe girdim, tost yapıyordum burada. Yaşım daha küçüktü, 16 falan.”

“’Nüfus kağıdım yoktu ilkokula kayıt olamadım”

Öyle dönemler geçirmiş ki. Babası soyadını taşımasına izin vermediği için yıllarca kimliksiz kalmış. Geçen yıl kamuoyunu çok meşgul eden Metin Akpınar’ın babalık davası ile benzerlikler taşıyor bu hikâye. Şunları paylaşıyor; “Babam annemle evlenme niyetinde değilmiş. Beni kabul etmediği için yıllarca nüfus kağıdım yoktu! İlkokula dahi kayıt olamadım bu yüzden. Bunun için annem özel bir ilkokula gitmiş. ‘Mahkemedeyiz, hüviyeti yok diye devlet okuluna yazılamadı. Dava bitince ancak nüfus cüzdanı olacak’ demiş kaydımı öyle yapmışlar. İlkokulu, ortaokulu bitirdim ama sonra okumak istemedim.” Bu arada annesi ile nihayet yakın ilişkiler kuruyor. Anne üç kız kardeşin yaşadığı eve gidip gelmeye başlıyor. Sema bir aileye kavuştum diye tam sevinecek. Yine yoluna kocaman bir engel daha çıkıyor. Üvey babası sarkıntılık etmek için her fırsatı kolluyor. Bundan kaçmak için o kadar uğraş veriyor ki. Önceleri anlatamıyor da kimseye. Annesi ile ipler bir kez daha kopuyor. Yine araya mesafe koymaktan başka çaresi kalmıyor.

Kızına karşı ilgisiz bir baba

Sema hep çocuk işçi oldu ve bir yerlerde çalıştı, boş durmadı. Simitçi, çiçekçi, tostçu, neresi eleman arıyorsa gidip talip oldu. Hep böyle mücadeleyle geçti yılları. Bu arada 20 yaşında âşık olup evlenme kararı alıyor. Babasına haber yollamış. “Hiç olmazsa evleneceğim kişinin ailesine karşı mahcup olmayayım, ‘düğününe babası gelmedi’ demesinler diye düşündüm. Ama haber ulaşmamış, gelmedi o yüzden” diyor. Babası zaten üçüncü kez evlendiği için kızından uzaklaşıyor. Hep uzaktı, iyice kopuyor bağlar. Annesindeyken “üvey baba” kâbusu ile cebelleşirken, babası cephesinde ise “üvey anne” sendromu yaşıyor. Babasının yeni eşinin genç kıza taktığı sıfat “piç”. Bu söz O’nu çok üzmüş. Sonra gerçeği öğrenmiş. Şöyle aktarıyor kulağına gelenleri. “Beni yeni eşine kötülemiş babam. ‘Benim tek gecelik ilişkimden doğdu’ demiş.” Şimdi babasından çok olumsuz söz etmek istemiyor. Çünkü artık yaşamıyor. “2016’da babamı kaybettim” diyor.

“Saçlarım bir daha çıkmayacak”

Bu arada boyacı olan eşinin ev badana işlerinde ona yardım etmeye başlıyor. Ama genç kadının paylaşımına göre adam bir yeri boyayıp para alınca, 2-3 ay yan gelip yatıyor. Sema sabretme yolunu seçiyor. Bu arada boyamaya gittikleri yerlerde inşaatı devam eden binaların ustalarının işlerini izleme olanağı buluyor. Heves ediyor bu işe. İşleri öğrenme, yetkinleşme özelliğinden söz ediyor; “Benim bir yapım var. Bir şeyi bir kere seyredeyim, hemen ayrıntısı ile kavrayıp işin aynısını kusursuz olarak yaparım. İnşaat işçiliğinde de böyle oldu.” Diğer yandan ciddi bir sağlık sorunu da yaşadı. Genç yaşta Akdeniz Anemisi teşhisiyle tedavi görmeye başlayan inşaat emekçisi, uzun süre bu hastalıkla uğraştı. Saçları ve kaşları döküldü ama tedavi sürecini aksatmadı. “Bu hastalık vücutta tüy, saç hiçbir şey bırakmıyor. Saçlarım tamamen döküldü. Kirpik, kaş hiçbir şey kalmadı. Devamlı ilacım var ama ben doğal yollarını araştırdım, onları uyguluyorum”. Saçlarının ve kaşlarının bir daha çıkmayacağını fakat bu görüntüsüyle barışık olduğunu vurguluyor.

