Skip to main contentSkip to footer

dinlenirken de evin işlerini yapıyorum

soframıza gelen birçok gıdada, giydiğimiz birçok giyside, evimizi süsleyen tekstilde onların emeği var. ama çalışma bakanlığı onları sosyal güvenlik kapsamı içine almıyor. yaptıkları işin çalışma olduğu da zaman zaman kabul görmüyor. muğla ev-eksenli çalışanlar sendikası’ndan durdu ve gülsüm’le konuştuk.

lüks bir mağazada, çok yüksek bir fiyata satılan şahane bir yün şal görüyorsunuz. etikette yazmayabilir ama o şal bir evde, bir kadın tarafından, elde örülmüş olabilir.

yüzyıllardır el dokumaları, dikiş, çeyizlik eşya, kışlık gıda üretimi, başkalarının çamaşırlarının yıkanması, ütülenmesi gibi birçok mal ve hizmet üretimi ev-eksenli olarak yapıldı, yapılıyor.

teknolojinin gelişmesi ve kapitalizmin küresel bir nitelik kazanması, çok uluslu şirketlerin hakimiyeti ile birlikte üretim süreci parçalandı, herhangi bir ürünün farklı parçaları farklı ülkelerde üretilebiliyor. bazen de işler daha küçük işyerlerine, atölyelere, evlere kaydırılıyor.

ev-eksenli çalışma, herhangi bir ücret alınmadan, boğaz tokluğuna yapılan ev işlerinden de, temizlik, çocuk bakımı gibi başkasının evinde yapılan işlerden de farklı bir çalışma türü.

Son dönemlerde ev-eksenli çalışma çeşitlendi, ev-eksenli çalışanların sayısı arttı, artıyor ve daha da artacak. ve bunları tahmin edebileceğimiz gibi genellikle kadınlar yapıyor.

pazara salça, ekmek, salamura zeytin ve zeytinyağı getiren bir kadınla sohbet etmiştim, önceden onun ürettiği ürünleri eşi pazara getiriyormuş, o öldükten sonra satışı da kendisi yapmaya başlamış.

bazı ev-eksenli çalışanlar dışarıdan iş alıyor, bazıları da kendi seçtikleri malzemeyle yine kendi karar verdikleri ürünleri tasarlayıp üretiyor. takılar, çeyiz işleri, örtüler, dikiş, nakış hediyelik eşyalar bu kategoride.

bütün bunları geçtiğimiz hafta muğla ev-eksenli çalışanlar sendikası’ndan gülsüm nazlıoğlu ve durdu çetiner ile konuştuk.

“muğla’da 2002’de başladık çalışmaya, örgütlenmeye; pazar yeri kurduk, pazar alanına çıktık, çok tartışma yaptık, sendika mı, vakıf mı, dernek mi, kooperatif mi kuralım diye. 57 ilde örgütlendik, hakkari’de ve istanbul’da kooperatif kurdu arkadaşlar, ortak, eşit kazanabilmek için ve sipariş, fason iş alabilmek için çünkü gidip o fabrikalardan iş alabilmen için senden belli bir güvence istiyorlar; ben sana iş vereceğim ama sen temiz iade edeceksin, diyor. biz örgütlenmeye başladığımızda para biriktirmek için geziler yaptık. durdu çok uğraştı onlar için.”

gülsüm

yaşasın dayanışma

“sonra İstanbul’daki, avcılar ev eksenli çalışanlar kooperatifi çok küçük bir şeyden ceza yedi. biz ev eksenli çalışanlar muhasebe bilmiyoruz, girişimci değiliz. sadece pervin’in maliye’den gelen müfettiş midir nedir o insana açık konuşmasından… yani parça başı iş alıyoruz demiş. oysa kooperatif yasalarına göre onlar senin işçin oluyor, sen onları sigortalamak zorundasın. bu sefer ‘kooperatif sigortasız insan çalıştırıyor’a soktular ve avcılar’daki arkadaşlar ciddi bir ceza yedi, hiç unutmam, sanırım 2007’ydi, bizim 2700 lira paramız vardı, onu gönderdik dayanışma için. sonra biz vazgeçtik kooperatiften.”

