Aralık Feminist Kolektif (AFK) yuvarlak masa tartışmalarını Kadın Emeği adı altında bültene çevirdi. Amaç, kapitalizm ve patriyarkanın kadının ücretli ve ücretsiz emeğini sömürüde nasıl ortaklaştığını yeniden düşünmek ve bu sömürüye karşı feminist mücadelenin yollarını tartışmak… Çünkü hâlâ “kadınlar çifte mesai nedeniyle erkeklerden, devletten ve sermayeden alacaklı!”

“Evde erkekler, işyerinde patronlar, kamuda devlet; hep birlikte kadınların emeğini görünmez kılan bir düzen kuruyor.” Kadınların ücretli-ücretsiz emeği üzerindeki bu kıskaç nasıl oluştu? Neden bu emek kıskacı hala etkin? Kadınların ücretli ve ücretsiz emeğini birlikte ve yeniden düşünmek, feminist mücadele için ufuk açıcı olabilir mi? AFK’nın mayıs ayında hazırladığı Kadın Emeği bülteni, kapitalizm ve patriyarkanın yani payriyarkal kapitalizmin kadın emeğini çift yönlü sömürüdeki ortaklaşmalarını yeniden tartışılmasını umuyor. Ücretli ve ücretsiz kadın emeğini birlikte ele almak ve bununla feminist mücadelenin yollarını tekrar düşünmek, Aile Yılı ve LGBTİ+’lara yönelik giderek sertleşen iklimde, ufuk açıcı olabilir.
AFK Kadın Emeği bültenini hazırlayanlardan Selin ve Sezen ile konuştuk. Bize, bakım emeğinin toplumsallaştırılması, kadınların hayatın her alanına eşit ve özgür katılımı için, kadını eve mahkûm eden sistemin yerine başka bir yaşamı hep birlikte feminist mücadele ile kurmak gerektiğini hatırlattılar.
Evde erkekler, işyerinde patronlar, kamuda devlet…
Bu bültenin çıkışında nasıl bir ihtiyaç, nasıl bir his vardı? Masaya ilk neyi koymak istediniz?
Bu bülten, Aralık Feminist Kolektif olarak bir yıldır yürüttüğümüz emek odaklı yuvarlak masa tartışmalarının bir ürünü. Aile Yılı ilan edilmesi ve bu bahaneyle kadınlara, LGBTİ+’lara yönelik çeşitli saldırılar, bu tartışmaların önemini pekiştiriyor.
Bülteni hazırlarken niyetimiz, patriyarka ile kapitalizmin kesiştiği noktada kadın emeğinin nasıl sömürüldüğünü ve bu sömürüye karşı feminist mücadele hattımızı tartışmaktı. Patriyarka ve kapitalizm ilişkisini yalnızca teorik bir tartışma konusu olarak değil, hayatlarımızın tam merkezinden geçen somut bir mesele olarak ele almak istedik. Bu çerçevede, tartışmalarda ücretli ve ücretsiz kadın emeğinin birbirinden bağımsız kategoriler olduğuna itiraz ediyoruz.
Ücretli ve ücretsiz emek birbirini çoğunlukla besliyor; yer yer çelişiyor ama bir şekilde karşılıklı etkileşim içinde var olmaya devam da ediyor. “Ücretli-ücretsiz emek kıskacı” dediğimiz bu ayrı gibi görülen iki alanın hâlâ ne kadar güncel olduğunu görebiliyoruz. Biz de iki alanın birbiriyle olan ilişkisini tekrar konuşmak istedik.
Dolayısıyla evde erkekler, iş yerinde patronlar türlü politikalar ve patriyarkanın desteğiyle, devlet mekanizmaları “emek kıskacını nasıl ve ne tür araçlarla oluşturdu?”, buna karşı mücadelede “hangi yöntemleri bulabiliriz?” sorusuna, feminist hareketin birikimine başvurarak yanıt aramanın ufuk açıcı olduğunu düşünüyoruz.

Kadının ücretsiz emeği kapitalizmin “eli ayağı”!
Kadın emeğini konuşurken, evle işyeri, bedenle emek, bakım ile üretim birbirine karışıyor. Sizin tartışmalarınızda bu ilişkiler nasıl şekillendi?
Feminist hareket kadının ücretsiz ev içi emeğinin kritik bir yerde durduğunu hep söylüyor. Biz de tartışırken bu emek biçiminin patriyarkal kapitalizm için ne kadar “faydalı” olduğundan yola çıktık. Kadınların ev içindeki ücretsiz emeğinden başta evdeki erkekler çıkar sağlıyor; bir yandan ücretli emek piyasası da bundan etkileniyor. Kadının ücretsiz emeği kapitalizmin bir açıdan “eli ayağı” oluyor.