“Ağır işlere hep ilgim vardı”

Evlendikten 7 yıl sonra, dile getirdiği nedenlerden dolayı boşanmaya karar veriyor Sema. Bundan sonra da iş başa düşüyor. Artık hem kirası hem de kızını geçindirmek için sürekli çalışmak zorundaydı. İnşaat emekçisi olarak zaten yavaş yavaş tecrübe kazanıyordu. Artık her gün bu işi yapmaya başladı. İnşaatlarda etrafında bir kadın olmasını garipseyen erkekler vardı. “Kadınların bazı işleri yapamayacağına inanılıyordu. Başımda kasket, elimde mala ile tehlikeli iskelelerin tepesinde işimi yapıyordum. Sıvama, kaplama, alçıpan, döşeme. Hatta su ve kanalizasyon borularını bile değiştiriyordum bazen.” Kirişler, betonlar arasında duvarcı, inşaat demiri işçisi bazen de tadilatçı olarak ilerliyor. “Küçük yaştan itibaren ağır işlere hep ilgim vardı. Kendimi aşırı derecede bu işlere adadığımı fark ettim. Tamamı erkek olan işçiler var çalıştığım inşaatlarda, tek kadın benim.” 53 yaşındaki Sema her gün geleneksel iskelelerin üzerinde, binaların tepesinde inşaatçılığı sürdürüyor.

50 yaşında babasının kim olduğu resmileşti

Sema’nın ölen babasının kardeşi ile görüşmesi de farklı bir pencere açıyor kendine. Sosyal medyadan buluyor Almanya’da yaşayan halasını ve mesaj gönderiyor. Bundan sonra yaşadıkları da ilginç; “Bir süre sonra halam Bozcaada’ya benimle tanışmaya geldi. ‘Babanın mal varlığı var. Mirasta senin de hakkın bulunuyor’ dedi. Miras davası açmamı istedi.” Ne var ki miras davasını açması için T. Mola’nın kızı olduğunu ispat etmesi gerekiyor. Bu yaşında babasının kim olduğu herkesçe bilinmesine rağmen nüfus kayıtlarında yer almıyor. Üstelik vefat etmiş bir baba. Sema hâkimden karar aldırıyor, babasının mezarını açtırıyor. Kemikten doku örnekleri alınıyor. Test yapılıyor. Bütün bunlarda yanında bir kadın hukukçu var işlemleri gerçekleştiren. Bu dönemde Avukat Heval Yıldız süreci işletiyor. “Babalık davası” nihayet açılıyor. Sema davayı kazanıyor. Ve tam 50 yaşında babasının kim olduğu resmi olarak kesinleşiyor! Ardından da miras davası gelecek. Ne var ki yoluna yine bir engel çıkıyor. Babasının son eşi bu kesinleşen babalık davasının sonucuna karşı çıkıyor. Bu kez dosya istinafa gidiyor. Her şey sil baştan! Şimdi bu sonucu, İstinaf Mahkemesi’nden gelecek kararı beklemekte Sema.

“O kabuğa bürünmek zorunda kaldım”

Neden “erkek gibi” giyindiğini ve öyle görünmeyi neden önemsediğini anlatıyor. “Ben erkek kabuğuna bürünmek zorunda kaldım. Çocuklara ve diğer aile üyelerine bakmanın dışında bu işi kadına yakıştıramayan çok insan var çünkü. Giyim ve hareketlerimle erkek gibi görünmeye gayret ediyorum çünkü o benim koruyucu kalkanım. Öyle olmasam bir inşaat işçisi olarak zorluklar yaşarım.” Sema’nın hayatını büyük bir ilgiyle dinlememek mümkün değildi. Hatta söyleşi bitince zaman kısıtlılığından dolayı anlatmadıklarını da öğrenmek istiyor insan. Kumların, çimentoların, alçıların içinde saatleri geçiyor. İşi bitince kendini yenilenmiş hissettiğini söylüyor. İnşaat iskeleleri üzerinde mesleğini icra ederken, en çok da hayatının bir romanın sayfalarında yer almasını hayal ediyor aslında. Bunu da dile getirdi birkaç kez. Üç kız kardeş bunun sohbetini çok yapıyormuş. Tam bu haberi bitirirken bir fotoğraf paylaştı. Bir evin kocaman damına kiremit döşüyordu. Hava buz gibi, derece eksilerde. Mücadeleye devam ediyor hala. Umuda sarılarak. Ve her seferinde daha da güçlenerek.

Yazarın Diğer Yazıları

İlginizi Çekebilir

Son Yazılar