Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun CHP’den AKP’ye geçişinin ardından belediyede sular durulmadı. Burada çalışan CHP üyesi işçilerden istifa etmeleri istendi. Çoğu işçi “ekmek parası” kaygısıyla istifa baskısına boyun eğdi. Ancak Sevim Tekin, 10 yıllık tazminatını riske atarak itiraz etti.

Sevim Tekin, 45 yaşında. 10 yıldır Aydın Büyükşehir Belediyesi’nin sosyal hizmet biriminde görev yapıyordu. Sosyal hizmet uzmanı olarak yüzlerce ailenin yaşamına dokundu. Ancak kendi yaşamı, siyasetin gölgesinde baskılar, sürgünler ve direnişle şekillendi. Sevim’in yaşadıkları, hem kadın işçilerin üzerindeki siyasi baskının boyutunu hem de CHP’nin kendi tabanına kulak tıkamasının sonuçlarını ortaya koyuyor.
Özlem Çerçioğlu’nun 14 Ağustos’ta AKP’ye geçmesinden sonra, CHP üyesi belediye çalışanları partiden topluca istifa etmeye zorlandı yine Çerçioğlu’nun ekibi tarafından. İşiyle tehdit edileceğini anlayan çalışanlardan Sevim Tekin geri adım atmadı. “Ben CHP’liyim. Dün de öyleydim, bugün de öyleyim. Ama kimsenin irademi çiğnemesine izin veremem” diyerek istifa etmediği gibi eleştirilerini de sundu “yeni” AKP’li Çerçioğlu’na, henüz CHP’li olduğunu söylediği dönemdeki gibi. “Ben o gün yıllık izindeydim. Aradılar telefonla, ‘İstifa edecek misiniz’ dediler. Ben de ‘Hayır, asla’ dedim. O sırada yanımda arkadaşım vardı, ses kaydı aldırdım. Çünkü biliyordum, sonra ‘Biz öyle bir şey söylemedik’ diyeceklerdi.”
“Bizi köle gibi gördüler”
İstifa etmeyenler kısa sürede hedef haline geldi. Sevim, “Bir anda üvey evlat muamelesi başladı. Daha temkinli konuşmaya, WhatsApp gruplarından beni dışlamaya başladılar. Sonra AKP lehine, CHP aleyhine paylaşımlar yapmamız istendi sosyal medyadan. Ben de grupta yazdım: ‘Siz dün bize CHP lehine paylaşımlar yaptırıyordunuz, bugün AKP lehine. Siz saf değiştirmiş olabilirsiniz ama biz irademizi satmadık’ dedim. Kuşadası Belediye Başkanı’na hakaret eden bir metni bana gönderdiler. Dedim ki, ‘Ben 20 yıldır tanıdığım, yüz yüze geldiğim bir insana nasıl böyle bir kelime kullanabilirim? Kendi genel başkanıma nasıl hakaret edebilirim?’ İşte o mesajdan sonra beni hemen gruptan attılar’” diyor.
Mesajın ardından, Kuşadası’nda yaşayan Sevim, Kuşadası’ndan 80 kilometre uzaklıktaki Didim’e sürgün ediliyor, iki arkadaşı ise çok daha uzak ilçelere gönderiliyor. Ancak hasta babası ve bakımını tek başına üstlendiği kızının hayatı, bu sürgünden en çok etkilenenlerden oluyor. “Benim babam kalp ve guatr hastası. 13 yaşında kızım var. Her gün 160 kilometre yol gidip gelmem mümkün değil. Oraya sürgün ederek aslında bana ‘ya git ya istifa et’ dediler.”
Kadın çalışanlara mobbing
Sevim Tekin’in hikâyesi, yalnızca siyasi baskının değil, aynı zamanda kadın çalışanlara yönelik mobingin de hikâyesi. Çerçioğlu yönetiminde kadın çalışanlar, evdeki işler ve sosyal yaşamları görmezden gelinerek uzak ilçelere gönderiliyor. Sevim, hem kalp ve guatr hastası babasıyla ilgileniyor hem de 13 yaşındaki kızına bakıyor. Buna rağmen özellikle kadın çalışanların sürgünlerle cezalandırıldığını söylüyor: “Erkekler sessiz kaldı. Ama biz kadınlar ya sürgün edildik ya da istifa etmeye zorlandık. Benim annem kanser hastasıydı. O zaman da dilekçe verdim, ‘Beni Kuşadası’nda sosyal hizmetlerde görevlendirin’ dedim. Kadın olduğum için, bakım sorumluluklarım olduğu için talep etmiştim, hiçbir şekilde dikkate almadılar.”
Bir başka deneyimini ise şöyle anlatıyor: “Bundan önceki görevim yemekhanedeydi. Yemekhane kapandı, beni Aydın’a verdiler. Sabah 7.00’de mesaide olmam gerekiyordu. Kuşadası’ndan o saatte toplu taşıma imkânsızdı. Mecburen araba aldım, otomobil kullanmayı öğrenmek zorunda kaldım. Gece karanlıkta giderken kaza yaptım. Dilekçe verdim, kadın kollarına video gönderdim. ‘Ben bir kadın olarak gece karanlıkta kaza yapıyorum, niye dikkate almıyorsunuz?’ dedim. Yine umursamadılar.”
