Skip to main contentSkip to footer

Boşanma sürecinde olan kadın işçinin İstanbul’da yeni bir yaşam kurma mücadelesi

Psikolojik şiddete sessiz kalmıyor, boşanma davası açıyor. Yaşadığı şehirden yeni, özgür ve bağımsız bir yaşam kurma umuduyla İstanbul’a geliyor. Ama patriyarkal baskılar megakentte de peşini bırakmıyor genç kadının. Üstelik bu baskılara bir de işsizlik, barınma sorunu, geçim sıkıntısı ekleniyor.

C.N, yaşadığı şehirde evli olduğu erkeğin psikolojik şiddetine boyun eğmeyerek boşanma davası açan, patriyarkal toplum baskısından kaçıp yeni bir yaşam kurma hayaliyle İstanbul’a gelen 30 yaşında bir kadın. Kendi adını da şehrin adını da yazmamızı istemiyor, ama içtenlikle paylaşıyor hikâyesini. Yıllar önce üniversite okuduğu bu koca metropolde tutunabilmek için aylarca verdiği mücadeleyi… Boşanmak üzere olan bir kadın olduğu için burada da peşini bırakmayan baskıları… Deneyimli bir işçi olduğu halde bir türlü iş bulamayışını, barınamayışını… Ve sonunda memleketine dönme kararı alışını…

Ama yine de umutsuz bir hikâye değil bu. Büyük hayal kırıklıkları yaşamış olsa da umutsuzluğa yer yok onun yaşamında. Yılmıyor, geri adım atmıyor, erkek şiddetine de patriyarkal baskılara da boyun eğmiyor. Şimdi ailesinin yanına dönerek yeniden iş aramaya, hayatında yeni bir sayfa açmaya hazırlanıyor.

Hikâyenin başına dönelim…

İstanbul’da bir vakıf üniversitesinin Tıbbi Dokümantasyon bölümünden 2014 yılında mezun olan C.N, memleketine dönerek özel bir hastanede işe giriyor. Yedi yıl boyunca hastanenin farklı birimlerinde görev alan C.N, o yılları şu sözlerle anlatıyor:

“Görev yerim sürekli değişiyordu. ‘Bu katta eleman eksik, buraya gelmen lazım’, ‘Bankoda bugün kimse yok, sen bugün burada görevlisin’ diyerek yerimi değiştiriyorlardı. Uzun yıllar çalıştığım için her yeri biliyordum ve yaşadığım şehirde başka iş imkânı yok, bundan dolayı bana verilen her işi yapıyordum.”

‘Evlendiğim adam bir anda değişti’

Çalıştığı yerde, aynı işi yapan bir kişiyle evlenmeye karar veriyor genç kadın. Dediğine göre, evlenmeye karar verdiği kişi, ilişkinin başında onu el üstünde tutan, sevgisini esirgemeyen, saygılı davranan bir erkek. 2021 yılının Şubat ayında evleniyorlar; ancak sonrasında adam bir anda “değişiveriyor”:

“Beni manipüle ediyordu, psikolojik baskı uyguluyordu. Evlenmeden önce de araba kullanıyordum ben, biliyordu bunu. Öncesinde bununla ilgili hiçbir şey söylememişken evlendikten sonra ‘Sen araba kullanmasını bilmiyorsun’ demeye başladı. Aynı işi yapmamıza rağmen benim yaptığım işi küçümsüyordu. ‘Sen zaten ne yapıyorsun ki, çalışıyor musun?’ diyordu. Kendisi lise mezunu olduğu için benim üniversite mezunu olmamı kabullenemiyordu.”

C.N, evlenmeden önce “görece özgürlükçü” olan eşinin, evlendikten sonra çok kıskanç bir insana dönüştüğünü de söylüyor. Öyle ki C.N’yi yıllardır hastanede birlikte çalıştığı iş arkadaşlarından dahi kıskanır olmuş:

“Bankoda olduğum zamanlar hasta karşılıyorum. Hastayı güler yüzle karşılamam gerekiyor ama ‘Hastalara gülümsemeni istemiyorum’ diyordu. Doktorlardan biri bir gün bana ‘Ne güzel olmuşsun’ dedi. Sadece iltifat etti. Eşim bana döndü ve ‘Bu adam sana neden güzel olduğunu söylüyor?’ diyerek bana kızdı. Benim yaptığım hiçbir şey yok. Dönüp doktora da laf söyleyemiyordu üstü olduğu için, dönüp bana kızıyordu.”

Tüm bunlara dayanamayan C.N, boşanma kararı alıyor. Açtığı dava halen devam ediyor. Genç kadın, bu süreçte hem toplumsal baskıdan kaçmak hem de yeni bir hayat kurmak için şehir değişikliği yapmaya karar veriyor ve geçen temmuz ayında İstanbul’a geliyor.

“Yedi yıl kadar hastanede iş deneyimim var. Ama sanki yeni mezunmuşum gibi asgari ücret teklif ediyorlar. Küçük şehirde bir şekilde bu maaşla geçinebilirsin belki ama İstanbul’da imkânsız.

Öğrenci evinde kaldı

İstanbul’a geldikten sonra, boşanma sürecinde olan bir kadın olmanın getirdiği zorlukların yanında bir de ekonomik zorluklarla baş etmeye çalışıyor C.N. Uzun süre iş bulamıyor. Gittiği iş görüşmelerinde deneyimli bir işçi olmasına karşın kendisine sürekli asgari ücret teklif edildiğini anlatıyor:

“Yedi yıl kadar hastanede iş deneyimim var. Ama sanki yeni mezunmuşum gibi asgari ücret teklif ediyorlar. Küçük şehirde bir şekilde bu maaşla geçinebilirsin belki ama İstanbul’da imkânsız. Tek başıma şehrin görece merkezi yerlerinde ev tutmam mümkün değildi.”

