Skip to main contentSkip to footer

“Erkekler ‘ben beceremem’ diyerek işleri kadınlara bırakıyor”

Figen bir mağaza çalışanı. Onunla Penti ve FLO’daki çalışma şartlarını konuştuk. Sosyal hayatının kalmadığını ve henüz 22 yaşında olmasına rağmen “yetersizlik hissiyle” antidepresan kullanmak zorunda kaldığını anlatan Figen’in midesinde ülser, belinde fıtık oluşmuş. Maaşının sadece üçte birine dair söz sahibi olabilen Figen, erkeklerle eşit çalışma koşullarına sahip olmadıklarını anlattı.

Ücret

Henüz 22 yaşında ama dört yıldır çeşitli markaların mağazalarında satış danışmanı olarak çalışıyor Figen*. Liseden sonra üniversiteye gitmek istese de sınava katılımdaki artış ve sıralama nedeniyle hayal ettiği yeri, çocuk gelişimi bölümü değil, açık öğretimden Sosyal Hizmetler bölümünü kazanıyor. İlk olarak bu duruma üzülen Figen, “İyi ki açık öğretim oldu. Çünkü tam o dönem annemin hamileliğine denk geldi. Çok zorlu geçti hamileliği. Çocuk erken doğdu ve küvözdeydi. Hastane masrafları, kız kardeşlerimin okul masrafı derken eve katkı sağlamak zorundaydım. Böylece iş hayatına adapte oldum.”

İlk olarak bir kırtasiyede dokuz ay kadar sigortasız ve dönemin asgari ücretinin yarısına çalıştırılıyor. “El mahkum kabul ettim, çünkü iş tecrübem de yoktu, işe de ihtiyacım vardı. Sonrasında okullar kapanacak, bana ‘seni işten çıkaracağım’ gibi bir cümle kurmadılar bile. Kendi aralarında konuşurken duydum. Yani beni orada işten çıkarıp öylece bırakacaklardı. Ben de Penti’ye başvurdum. Böylelikle Penti sürecim başlamış oldu.”

Penti’de mobbing

Penti’de ilk olarak “iç giyim uzmanı”, ardından da “çorap uzmanı” oluyor. Ancak Figen; fazla iş saatlerine, yoğun bir AVM’de yer aldığı için kalabalık sayıdaki müşterilere yetişmeye çalışmak yetmezmiş gibi bu kez mobbing ile karşı karşıya kalıyor.

“Bir yıl altı ay kadar çalıştıktan sonra ben mağaza yöneticimle sorunlar yaşamaya başladım. Yönetici hiçbir iş yapmadığı halde biz satış danışmanlarının satışlarını kendine yazıyordu. Bunun haksız olduğunu konuşmam, yöneticimin kulağına gidiyor. Yönetici bana kinleniyor. Sonra ben onunla anlaşamadım için bu sefer rotasyon yaptılar ve beni …’daki** şubeye gönderdiler. Bu sefer oradaki yöneticiyle sorun yaşadım. Çünkü onunla da eski şubede birlikte çalışmıştık. Penti, biliyorsunuz, kadın çalışan ağırlıklı bir marka. Ve yani çok zorlu bir yer. Bazen depocu olmuyor, bütün o ağır kolileri kendin kaldırıyorsun, kendin indiriyorsun ve onu açıyorsun. Kasada fiyat farkı çıktığında kendi cebinden veriyorsun. Yeni yerdeki müdürüm, eski yerdeki müdür yardımcısıydı. Ve bana kinliydi. O da aynı şekilde çalışmıyor, satış danışmanı olan bizleri mağazada yalnız bırakıyor, saatlerce gelmiyor ve satışları kendine yazıyordu. Yeni yerdeki o üç aylık dönemde resmen ‘içimden geçti.’ O, mesai saatinde dışarıda eğlenirken ben mağazadaydım, görsel de yapıyordum, sevkiyat da okutuyordum, kasa arkası yöneticinin yapması gereken evrakları da yapıyordum. Bir satış danışmanı daha vardı benim gibi, hakkını yiyemem. Biz sürekli birbirimize destek çıkarak çalışıyorduk. Birimiz açılışa geliyorsak, birimiz kapanışı yapıyorduk. En son zaten tartıştım bu yöneticiyle.”

Figen’in Penti’den ayrılmasına neden olan tartışmanın nedeni bir gün gözünün enfeksiyon kapması nedeniyle açılışı yapamaması. Bu duruma müdürün verdiği tepki, Figen için son damla oluyor ve müdürü bölge yönetimine şikayet ederek istifa ediyor.

Kaynak: özgürkocaeli.com

“Sürekli güzel ve gülümser olmanı bekliyorlar”

Penti sürecinden Figen’e çeşitli hastalıklar miras kalıyor. Sürekli AVM’lerde olduğu, yoğun çalışma temposuna yetişmek zorunda kaldığı ve tabii sağlıklı yemekler için bütçesi yetmediği için poğaça, fast food ile beslenmek zorunda kalıyor. Bu durum reflüye; taşımak zorunda kaldığı ağır koliler ise bel fıtığına neden oluyor. Yaşadığı mobbing süreci ve çalışma şartları da bunlara eklenince antidepresana başlamak zorunda kalıyor.

