Skip to main contentSkip to footer

Kamu toplu sözleşmelerini feministlerle konuştuk: “Toplu sözleşme masasının tamamı erkekti”

Aralık Feminist Kollektif’ten Feride Eralp TİS masasına erkeklerin erkeklerle oturup müzakere ettiğini vurguladıktan sonra “Bu müzakerelerde de kadınların çalışma hayatında daha eşit biçimde yer alabilmesine dair tedbirler üzerine konuşulmaması pek şaşırtıcı olmuyor. Halbuki pek çok hak, feminist bir bakış açısıyla tartışma konusu haline getirilebilir.” diyor.

Ücret

Uzunca bir süredir kadın sendikacıların bir bölümü, toplumdaki emek ve kadının konumuna ilişkin algıyı değiştirmeye çalışıyorlar. Ne var ki, kamu çalışanlarının TİS görüşmelerinde manzara hoş değil. TİS masasının çevresini silme erkek sendikacı kaplamış. Yaklaşık 600 bin işçinin geleceğiyle ilgili karar veren kamu toplu sözleşme görüşmeleri heyetinde kadın yoktu. Üstelik üye tabanının hemen hemen yarısı kadındı. Tabii birçok soru zihnimize hücum etti. Kadın talepleri bu görüşmelerde nasıl bir diyalogla gündeme getirildi? Yanıt zaten ortadaydı. 2025-2026 yıllarını kapsayan son toplu pazarlıkta, masada kadınlar, çalışma yaşamı ve sendikal mücadelede olduğu gibi o erkek topluluğunun gündemine girmedi, gerisinde kaldı.

Yedi ay işçileri oyaladılar

Yaklaşık 600 bin kamu işçisini kapsayan Kamu Toplu İş Sözleşme görüşmeleri, bilinçli olarak geciktirildi, tam yedi ay sürdü. Hükümet aylarca teklif vermedi. Ardından bir rakam belirtti sonra dalga geçer gibi önerisini geri çekti. Sendikalar bu sefalet teklifine karşılık grev kararı aldı. Hemen karşı hamle geldi. Hükümet grevleri erteledi. Kamu işçileri toplu iş sözleşmesi, dayatmayla sonuçlandı. aylardır oyalandırma taktiğinin sonucu hüsran oldu. Toplu iş sözleşmesinin geciktirilmesi büyük bir mağduriyet yarattı. Bütün bu TİS sürecini, feminist kadın gruplarıyla konuştuk.

Zeynep Çelik, Kadın Savunması

Kadın deyince ‘aile’ geliyor akıllarına

Kadın Savunması’ndan Zeynep Çelik: “Her şeyden önce toplu sözleşme masasının tamamı erkekti” diye söze giriyor ve ekliyor; “Bütün görüşmelerde tanık olunan aynıydı. Kadınların eşit temsilini sağlamaya dönük olarak kamu sendikalarında ne yazık ki bir uğraş yok. Genel olarak kadın oturumlarında gündem olan ama bir mücadeleye evrilmeyen bir süreç bu. Her şey söylem düzeyinde kalıyor. Söylemin de ötesinde, sözleşme masasına, ‘kadın işçiler için aile odaklı önerilerle oturacağını’ duyuran sendikalar oldu. Kadın deyince aile geliyor akıllarına. Oysa olması gereken, kadınların toplu iş sözleşmesi süreçlerinde kendi talepleri ile masada bizzat olmaları”.

Erkeklerle çevrili TİS masası görüntüsü!

TİS süreçlerinde, kadın emekçilerin çalışma yaşamında karşılaştığı eşitsizlik giderilinceye kadar kadın taleplerinin ayrı başlık altında ele alınması gerektiğini savunuyor Zeynep. Ona göre, tamamen kadın işçi aleyhine o “erkeklerle çevrili” masa görüntüsü. Diyor ki: “Görüşmeler işveren ve konfederasyonlardaki kadın temsilcilerinden oluşan heyetler tarafından yürütülmeli ve mutabakat metninde ayrı başlık altında yer almalı. Kadın işçilerin cinsiyete dayalı iş bölümünden, ücret açığına, işyerinde karşılaştığı şiddete kadar yaşadığı sorunlara dair nasıl mücadele edileceği ve kadın emekçilerin birleşik mücadelesinin nasıl örüleceği sendikaların temel gündemlerinden biri olmalı. Ancak bugün maalesef böyle değil. Parçalı bir mücadele var ve sendikalar bu konuda sorumluluk altına girmiyor. Bu da ister istemez bu ‘verili durumdan memnunlar mı’ sorusunu akla getiriyor. O da işçi kadın mücadelesi denilince, sendikaların “kreş”ten başka talebi dillendirmediğini söylüyor. Şu ifadelerle devam ediyor Zeynep; “Bu bile bu yapılardaki erkek egemen zihniyeti izah etmeye yeterli. Emek mücadelesinde kadın işçilerin yaşadığı eşitsizliği görmeyen ama emeği temsil ettiğini söyleyen sendikaların da değişip dönüşmesi mücadelemizin bir parçası olmalı”.