Peki, barınma sorununu nasıl çözüyor? “Tek başıma ev tutmanın hayal olduğunu biliyordum” diye yanıtlıyor C.N; “Bir arkadaşım aracılığıyla öğrencilerin tuttuğu bir eve ortak oldum. Tazminatımı alarak işten ayrılmıştım. Kira, depozito, eşya derken hemen bütün paramı buna harcadım. Paramın bitmesinin yanı sıra 30 yaşında bir kadın olarak 20’lerinin başında öğrencilerle yaşamak da ayrıca zordu.”

‘Dayanışma beklerken ötekileştirildim’

C.N. bu süreçte ailesinin hep kendisine destek olduğunu söylüyor, “Maddi ve manevi… Her zaman yanımdalardı” diyor. Maddi anlamda ailesini zorlamak istemediğinden iş aramayı sürdürüyor. Sonunda bir iş görüşmesi olumlu geçiyor ve kurumsal bir hastanede işe başlıyor.

“Asgari ücret, yol, yemek, SGK gibi her yerde zaten olması gereken koşulları sundular. İstanbul’da geçinmek zor, o yüzden çok da üstelemeden işe başladım. Hastaneyi tanımaya, anlamaya çalışıyorum. Yeni bir yer sonuçta. Çalışma arkadaşlarıma eşyaların yerini soruyorum, göz devirip bilmediklerini söylüyorlar. Bir saat sonra başka biri sorduğunda ise hemen yerini gösterip yardımcı oluyorlar. Ben dayanışma bekledim ama olmadı. Dayanışma yerine sürekli ötekileştirmeyle karşı karşıya kaldım. Bu muamele kendimi daha da kötü hissetmeme neden oldu ve işten ayrıldım. İşe başlayalı henüz 10 gün olmuştu” diye anlatıyor C.N.

“Boşanma sürecinde olduğumu anlattım. Sonrasında bana karşı davranışları değişti. Sanki görevimmiş gibi kahve götürüp suyu unuttuğumda ‘Senin kafan çok dalgın’, ‘İyi değilsin’ gibi şeyler söylemeye başladılar.”

‘Boşanıyorum deyince tavırları değişti’

Bu kötü deneyimin ardından hastanelerde iş aramaktan vazgeçen C.N. bu kez bir hukuk bürosunda iş buluyor. Yeni açılan hukuk bürosunda görüştüğü yetkili, C.N’ye şöyle diyor: “İlk ay sigorta yok, asgari ücret, işler fazla olursa zam da yaparız.”

Kabul ediyor C.N. Ve buradaki çalışma deneyimini şu sözlerle aktarıyor:

“Yeni açılan bir yer olduğunu biliyordum, başta söylemişlerdi. Görev tanımım da sekreter tarzı bir şeydi. Ama bir bilgisayar dahi verilmemişti. Kendi bilgisayarımı işe götürmek zorunda kalıyordum.

Sekreterliğin iş tanımında çay ikramı, temizlik yoktur ama burada bunlar da vardı. Savunmaları ise ‘Yeni açıldık, idare et’ şeklindeydi. Ama kahvaltı hazırlamamı istemekten de geri durmuyorlardı.

Baba ve avukat oğlu ofise geliyordu. Koşullar kötüydü ama yapacak bir şey yoktu, çalışmaya devam ettim. Gayet memnunlardı benden. Ta ki belgelerimi götürene kadar… 10 gün falan çalıştıktan sonra belgelerimi teslim edebildim. Dört ay evli kaldığım için kimliğimi değiştirmeye fırsatım olmamıştı. Sistemdeki soyadı ve kimlikteki farklı olunca sordular. Ben de boşanma sürecinde olduğumu anlattım.

Sonrasında bana karşı davranışları değişti. Sanki görevimmiş gibi kahve götürüp suyu unuttuğumda ‘Senin kafan çok dalgın’, ‘İyi değilsin’ gibi şeyler söylemeye başladılar. İnsanım, bir şeyleri unutabilirim. Boşanma sürecimi öğrenmeden önce böyle şeyler söylemiyorlardı.”

Memlekete dönüş

Evli olduğu erkek tarafından psikolojik şiddete maruz bırakıldığı için boşanma kararı alan C.N, patronlarının uyguladığı bu şiddeti de kabul etmiyor ve işten ayrılıyor. Böylece özgür ve bağımsız bir yaşam kurma umuduyla geldiği İstanbul, onun için tam bir hayal kırıklığı oluyor. Ve elinde avucunda ne varsa tüketmiş, üzerine 15 bin lira borçlanmış bir şekilde memleketine dönmeye karar veriyor.

Türkiye’deki ekonomik şartlarda yalnız yaşamanın artık çok zor olduğunu belirten C.N,  memlekete dönünce ailesinin evine yerleşeceğini söylüyor ve ekliyor: “Neyse ki aile konusunda çok şanslıyım.”  

Ama 65 yaşın üzerinde olan babasının artık çalışmasını, kendisine maddi destek sağlamasını istemiyor C.N, bunu emek sömürüsü olarak görüyor. Bu nedenle memlekete döndüğünde ilk işinin yeniden iş aramak olacağını dile getiriyor.

Yazarın Diğer Yazıları

İlginizi Çekebilir

Son Yazılar