sendikada sigortalı çalışan olup olmadığını sordum, yokmuş. “evde yapılan işler sürekli değişiyor. bir dönem yörem diye bir şey vardı, parça başı üçgen danteller üretiliyor. kimi kozasını yapıyor, kimi dokumasını, kimi işlemesini. ya da dokumacılar var, ham iplikten kumaş dokuyorlar vakko’ya falan. muğla el sanatları iplik veriyor, tezgâh getiriyor, desenini veriyor. senin evine tezgâh kuruluyor, diyor ki metresi bir liradan bana on günde, beş metre dokuyacaksın. o zamanın parasıyla bir lira veriyorlardı, şu anda da en fazla yüzdür. bitince geliyor, alıyor, tekrar getiriyor. o kadının işyeri evi ve sigortasız çalışıyor. bu şirket valiliğindi, muğla büyükşehir olduktan sonra belediyeye geçti. yani devlet eliyle güvencesiz çalıştırıyor kadınlar.”

başka?

“örgü örenler var, yemek işi yapanlar var. günlere pasta, börek, sarma, keşkek, tatlı… mesela senin günün var, beni birkaç gün önceden arıyorsun, ‘benim yarından sonra günüm var, bana keşkek, sarma, iki çeşit tatlı tuzlu kurabiye, gözleme yapar mısın,’ diyorsun. ben de tamam diyorum, malzemeyi istersen kendin getiriyorsun veya ‘ben getiremeyeceğim, sen ne gerekiyorsa al, hem malzemeyi hem zahmetinin parasını vereceğim’ diyorsun. yaptığım işi gelip benden teslim alıyorsun. bir de sipariş üzerine dikiş dikiyoruz, elbise, pantolon, bluz.”

on yıl süren hukuk mücadelesi

“bir de beyaz iş. makine nakışı. tığ işi perde de var. bazen fason iş geliyor, birlikte yurtdışından gelen bir adama iş yaptık. dümdüz kenar dikişi diktirmek istiyordu, dokuma bezlere. halk eğitime gitmiş, sormuş, dikiş dikenler var mı diye. halk eğitim bize yönlendirmişti. toplu bir iş alınca eşit kazanıyorsun. bu örgütlenme sürecinde de bize bir güç veriyordu hem de birbirimize basarak ilerlemiyorduk. ”

sendikanın yasal süreci nasıl ilerledi?

“üç tane davamız oldu. biliyorsun, sigorta numarası ve işkolu numarası olmayınca sendikayı kuramıyorsun. biz on yıl süren bir mücadeleyle oy birliğiyle davamızı kazandık. ama e-devletten üye olabilmek için gereken işkolu numarasını vermediler daha. şimdi onun için de dilekçelerimiz yazıldı, onlara da cevap vermiyorlar. ama habbe teyze ile hasibe teyzenin işyerlerinin evleri olduğunu, iş tespit davası açarak kazandık. bunların paralarını bankaya yatırmışlardı bir süreçte, o süreci sigortalattık. habbe teyzenin davası istinafta bir türlü gelmiyor çünkü günü doldu, geldiğinde emekli oluyor.”

durdu’nun beyaz işleri

her biri birer sanat eseri

durdu yaptığı beyaz işlerin fotoğraflarını gösterdi. ve bu yazıda kendi fotoğrafı yerine onların fotoğrafının olmasını istedi. “artık yapan kalmadı bu işleri,” dedi durdu.

gülsüm, “dudu’nun ellerinden bile bellidir beyaz iş yaptığı, ben çok uzun süre örgütlenme yaptığım için kasnak işi yapanı, dokuma işi yapanı, boncuk boyayanı -mavi boncuklara 12 kat boya geçiyorsun- gözlerinin beyazından biliyorum ki aslında hiçbir uzmanlığım yok. belli oluyor, sürekli o konuyu çalışınca anlıyorsun,” deyip devam etti.