Kadının ücretli emeğine ise harçlık algısıyla bakılıyor. Çünkü kadının esas işinin ev içinde olduğu düşünülüyor. Bu ayrıca, ücretli emek piyasasında işçilerin ücretlerinin düşük tutulmasında da kritik rol oynuyor.
Dolayısıyla kadınların sarf ettiği tüm emek faaliyetleri “iş’ten bile sayılmıyor. İşte, kapitalizmin, sermayenin cebinden beş kuruş çıkmadan işe gelecek işçinin yeniden üretimini sağlayabildiği, sömürebildiği bir alan burası: kadın temiz, konforlu bir ev hayatı sunmak için didiniyor, yemeği yapıyor, çamaşırı yıkıyor; çocuklara bakıyor, onların eğitimi, oyunu vs. ile uğraşıyor, erkeği diğer gün tekrar çalışabilecek hale getiriyor. Ev içindeki bu süreç, bazen sevgi adı altında, bazen kendi rızasıylaymış gibi görünen bazen de şiddet yoluyla şekilleniyor.
Tüm bu düzeneği patriyarka ve patriyarkal ilişkiler kuruyor, kapitalizm de bundan fayda sağlıyor. Dolayısıyla tartışmalarımızda patriyarka ve kapitalizm arasındaki ilişkinin temel dolayımı kadın emeği.
Kadınların ücretli istihdama katıldığında ya erkeklere göre daha düşük ücretlerle istihdam edildiğini ya da birçok kadının ev içindeki sorumluluklardan dolayı ücretli işe dahil olamadığını görüyoruz. Öte yandan kadının ev içinde yaptığı işler de değerli görülmüyor ve doğallaştırılıyor. Bu da istihdamdaki kadınların işlerinin de erkeklerinki kadar değerli görülmeme ve karşılığının verilmeme halini besliyor. Kadınlar erkeklere göre eş değer işe eşit ücret alamıyor.
Geçmişten günümüze esnek çalışma paketleri, şimdi de Aile Yılı ilan edilmesi, çeşitli teşvik paketleri, genç evlilikler için kredi kolaylıkları gibi kadınları evliliğe, çocuk yapmaya teşvik edecek uygulamaların tümü, ücretli emek piyasasının da belirleyici unsurlarına dönüşüyor, kadınlar için ücretli-ücretsiz emek kıskacını daraltıyor. Yani emek tartışmalarında bu alanlar birbirine karışmaktan ziyade, birbirini etkileyerek, tamamlayarak, bazen çelişerek birbirinden ayrılmaz bir bütüne dönüşüyor.

Bütüncül bir yaklaşım
“Patriyarkal kapitalizm” ile anlatmak istediğiniz şeyi hayatlarımızda en çok nerelerde hissediyoruz?
Patriyarkal kapitalizm, kapitalizm ve patriyarkanın, iş birliği içinde kadın emeği üzerinden kurduğu çok katmanlı bir sömürü düzeni. Ev içindeki tüm yükün kadınlar tarafından ücretsiz üstlenilerek sürdürülmesi, patriyarkal ilişkiler, patriyarkanın çizdiği sınırlarla belirleniyor. Bu durum, ücretli emek aracılığıyla kapitalizme, sermayeye de yarıyor, sömürüye alan açıyor.
Bu düzenin hayatlarımızdaki izleri her yerde: Evdeki değersiz görülen, ücretsiz işler, iş yerinde düşük ücretler, esnek çalışma adı altında sürdürülen güvencesizlik, bakım hizmetlerine erişimdeki eşitsizlik, aileye mahkûm eden politikalar… Bu nedenle sadece kapitalizmi ya da sadece patriyarkayı tartışmak, sadece birine karşı mücadele etmek yetmiyor; ikisinin birlikte nasıl çalıştığını kavramak, ücretli-ücretsiz emeğe bütüncül bir yaklaşıma sahip olmak gerekiyor.
Kadın emeği toplumsallaştırılmalı!
”Ev kadınlarına emeklilik” gibi uygulamalar kamuoyunda olumlu karşılanıyor. Ama siz bu uygulamaların emek kıskacını daralttığını söylüyorsunuz. Neden?
“Esnek çalışma” müjdesinden tutun da evlilik kredilerine, ev kadınlarına emeklilik hakkına kadar tüm bu politikalar, ev içi emeği kamusal ve kolektif olarak paylaşmak yerine, kadınların omzuna yüklemeye devam ediyor. Kadınları kamusal alandan ve istihdamdan uzaklaştırıyor; patriyarkal kapitalizmin “ev kadınlığı” üzerinden işleyen ücretsiz emek düzenini kalıcılaştırıyor.
