DEM Parti Milletvekili Özgül Saki: “Memurlar için yarı zamanlı çalışma yönetmeliği kadınları özgürleştiren değil, ev içine sabitleyen ve kamusal yaşamdan dışlayan bir politika. Kadınların hakları yarıya indirilirken, patriyarka bir kez daha meşrulaştırılıyor”

İktidar geçtiğimiz günlerde yeni bir “müjde ile çıktı karşımıza; Devlet Memurlarının Yarım Zamanlı Çalışma Hakkının Kullanımına İlişkin Yönetmelik. Bu yönetmeliğe göre, doğum veya evlat edinme sonrası devlet memurları yarı zamanlı çalışma hakkına sahip olacak; tabii yarı ücret alma koşuluyla. Konuyu, yönetmelikle ilgili mecliste bir soru önergesi veren DEM Parti Milletvekili Özgül Saki ile konuştuk.
– Bu soru önergesini hazırlamanızın nedeni neydi, en temel kaygınız neydi?
Yarı zamanlı çalışmanın kadınların gündelik yaşamına etkisini sorguladık. Yasa her ne kadar “ebeveyn” ifadesini kullansa da, bu uygulamayı büyük ölçüde kadınlar kullanıyor. Çünkü patriyarka bakım emeğinin kadınların görevi olduğunu dayatıyor. Kadın “ben istemiyorum” dese bile çevresi “çocuğunun yanında olmalısın, yarı zamanlı çalışmalısın” diye baskı yapıyor.
Kadınlar zaten toplumsal ilişkiler içinde “iyi anne”, “iyi eş” olamadığı duygusuyla suçluluk hissine sürükleniyor. Bu düzenleme de onların yükünü artırıyor. Yarı zamanlı çalışmaya geçen kadınların derece ve kademe ilerlemeleri duruyor, hakları yarıya iniyor. İş hayatında zaten birçok engelle karşılaşan kadınlar için bu durum yeni bir bariyer daha yaratıyor.
Üstelik iktidar bunu “müjde” diye sunuyor. Oysa kreşler kapatılmış, işyerlerinde kreş zorunluluğu işletilmiyor, özel kreşler ise asgari ücretli için ulaşılamaz durumda. Yani bu düzenleme kadınları kamusal yaşamdan çekip ev içine mahkûm ediyor.
Neoliberal politikaların kadın emeği üzerindeki etkisi
– Bu düzenlemeyi daha geniş bir bağlamda nasıl değerlendiriyorsunuz?
Neoliberal politikalar, iş yaşamını mekânsal ve zamansal olarak parçaladı. Kadın emeği güvencesizleştirildi, düşük ücretlere mahkûm edildi, kadınlar evden çalıştırılarak sosyal hakları ellerinden alındı. “İş ve aile yaşamını uyumlulaştırma” politikaları adı altında kadınlara esnek çalışma dayatıldı.
Avrupa’da bile bu uygulamadan sonra istatistikler gösterdi ki, özne “ebeveyn” olarak tanımlansa da yarı zamanlı çalışmayı ezici çoğunlukla kadınlar kullandı. Bunun sonucu olarak da şirketlerde ve kurumlarda kariyer basamaklarında yükselen kadınların sayısı azaldı. Yani yarı zamanlı çalışma, kadınları iş yaşamında geriye düşüren sistematik bir politika.
Türkiye’de de aynı şey yaşanıyor. İktidarın asıl hedefi “kadının korunması” değil, “ailenin korunması”. Diyanet’in, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve Aile Bakanlığı’nın eylem programlarının ortak hedefi “ailenin güçlendirilmesi”. Bu da kadını bağımlı, himaye altında, kocasına ve babasına bağlı bir özneye dönüştürme politikasıdır.
– Çalışma saatlerinin azaltılması taleplerine nasıl bakıyorsunuz?