Bu sektörün, kadınlardan duygusal emek de beklediği ve patriyarkanın dayattığı güzellik algıları ile ilgili beklentilere iş sözleşmelerinde yer verdiği de diğer bir gerçeklik. Figen bu durumu ise şöyle anlatıyor:

“Psikolojik anlamda da çok yıpranıyorsunuz. Evde kötü bir şey yaşamış olsanız da, ne bileyim reglsiniz ve o gün hormonlarınız altüst ya da hastasınız… Her gelen müşteriye gülerek ve asla yaşadıklarını belli etmeden yaklaşman gerekiyor. Bu aslında en çok da kadın çalışanlar için böyle. Erkeklerden böyle beklentiler yok. Artık işyerleri, işletmeler sözleşmelere şöyle bir madde koyuyor: İşe geldiğinde, yüzün makyajlı olacak. Yorgun olduğun asla ama asla belli olmayacak. Saçın yağlı olmayacak. Yani istersen sen saatler öncesi bütün gece ağlamış ol. Bir akrabanı kaybetmiş de olabilirsin, ama işe geldiğinde senin makyajlı görmeleri lazım. Neymiş işte müşteriye onu yansıtmamamız gerekiyormuş. Tamam, biz insanız. Ben her türlü duyguyu da yaşıyorum, gerçekten ben robot değilim.”

“Yetersizlik hissine kapıldım”

Penti’nin ardından Figen bu kez de ayakkabı firması FLO’da işe giriyor. Mağazaların, müşterilerin bilmediği bir “arka plan süreci” olduğundan bahsediyor ilk olarak. “Bunun reyona ürün hazırlanması, reyon düzenlemesi gibi süreçleri var. Kasada olmama rağmen bulunduğum mağazanın özelliğinden kaynaklı katların tamamında bu işlerden ben sorumluyum. Hele kampanya olduğunda bu ekstra bir iş yükü demek.”

Figen işlere yetişme gayesinde. Sosyal hayatının kalmadığını söylüyor, bunun yanında çok ciddi bir soruna da değiniyor. Asla bitmeyen işlere ve fazladan yüklenen sorumluluklara yetişemeyince kendini yaşamın her alanında yetersiz hissetme duygusuyla baş etmek zorunda kalan Figen, “Daha samimi bulduğum bir yöneticime açıldım. ‘Sürekli bu katları bana veriyorsunuz ve yetişemiyorum. Ben artık kendimi yetersiz hissetmeye başladım’ dedim. Sadece işte değil özel hayatımda da yetersiz hissetmeye başladım. Hiçbir şeye yetişemiyorum. Hadi ben bekarım ve ailemle yaşıyorum. Bunun evli olanları, çocuğu olanları var.”

Yetersizlik hissi üzerine konuştuğumuzda bunun evdeki işler, arkadaşlık ilişkileri konusuna da yansıdığını ve sosyal ortamının kalmadığını, bir iki arkadaşı dışında kimse ile yakın ilişki kuramadığını anlatıyor. Biraz sohbet edebilmek, biraz sosyalleşebilmek için bazen iş çıkışı, çalışan bir arkadaşının molasını beklediğini, bu da olmazsa insanın çıldırabileceğini söylüyor.

“Sınıf ayrımı denebilecek bir ayırım”

“Erkeklerle eşitiz diyoruz ama hayır, eşit değiliz” diyor Figen. Mağazada erkeklerle eşit maaş aldıklarından ama yönetici kademenin yüzde 90’ının erkek olduğundan bahsediyor. “Onlar da erkek oldukları için erkek personeli daha çok tutuyor ve yönetici olmaları için daha çok destekliyorlar. Mağazalarda gerçekten kadınlar daha zor yönetici oluyor. İstersen yıllarca deneyimin olsun, müşteri ilişkilerin mükemmel olsun, her işlemi bil… ama erkek olan bir adım önde oluyor. Çok etik gelmiyor bana. Gerçekten de sınıf ayrımı denebilecek bir ayrım.”

Diğer yandan eşit iş yapmadıklarından da bahsediyor. Örneğin reyon düzenleme, müşterinin dağıttığı kıyafetleri katlama gibi işleri erkek çalışanların, “daha iyi katlıyor, ben zaten beceremiyorum” diyerek kadınlara bıraktığını anlatan Figen, kadın çalışanların müşterilerle sorun yaşadığı durumlarda yönetim tarafından erkek çalışanlara dönük yaklaşımdan farklı bir yaklaşımla karşılaştıklarını ve daha fazla baskı ile karşılaştıklarını söylüyor.

Asgari ücretin biraz üzerinde aldığı maaşı ile ilgili tasarrufta kendisine ait değil. Maaşının üçte ikisine yakınını babasına veren Figen, geri kalan ile bir ay içerisindeki kişisel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor ama ne mümkün!

* İsim, kişinin istemi üzerine değiştirilmiştir.
** Başka bir AVM ismi
Ana fotoğraf: marketingturkiye.com

Yazarın Diğer Yazıları

İlginizi Çekebilir

Son Yazılar