ev-eksenli çalışma ayrı bir işkolu

“sosyal güvencesiz olduğu için işin sürekliliği yok, onun için yasalarda da vasıfsız işçi diye geçiyoruz ya, onun için ‘ev-eksenli çalışma’ diye ayrıca bir yasa istiyoruz. çünkü biz tekstilde çalışıyoruz, gıdada çalışıyoruz, otomativde çalışıyoruz… durdu şu anda hem tekstil hem gıda, ikisini de yapıyor. şimdi bizi işkollarına ayırdıkları zaman durdu nereye üye olacak. onun için ev-eksenli çalışmaya ayrı bir işkolu.”

tarım ürünü de eve giriyor

“muğla’da susam var, fethiye üzümlüsü var, defne yaprağı var. bunlar mevsimlik ama ev-eksenli. defne yaprağını sana torbayla getiriyor, sen onun iyilerini seçiyorsun, gelip alıyor. susamın içindeki çöpleri ayıklıyorlar, çok eziyetli bir iş. tahin için ayrılıyor, susamın kalitesine göre geri kalan satılıyor. muğla’da helvacı tahsin vardır, çok ünlü. onun evlerde çalıştırdığı insanlar var. buraya akyaka’dan, gökova’dan susam için gelenler var, çok eziyetli, insanlar artık yapmak istemiyor. türkiye’nin birçok iline gönderiyorlar, çok yaşlı kadınlar, öyle eleklerle falan değil, pirinç seçer gibi, çuvallarla susamı ayıklıyorlar.

zeytin salamurası yapan da var. tarım ürünleri de evde işleniyor ve bunu neredeyse hepsini kadınlar yapıyor.”

işimiz bizim cv’miz

“bir de makarna kesenler var. o da mevsimlik, makarna kurutulacak ya. onu da özel sipariş verenler var, kimisi şehir yumurtası istiyor, kimisi köy yumurtası istiyor. ama yapamıyoruz artık, ellerimizin durumundan dolayı.

biz sendikalaşma sürecimizde pazar yerine tezgâh açtığımız zaman, bir amacımız da şuydu: bizim sermayemiz yok, şu makarnayı yapayım göstereyim ki bana sipariş gelsin. o bizim cv’miz. pike diktik durdu ile ikimiz, biri kanaviçeden… üç katı bir fiyat koyduk çünkü satılsın istemiyoruz. onu göstereceğiz, onun üzerinden sipariş alacağız, onu satsak nasıl tekrar yapacağız, sermayemiz yok.”

çalışma sayılmıyor

“ben çalıştığımı evde çok zor kabul ettirdim” dedi durdu. evde çalıştığımı, eşimle kavga yaptığımı gülsüm çok iyi bilir. ben evde hep çalışmayan olarak görüldüm.”

ama para geliyor, dedim.

“a, para geliyor tabii” dedi ve devam etti. “her türlü düzen, hayatın normal akışı devam ediyor ama hep çalışmayan ev hanımıydım. 2004’te gülsümlerle tanıştığımda ‘sen toplantıya gidemezsin, ben seni bırakırım sonra akşam üzeri alırım,’ lafları oldu, sanki ilkokul çocuğuyum. bu muamelelerle başladık biz. sadece ben değil birçok kadın da evde çalışıyormuş diye anlattım, ‘sen çalışmıyorsun ki, evde oturuyorsun’ dedi. ya ben nakış yapıyorum, örgü örüyorum, gece çizim yapıyorum saat ikiye kadar, beyaz işler öyle kolay kolay olmuyor, desenini koyuyorsun, bir de renkli kumaşlar için sehpayı ters çeviriyordum, altına abajuru yakıyordum, üstüne cam koyuyordum, ışıklı masa yapıyordum, kendime. öyle çiziyordum. ‘bak bunun adı varmış,’ dedim, dergileri, bültenleri, kitapçıkları götürdüm, ‘bak bunları oku, beni de anlatıyor, öğrenirsin,’ dedim. onun gözünde hiç çalışmıyordum ben. bir gün arkadaşlarını çağırmış, eşleriyle. dört aile oturduk, yedik. içimizden biri sigortada, kurumda çalışıyor, sabah sekiz akşam beş mesaisi olan bir kadın arkadaşımız. ‘bize hiç gelmediniz, hafta sonu bir gün bizde oturalım,’ dedi. benim eşim ‘sen çalışıyorsun, size gelemeyiz,’ dedi! cumadan pazar akşama kadar boşluğu var evde. biz bir gün seçip bir çay içmeye gidebiliriz. çünkü bizde 7-8 defa oturmuşuz hep birlikte.”