Biz kadınlar olarak çalışma saatlerinin kısaltılmasını elbette istiyoruz. İnsanların kültürel, sanatsal, insani ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için bu gerekli. Ama iktidarın önerdiği modelde mesele çalışma saatinin insanca düzenlenmesi değil; kadınların düşük ücret ve güvencesizlik pahasına ev içine kapatılması.
Patriyarka her yerde devreye giriyor. Ben yıllarca öğretmenlik yaptım. Öğretmenler odasında bile kadınlara “çocuğun var, yarı zamanlı çalışmalısın” deniliyor. Kadın eve döndüğünde ise yaşlı ve engelli bakımı, evin gündelik yükleri artıyor. Dolayısıyla bu yasa kadınları cinsiyetçi iş bölümüne daha da fazla mahkûm ediyor. Biz “yarı zamanlı çalışma kadını vurur” derken tam da bunu söylüyoruz.
– Kadınlar bu “hakkı” kullanmak istediklerinde neyle karşılaşıyorlar?
İktidar bu düzenlemeyi “müjde” olarak sunuyor ama pratikte kadınlar kullanamıyor. Çünkü gerekli mevzuat düzenlenmiyor. Yarı zamanlı çalışmak isteyen birçok kadın dava açmak zorunda kaldı. Şimdi mevzuat çıkarılsa bile bazı iş kolları kapsam dışında tutuluyor.
Dahası, süt izni hakkı yarı zamanlı çalışma içine ekleniyor. Bu da sorunlu çünkü yeni bir hak tanımlanıyorsa eskisi ortadan kaldırılamaz. Emeklilik, kıdem tazminatı, derece yükselme gibi hakların da güvence altına alınması gerekir. Ama iktidar bunu tercih etmiyor.
– Sizce bu yasa hangi politik bütünlüğün parçası?
Bu iktidar kadınlara açıkça savaş açmış durumda. Müfredattan diyanet hutbelerine kadar her alanda kadın haklarına saldırı var. Tekil örneklerle “bakın kadınları düşünüyoruz” diyorlar ama aslında tüm politikaları kadınları bağımlı hale getirmeye hizmet ediyor.
Bu yasa da aynı şekilde işliyor: Kadınların gelirini azaltarak, kamusal alandan çekerek, “makbul aile” modelini güçlendirmeyi hedefliyor. Çünkü artık sadece feminist kadınlar değil, AKP’ye oy veren kadınlar da itiraz ediyor. Gelirlerine el konulduğunda “boşanırım” diyorlar. İktidar bu itirazı bastırmak için kadınları bağımlı kılmaya çalışıyor.
Kadın mücadelesinin bütünlüğü şart
– Peki feministler olarak ne yapmalıyız?
Bizim ihtiyacımız, parçalı mücadeleleri birleştirmek. Kadın cinayetleri, şiddet, taciz, savaş, ekolojik yıkım, kadın emeği… Bunlar ayrı ayrı değil, bir bütün olarak patriyarkanın saldırısı. Dolayısıyla feminist politika, bu konular arasındaki organik bağı gösterebilecek yeni mekanizmalara ve yeni feminist politika üretmeye ihtiyacımız var ama sağolsun iktidar bir ferahlık vermiyor ki biz bunları yapalım mecbur kalıyoruz böyle spot spot gelen saldırılara parça parça yanıt vermeye.
Yarı zamanlı çalışma da bu zincirin bir parçası. Kadın emeğini değersizleştiren, kadınları ev içine hapseden, haklarını yarıya indiren her düzenlemeye karşı mücadele ederken, aynı zamanda savaşın, ekolojik krizin, eğitim müfredatının kadınlara etkisini birlikte ele almalıyız. Kadın hareketi, diğer mücadelelerle kıyaslandığında bu bütünlüğü kurmakta en ısrarlı davranan, yeni arayışları olan bir hareket; onun da hakkını yemeyelim.
Fotoğraf: Evrensel