“CHP kendi tabanına kulak tıkadı”
Sevim Tekin, yıllardır aktif görev alan bir CHP üyesi olarak, belediye henüz ‘CHP’deyken’, yönetimdeki haksızlıkları, Çerçioğlu’nun belediyede yarattığı krizleri defalarca dile getirmiş. Sevim’den dinleyelim:
“Ben CHP içindeydim, partiyi en çok eleştirenlerden biriydim. Özlem Çerçioğlu’nun CHP’ye uygun biri olmadığını söylüyordum ben de. Büyükşehir belediyesinde CHP yoktu Özlem Çerçioğlu vardı çünkü. Bugün AKP’ye geçmiş olmasıyla gündeme gelmiş olabilir ama hep böyleydi zaten, parti ilkeleriyle hareket eden biri değildi. Bunun bedelini biz ödedik. Biz atadan dededen CHP’liyiz’ diyen erkekleri gördüm. Ama hepsi pıstı kaldı. Benim istifa etmemin sebebi irademe sahip çıkmaktı. Ama şunu hep vurguladım, bir gün CHP’den istifa edersem eğer kendi inisiyatifimle bırakırım, dedim. Birilerinin talimatıyla değil… CHP tabanının sesi bu anlamda duyulmadı. Erkeklerin masaya yumruğunu vuramadığı yerde, ben kadın olarak direndim.”
Çerçioğlu’nun AKP’ye geçişi, Aydın’daki dengeleri alt üst etti. Bir yandan CHP’nin belediye içindeki gücü kırılırken diğer yandan AKP’nin yerel siyaseti kontrol etme isteği daha görünür hale geldi. Sevim Tekin’in direnişi bu bağlamda, yalnızca bir kadının kişisel hikâyesi değil; aynı zamanda Türkiye’de muhalefet belediyelerine uygulanan siyasal baskının küçük bir yansıması. Bugün Sevim Tekin işinden ayrıldı. On yıllık emeğini korumak için istifa etti. Çünkü biliyordu ki kalmaya devam ettiği takdirde tüm haklarından mahrum edileceği ‘yasal’ yollar bulunacak ve ortada kalacaktı. Bunları hesaplamak zorunda kalmanın dahi yarattığı rahatsızlığı kelimelerle anlatmasının mümkün olmadığını söylüyor. İstifa etmeyi ‘mücadele kaçkınlığı’ olarak dillendiren ve suçlayan çoğu erkeğin, baskılar karşısında sessiz kalmasının ironik olduğunu vurguluyor. Çünkü 10 yıllık kıdem tazminatının, ekonomik özgürlüğünü kazanmış bir kadının hayatındaki önemini anlamaktan çok uzaklar.
“Marjinal hareket”
Sevim henüz mahkeme sürecine başlamadı. Avukatlarla görüşüyor ve manevi tazminat konusunu da gündemine aldı. Kuşadası Kadın Platformu ve feminist örgütler Sevim’e destek veriyor. Sohbetimiz devam ederken yine kendi haklı gerekçelerini anlatmak zorunda hissediyor kendisini. “Ben orada kalsaydım, tamamen iradesizleşecektim. AKP’li yapılacaktım. Kendi ideolojim, emeğim yok sayılacaktı. Buna izin veremezdim. Şimdi manevi tazminat davası açmayı düşünüyorum. Çünkü bu 10 yılda yaşadığım baskılar benim psikolojimi, ailemi, hayatımı yıprattı.”
Sevim Tekin’in hikâyesi, Türkiye’de kadın siyasetçilerin kadınlık üzerinden meşruiyet kazanmaya çalışırken, kadın çalışanların iradelerini yok saymalarının çelişkisini de ortaya koyuyor bir yandan. Çerçioğlu’nun, kadın hareketini ve feminist hareketi “marjinal” görmekle yetinmeyip kadın işçilerin hayatlarını doğrudan zorlaştırmasıyla, “kadın liderlik” söyleminin içinin bu anlamda boşaltıldığını söylüyor Sevim. “Kadın hakları diyorlar, İstanbul Sözleşmesi diyorlar… Ama ben bir kadın olarak gece karanlıkta tek başıma yollarda kaza yapıyorum, dilekçe veriyorum, umursamıyorlar. Kadın kollarının en başta ilgilenmesi gereken şeylerdi bunlar. Yani geriye dönüp baktığımda aslında ben istifa etmedim. Onlar beni sürgün ettiler, bu noktaya onlar getirdiler. Ama ben irademi her şeye rağmen korudum. Bu benim için bir kayıp değil, onurumun kazanımıdır” diyor son söz olarak.