İktidarın bu tür müjdeleri, kadınları ev içindeki sorumluluklarla tanımlarken istihdam piyasasına erişememesine, erişse de eşitsiz ve adaletsiz bir şekilde dahil olmasına ve erkeğe göre ikincilleşmesine sebep oluyor: Ücretli-ücretsiz emek kıskacını daraltıyor…
Ev kadınlarına emeklilik hakkı dedikleri şey çok muğlak bir yandan da. Kadınlar nereden emekli oluyor? Ev içindeki emeğinin karşılığını kim, nasıl belirliyor? Emekli olduktan sonra kadın ev içinde hiçbir iş yapmayacak mı, yapmadığında ne olacak, şiddet, baskı devreye girmeyecek mi, girince ne olacak?
Ev içinde yıllarca, aralıksız ve fiziksel, duygusal, cinsel birçok emek biçimini bir arada sürdüren, tüm bu bakım ve ev işi yükünden dolayı da istihdama katılamayan bu kadınlar için, bizler için ihtiyaç, bakım emeğinin toplumsallaştırılması, kadınların hayatın her alanına eşit ve özgür katılımı. Gerçek özgürlük, kadını eve mahkûm eden sistemin yerine başka bir yaşamı hep birlikte kurmaktan geçiyor.

Türkiye’de emek mücadelesiyle feminist mücadele hâlâ yeterince buluşamıyor olabilir mi?
Türkiye’de aktivist feminist mücadele bu söylemin dışında hareket ediyor, zira geçtiğimiz yıllarda dünyanın birçok yerinde milyonlarca kadının dahil olduğu feminist grevler de. Hem bu konuda çok ciddi bir literatür var hem de fiilen buluşması için emek verenler var. Feminist mücadelede “kadın emeği”nin ücretli-ücretsiz emek kıskacında sömürüsü çok kritik bir yerde; dolayısıyla emek mücadelesiyle buluşamama dendiğinde hangi emek mücadelesi diye bir soru da geliyor aklımıza. Örneğin hane içerisinde kadınları greve çağıran feminist grevler aslında emek mücadelesine dahil değil mi?
Feminist grevler mesela bildiğimiz genel grevlerin de ötesiydi, sadece ücretli emeği değil ücretsiz emeği de greve çağırıyordu. Gerçekleştiği ülkelerde sendikaların da bunu anlayıp destek verdiği durumlarda milyonları sokağa döktü. İşte tam buradan bakmak gerekiyor, emeği kamusal alan özel alanda emek gücü olarak ayırmayıp, ikisinin birbiriyle nasıl eklemlendiği görüldüğü düzeyde mücadele büyür.
Herhangi bir emek mücadelesi kadın işçi ve erkek işçi arasındaki yapısal eşitsizliği görmüyorsa, “işçi” üst başlığında topluyorsa, o mücadelede ne yazık ki eksik bir politik analizle yola çıkmış oluyor. Özetle feminizm sınıfı bölmez, büyütür!
Bu mücadelelerin kesişiminde kadınların da daha çok sendikalaşması, bu sendikalarda da aslında feminist bakış açısıyla var olmamız da yapılan mücadeleye çok yansıyor. TİS süreçlerinde feminist müdahaleler, sendikada daha fazla kadının bulunması ile oraya dahil olan kadınların daha seslerini duyulur hissetmesi, kadınların karar mekanizmalarında bulunmaları önemli.
Bülteni okuyan bir kadın, kendi emeğini yeniden düşünmeye nereden başlayabilir? Sizce kadınlar birbirlerinin emeğine nasıl bakmalı, nasıl sahip çıkmalı?
Aslında bir başkasının emeğine sahip çıkmaktan çok, kendi emeğimiz için mücadele verdiğimizde hepimiz için emek vermiş oluyoruz. Biz de bültenimizi çıkarırken patriyarkal kapitalizm analizimizi yeniden paylaşmak istedik. Ayrıca, Türkiye’de de gittikçe derinleşen bir totaliter devlet, ekonomik kriz, sağ popülist politikalar çerçevesinde ücretli-ücretsiz emek kıskacındaki halimizi ve mücadele yöntemlerimizi konuşmak istedik.
Bültenin en çok Aile Yılı dayatmasının olduğu bu günlerde ücretsiz emeğimizin sermaye, devlet, patriyarka tarafından nasıl sömürüldüğünü yeniden yeniden tartışılmasına yol açmasını isteriz. En ufak düşünsel etkinlikten, hane içerisinde bakımdan temizliğe yemekten çamaşıra vs nasıl “doğalmış” gibi sömürüldüğünün farkına varmamız, bunun siyasetini yapmamız, görünmeyen emeği görünür kılmamız gerekiyor. Biz bu çifte mesai sebepli, erkeklerden de devletten de sermayeden de alacaklıyız.
Umuyoruz ki, Aile Yılı denerek bizlere dayatılan heteropatriyarkal yaşamlara karşı, emeğimiz ve bedenimize sahip çıkarak feminist mücadeleyi güçlendirmeye devam ederiz.
Not: AFK Kadın Emeği bültenine buradan ulaşabilirsiniz.