“İşçilerin alım gücü kayboldu”

Toplu iş sözleşmesi süreçlerinin de işçiler lehine düzenlenmediğini vurguluyor Zeynep. Örneğin Cumhurbaşkanı kararıyla yasaklanan grevlere getiriyor konuyu. Devamında şunları paylaşıyor; “Grevin yasak olduğu yerde zorunlu tahkim (hakem) mekanizması vardır. Çoğunluğu hükümetten olan bir hakem kurulu her şeye karar verir. Sonuçta böyle de oldu. Hayat giderek pahalılaşıyor, Türkiye’de 2021 yılından itibaren devam eden yüksek enflasyon işçilerin alım güçlerini kaybetmelerine neden oldu. TÜİK Haziran 2022’de madde fiyat listesini açıklamayı bıraktı. Açıklanan enflasyon rakamlarının şaibeli olduğunu biliyoruz. Çünkü sokakta, markette, pazarda gördüğümüz gerçek bambaşka. TÜİK’in şaibeli enflasyon verilerine göre imzalanan toplu sözleşmesinin işçilerin yaşamsal ihtiyaçlarını bile karşılamada yeterli olmayacağı gün gibi aşikar. Ve hepimiz biliyoruz ki, kadın işçiler yoksullaşmayı çok daha ağır yaşıyor. Bu nedenle de toplu iş sözleşmelerinde kadın işçilerin karşılaştığı eşitsizlikler ve ayrımcılıkların yer bulması ve bunlara dair somut çözümlerin yer alması gerekir”.

Verilen zam hemen eridi

Karşılığı ödenmeyen kadın emeği ve grev yasakları kamu TİS’lerinde gündemin ta kendisi oldu. Toplu İş Sözleşmesi sürecinde taleplerinin karşılanmadığı bir gerçek. Ücretli emek konusunda feministlerin yapacağı neler var peki? Bu çerçevedeki soruları Aralık Feminist Kollektif’ten Feride Eralp’e yönelttik. Görüşmemizden birkaç gün önce, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, TÜHİS ve kamuda örgütlü işçi sendikaları konfederasyonları (TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ) arasında “Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü” imzalanmıştı. Feride şunların altını çiziyor: “Elde edilen bu ücret zammı sendika konfederasyonlarının talebinin epey altında: Yıllık ortalama yüzde 100’den biraz fazla zam istemişlerken, aldıkları zam yüzde 38’e denk düşüyor. Öte yandan hükümetin 13 Haziran’da sunduğu ilk teklif, birinci yılın ilk 6 ayı için yüzde 24 yerine yüzde 16, ikinci 6 ay için ise yüzde 11 yerine yüzde 8 idi. Sonrasında ise sırasıyla yüzde 7 ve yüzde 5 zam içeriyordu. Elde edilen bundan fazla, ama talebe göre düşük. Ve diğer mesele, toplu iş sözleşmesinin imzalanmasının bu kadar geciktirilmesi. Böylece 2025’in ilk 6 ayındaki yüzde 24’lük zammın, söz konusu ilk 6 ayda değil de 8. veya 9. ayda ödenmesiyle zaten enflasyon karşısında bu ücret eridi. Üçüncü konu da enflasyonun nasıl hesaplandığı. TÜİK’e göre Temmuz 2025’te yıllık enflasyon yüzde 33,52, ENAG’a göre yüzde 65,15. Bizler hayatı bu enflasyon oranına göre yaşarken, harcamaları ona göre yaparken eğer ücretli çalışıyorsak zamlarımızı bambaşka bir enflasyon oranına göre alıyoruz! Dolayısıyla TÜİK’in belirlediği enflasyon oranlarına göre yapılan zamlar, yoksulluk sınırına erişmeye dahi yetmiyor”.

