Genel- İş Sendikası, kadın şube başkanlarının en fazla olduğu sendikalardan biri… Kadın Şube başkanlarına ayırdığımız bu yazı dizisinde mikrofonu bu kez Genel-İş Tunceli Şube Başkanı Şükran Yılmaz’a uzattık.

Haber Merkezi
Genel- İş Sendikası, kadın şube başkanlarının en fazla olduğu sendikalardan biri… Kadın Şube başkanlarına ayırdığımız bu yazı dizisinde mikrofonu bu kez Genel-İş Tunceli Şube Başkanı Şükran Yılmaz’a uzattık.
1998’den yani öğrencilik yıllarımdan bu yana hiç normal bir yaşama sahip olamadım, diye başlıyor Şükran Yılmaz konuşmasına, farklı tarihlerde çeşitli bahanelerle yargılanmış, tutuklanmış, hüküm giymiş. 2005 yılında özgürlüğüne kavuştuğunu ama bu özgürlüğün görece bir özgürlük olduğunu anlatıyor. 2011 yılında yurtdışına çıkıyor, cezaları iyileştirme paketleriyle ertelendiği için tekrar “ çok özlediğim” dediği coğrafyasına ve Dersim Belediyesi’ndeki işine geri dönüyor. Belediye’de çalışması nedeniyle Genel-İş Sendikası’na üyesidir, aktiftir, her işe koşturur. 2015’de gerçekleştirilen şube kongresinde şube sekreterliğine seçiliyor.
Ama memleketin çalkantısı bitmediğinden, şube sekreterliğine alışamadan 2017 yılında belediyeye yapılan kayyum atamaları öncesinde pek çok sivil toplum örgütü temsilcisiyle birlikte o da, gözaltına alınarak tutuklanıyor. Gözaltına alınma nedenini şöyle tanımlıyor: “Selahattin Demirtaş’ın tutuklanması ertesinde yapılan basın açıklamasına şubemizin temsilen katılmış olmamızdı biricik suçumuz. Etkinlik her zaman yapılan rutin bir basın açıklamasından ibaretti. Olağanüstü ya da olağandışı hiç bir durum söz konusu değildi.”
8 Mart’la gelen özgürlük
Burjuva hukuku çerçevesinde bile suçun ve kabahatin objektif bir tanımı vardır, bilirsiniz. Ama “suç” ve de “yaptırım” memlekette konjonktüre göre devamlı değişiyor; Bir hafta önce demokrasiye katkı diye adlandırılan bir etkinlik, bir hafta sonra “suç” haline gelebiliyor. Aynı biçimde birilerinin yaptığı eylemler alkışlanırken, başka birileri aynı tür eylemden dolayı tutuklanabiliyor.
Şükran’ın hikayesine geri dönersek; bir süre yattıktan sonra 2018 yılının 8 Martı’nda yani kadınlar için anlamlı bir günde tekrar özgürlüğüne kavuşuyor. Üniversitenin Sosyoloji Bölümü’nden mezun olmuş. Evli misiniz bekar mısınız sorusunu? Evliyim diye cevaplıyor ama eşi 25 yıldır hapiste olduğu için ailesiyle birlikte oturuyormuş.
Kadın işçi, sendikacı, sendika yöneticisi fark etmez bizim de kadın yayını olarak rutin sorularımızdan biri; evdeki işleri kim yapıyor? sorusu’dur. Bu soruyu: “Kim yapacak, tabii ki Şükran yapar” diye cevaplandırıyor. Belediyede çalışırken de, şube başkanı seçildikten sonra da yaşadığı en büyük zorluğun “aile işi ile ev işlerini barıştıramamak” olduğunu söylüyor. Bu elbette onun, bizlerin beceriksizliğinden kaynaklanmıyor. Bu işler gerçekten de birbirleriyle “barışacak” gibi işler değil. Kendine has üslubu ile durumunu özetliyor: “ ‘Sekiz- Beş işin gerisi bizim olsun, bu tutmayınca senin olsun’ dendi. Bu hiç böyle olmadı. Hele sendikacılık sekiz beş anlayışı ile yürütülecek bir görev değil.”