çünkü ev kadınısın!

“ben ev kadınıyım, sanki her şey bana hazır sunuluyor. sonra kapıda bunun tartışması çıktı aileler arasında. sonunda dedim ki, ‘biz merallere gidemiyorsak, bundan sonra kimse bize de gelemez çünkü ben de çalışıyorum. meral’in mesaisi sabah 8, öğlen 12, 12’yi bir geçe meral’e dosya baktıramazsın,’ dedim. ‘akşam beşe beşe kala, meral’e herhangi bir iş yaptıramazsın. benim mesaim bitiyor, bu dosyayı nasıl açayım, diyecek kadın. ama ben sabah 9’da makinenin başına oturuyorum, yaz günü, akşam 9’da hava kararıyor, o saate kadar. gece de ertesi günkü çalışmamı hazırlıyorum.’ bu tartışmayla çalıştığımı kabul ettirdim.”

arada evin işlerini de…

“tabii canım, evini yemeğini yaparken senin dinlenme saatin oluyor zaten. yemeğini yapıyorsun, süpürgeni yapıyorsun, onunla dinleniyorsun. ne çay saatin var, ne öğlen yemek saatin var. ben öğlen yemek yiyemem. çünkü yetişecek işim var, kadının kızı evlenecek, senden çeyiz bekliyor.”

sigorta hakkı, işkolu numarası

yani siz sigorta hakkı, sendikaya üye olma hakkı yani işkolu numarası talep ediyorsunuz,” dedim.

gülsüm cevap verdi: “evet ama onu inatla sümenaltı ediyorlar çünkü yepyeni bir mevzuat, yasa çıkartmak zorundalar.”

eve kapandıysak nasıl buradayız

ev-eksenli çalışma kadınları eve mi kapıyor, diye sordum.

buna itiraz ettiler. “öyle bir şey yok, tek başına öyle bir şey yok. önemli olan örgütlenme. tabii ki ev eksenli çalışma kadının kadın olmasından kaynaklı, istihdam dağılımından kaynaklı, o patriyarka dediğin şeyle büyütülmekten kaynaklı olarak tabii ki bağlantısı var ama ev-eksenli çalışmada eve kapanırsan sana nakışını getirip gösteremez, sipariş alamaz. tek kişi bir mahallede fason da çalışsa, kimse ona iş getirmez, bir kişi için benzin yakmaz, sen o mahallede bile örgütlü olmak zorundasın. önemli olan örgütlenmek, o zaman sosyal ilişkilerini kurabiliyorsun. yaptığımız işi pazarlayabilmek için, o sürekliliği sağlayabilmek için gündüzleri işlerimizi pazarladık, gece de işimizi yaptık. stantlar açtık, sokağa çıkıp da günlere, arkadaş toplantılarına gitmezsek devam edemezdik, unutulurduk. yani sana bir sosyalleşme alanı da açıyor.”

yorgancılar da ev-eksenli çalışıyormuş, “onlar akşam kahveye çıkar, kadınlar çıkamaz,” dedim, yanıldığımı anlattılar: “biz de onu ayarlayabiliyoruz. ben ev-eksenli çalışmayı çok seviyorum. mesela evde dikiş yapmayı… onu akşam yapıyorum, gündüz de toplantılarıma gidiyorum, arkadaşlarımı görüyorum.”

ben de evde çalışmayı seviyorum, nitekim bu yazıyı bir ofiste değil evimde yazıyorum. “zamanını ayarlayabiliyorsun” dedim.

“aynen öyle” dedi gülsüm ve devam etti. “en sevdiğim yanı o, beni kapatmıyor. ankara’da bir toplantıda çok tartıştık, bir hoca vardı. eve kapatma, marx bilmem ne diye konuşuyor. hafize teyze, habibe teyze, nezahat, durdu, ben buralardan, antalya’dan kalkmış toplantıya gitmişiz, eve kapandıysak biz neyiz.”

Yazarın Diğer Yazıları

İlginizi Çekebilir

Son Yazılar