Üyelerin dert ortağı olmak

Çiçeği burnunda bir şube başkanı o, 2019 yılında seçilmiş. Nedir şube başkanı, bir sendikada ne tür işler yapar, sorusuna cevabı kendi yapıp ettikleriyle veriyor: “ Şubeye gelen misafirlere, üyelere çay ikram etmek, onların maddi, manevi dertlerini dinlemek, dert ortağı olmak, çözüm üretmeye çalışmak, her platformda sendikayı ve üyeleri en iyi biçimde temsil etmeye çalışmak. Düğünde, cenazede, sevincinde, üzüntüsünde üyelerle beraber olmak. Aksi taktirde organik bağ kuramazsınız…” diyor.
Genel- İş Sendikası’nın toplumcu ve demokratik değerlerin temsil ve savunuculuğunu yaptığını bunları tüzüğüne ve sendika metinlerine de yansıttığını belirten Yılmaz, bu karmaşa yıllarında bölgede hak ihlallerine karşı çıkmak, demokrasiyi savunmak için bazen günde üç dört etkinliğe katıldıklarını, konuşma yaptığını anlatıyor. Kimi zaman ortak etkinlikleri örgütleme görevini yürütüyorlarmış, kimi zaman bunların bir parçası ve katılımcısı oluyorlarmış… Başını kaşıyacak zamanı yok anlayacağınız, devamlı bir koşuşturma halinde. “Üyelerimizi sadece iş yerinde değil her yerde temsil etmek ve onları temsil eden değerleri ete, kemiğe büründürmek görevi de bize düşüyor. Çevre hareketinden kadın hareketine kadar pek çok zaruri bileşimin parçasıyız.”
Demek ki kimilerinin yaptığı gibi “toplu sözleşmeye uzmanlar girsin, hayır işçilerin her istediği yapılmaz, beş istiyorlarsa, iki de anlaşacaksınız, basın açıklamasını onlar yazsın, ben okuyayım, ya da atıver kızım açıklamayı basına” şeklinde yapılan sendikacılığın dışında da bir sendikacılık biçimi ve mesaisi varmış.
Yav kadındır ne yapsın?

Bir sendikada kadın şube başkanı olmanın avantajları nelerdir? Sorusuna kadınların genel kazanımları açısından olaya bakarak cevap veriyor:
“Bizim burada olmamız kadınlara şevk veriyor, başka kadınların da yolunu açıyor. Onları cesaretlendiriyor. Mesela bizim şube sekreterimiz de kadındır. Kadın temsilci sayılarımızı da artırmaya çalışıyoruz.”
Ona göre; kadınların ev içinde üstlendikleri işler, onların sendikal görev almalarının önünde büyük bir engel oluşturuyor. Çok istemelerine rağmen bu ikili mesai nedeniyle kadın temsilci sayılarını yeteri kadar artıramamışlar. Sendikal ortamlarda kadınların bulunmasının, erkekler üzerinde gizli bir denetim yarattığını, böylece onların daha az küfür ederek, öfke kontrolü yaptıklarını gözlemlediğini söylüyor ve bunu da kadınların sendikal yaşama getirdikleri bir artı olarak değerlendiriyor.
Peki kadın yöneticiler, sendikal alemde ne tür sıkıntılarla karşı karşıya kalıyorlar? Kadın sendikacı olmanın pek çok dezavantajı birlikte getirdiğine vurgu yaptıktan sonra “Toplumda kadın erkek kimlikleri üzerinden oluşturulan cinsiyetçi değer yargıları, sendika için de geçerli, kadınlar yumuşak mizaçlı, oldukları için erkekler gibi tuttuklarını koparamazlar, bir TİS görüşmesinde masaya yumruğu vuramazlar. Bir sorun olduğunda bas sesleriyle karşısındakileri susturamazlar. Şeklinde bir düşünce var”. diyor.
Erkek egemen zihniyet yapılarının değişmesi elbette çok zaman alıyor. Kimi kez koruyan, kollayan babalar ve abiler üzerinden yürüyor erkek egemenliği…
Bazı sorunları çözemediğinde “ yav kadındır ne yapsın?” dediklerini duyuyormuş sık sık.
Şube sekreterliğine seçildiğinde ciddi sorunlar yaşamış, şubeye günlerce bir misafir gibi gidip gelmiş. Kendini güvende hissettiği için belediyede yedi yıl çalıştığı kütüphaneye gidip, sessizce ağlayıp, geri döndüğü zamanlar olmuş. Çünkü programı başkan yapıyor, TİS için randevuları o alıyormuş, üyeler de zaten hep onu ararlarmış, “Ben ikinci cinsi temsil eden, işlevsiz biri olarak hissediyordum kendimi. Başkanla aram çok iyiydi, arkadaştık, paydaştık ama bu bağlamı bütünlemiyordu. Yıllarca erkekle özdeşleşmiş bir yerde kadın olmak çok zordu. Şube çalışanımız da beni yönetici gözüyle görmezdi…”
Bunlar karşısında çoğumuzun yaptığı gibi kaçıp gitmek istemiş. Ama kalmış, iyi de etmiş.
Sendikayı ailecek mi aldınız…
Şükran Yılmaz zeki ve espri duygusu gelişmiş bir kadın. Unutmadığı bir anısından bahsetmesini istiyoruz, çok fazla anısı olduğunu söyledikten sonra bir arabuluculuk anımı anlatayım size, deyip başlıyor: “Malumunuz sendikalar seçilenlerin bir türlü gitmek bilmediği yerlerdir. Bizden önceki başkan örneğin 12 yıl kalmıştı. Herkes ile haşır neşir, göbeğiyle iz bırakmış, bir adam. PTT’de çalışan üyelerimiz için TİS süreci yürümeyince olay resmi arabulucuya intikal etti. Şube sekreteri olarak Elazığ’a gittim. Karşımda, işinin ehli, ciddi, dalyan gibi bir beyefendi var. ‘Hanım efendi evraklarınız’ dedi, çıkarıp verdim. ‘İsminiz’ dedi; söyledim. ‘Hasan bey ne oldu?’ diye sordu. ‘Yeni yönetime biz seçildik’, dedim. Dosyaya baktı: Şube Başkanı Erkan Yılmaz, Şube Sekreteri Şükran Yılmaz, işçi temsilcisi Hüseyin Yılmaz… Resmi arabulucumuz avukat bey bana döndü. ‘Hanımefendi siz sendikayı ailecek mi aldınız…”
Ona aralarında hiçbir biçimde akrabalık olmadığını, soyadlarının tümüyle tesadüf olduğunu anlatmak için bir hayli ter dökmüş.
Sendika ve konfederasyonlarda kadın yöneticilerin sayısının azlığını, kayıp olarak görüyor ve bu sorunun irdelenmesi gerektiğini düşünüyor. Bu durumun kadınların yetersizliği ve isteksizliği ile açıklanamayacağının altını çizdikten sonra erkekle özdeşleşmiş ve bu imajdan rahatsızlık duymayan sendikal yapıları eleştiriyor. Yerelden merkeze kadar seçilme konusunda gücün çok önemli rol oynadığını düşünüyor.
Ona göre, gücü olmayan, medyada sağda solda görünürlüğü ve bir imajı olmayan, arkasında, para, parti vs gibi yapılar bulunmayan kadınların sendikalarda yönetimlere gelmesi de çok zor.
Sendikanın merkez yönetimine gelmeyi ise istemiyor. Yüz yüze mücadeleyi, bire bir ilişkileri sevdiğini bunun için de ideal görevin şube başkanlığı olduğunu düşünüyor.
Amacının gücü ölçüsünde mücadeleye katkı olduğunu belirtikten sonra diğer kadınlar için bir rol modeli olabilmişse kendine mutlu hissedeceğini söylüyor. Fakat biz onun ve onun gibi kadınları üst yönetimlerde, konfederasyon yönetimlerinde de görmek isteriz, doğrusu…