Feride Eralp, Aralık Feminist Kollektif

Sendikalar kadınları örgütlemede isteksiz

Kamuda çalışan sendikalı kadın oranına sözü getiriyor Eralp; “Söz konusu işçi sendikası konfederasyonlarında örgütlü kadın sayısı, dolayısıyla bu toplu iş sözleşmelerinin kapsamına giren kadın sayısı, erkeklerle karşılaştırılamayacak kadar az. TÜRK-İŞ’in örneğin, 1.019.685 erkek işçi üyesine karşılık 310.477 kadın işçi üyesi var. Yani erkekler kadınların 3 katı. HAK-İŞ’in 616.962 erkek üyesine karşılık 226.632 kadın üyesi var, yani erkekler yine kadınların 2,7 katı. Bu çerçeve sözleşmenin kapsamına giren ve ücret zammı alan kadınlar erkeklerin üçte biri. Bu uçurumun öncelikli sebebi, Türkiye’de kadın istihdamının düşük olması. İkinci sebep ise, bu söz konusu sendikaların kadın işçileri örgütlemeye yönelik bir tutumları olmaması diye düşünülebilir. Ayrıca kadınların çoğunlukla sendikal örgütlenmenin olmadığı iş kollarında, güvencesiz, sigortasız, sıklıkla kayıt dışı çalıştırılması!”. HAK-İŞ ve TÜRK-İŞ’in tüzüklerine bakıldığında TÜRK-İŞ’te yalnızca “kadın erkek fırsat eşitliği” ibaresinin geçtiğini söylüyor Feride. HAK-İŞ’in bu açıdan tüzüğü daha kapsamlı olsa da “fıtratta farklılık haklarda eşitlik” yorumunu yapan bir sendika. “Çalışan kadınların aile hayatının korunması ve güçlendirilmesi” şeklinde bir perspektife sahip olmalarını da şu yorumla açıyor; “Çoğu zaman hem devletin hem sermayenin kadınların hayatının her yerine müdahale etmesi anlamına geliyor bu. Ne fırsat eşitliğinin sağlanmasına ne de kadınların güçlendirilmesine imkan tanıyacak bir kadın temsiliyeti yok. İki konfederasyonun da yönetim kurullarında kadın yok. Genel olarak yönetim kademelerinde de pek kadın görmemiz mümkün değil”.

Feminist bir bakış açısıyla

Bakanlık kanadında da durumun farklı olmadığını, TİS masasına erkeklerin erkeklerle oturup müzakere ettiğini vurguluyor Feride ve ekliyor; “Bu müzakerelerde de kadınların çalışma hayatında daha eşit biçimde yer alabilmesine dair tedbirler üzerine konuşulmaması pek şaşırtıcı olmuyor. Bahsi geçen ‘Çerçeve Protokol’de de ücret zammı haricinde başka maddeler bulunmuyor. Halbuki kadınların dahil olduğu TİS süreçlerinde ücretin yanı sıra pek çok hak, feminist bir bakış açısıyla tartışma konusu haline getirilebilir. Bunu örneğin DİSK’e bağlı Genel-İş 1 No’lu Şubenin Kadıköy Belediyesi’ndeki TİS sürecinde sunduğu taleplerde gördük. Biz feministler olarak yıllardır kadınların istihdama katılmasını savunuyoruz. İstihdamda kalmasının yanı sıra, evdeki ücretsiz emeğinin karşılık bulması da çok önem taşıyor. Kadın erkek eşitliği için önemini anlatıyoruz bunun. Resmi verilere göre, kadınlar bu ülkede hala işgücünde üçte bir oranında var. İşe girdiklerinde cinsiyetçi muameleye, tacize maruz kalabiliyor, işi bırakıp ev işlerini devralma baskısıyla karşılaşabiliyor. Eşit veya eşdeğerde işlerde eşit ücret almayabiliyor, cinsiyetlerinden ötürü karar alma pozisyonlarına yükselemeyebiliyor. Kadınların özgürlüğü ve eşitliği için çalışma hayatında cinsiyet eşitliği şart. Çalışma hayatında eşitliğin yanı sıra haklarımız için mücadele ettiğimiz örgütlenmelerdeki eşitlik de önemli. Sendikalardaki, toplu sözleşmelerdeki eşitlik o kademelerde sağlanmalı. Emek sömürüsünün kadın işçilerin gerçekliğindeki yansımasıyla erkek işçilerin gerçekliğindeki yansıması arasında sadece rakamların ifade edemeyeceği büyüklükte bir fark var”.

Nigar Duru, Antalya Kadın Platformu

“Ölmeyecek kadar bir ücret”

Antalya Kadın Platformu’ndan Nigar Duru, çok yıllardır bu şehirde feminist mücadele yürütüyor. “İnsanları açlık sınırında yaşamaya reva gören bir iktidar var. Ben de kamu çalışanı bir öğretmenim. Şimdi emekliyim. Ama kamu çalışanı işçilerin durumlarını çok iyi biliyorum. Bu son zamlarla birlikte insanların ne kadar zorlandığına tanık oldum. ‘Eve erkek ekmek parası getirir’ derler. Kadın da erkek de çalışıyor. Fakat kadının emeği için ‘eve katkı’ diyorlar. Bu yanlış. Üstelik eve giren o parayı idare edip, yettiren de kadın. Artık kamuda da, özelde de işçi olan insanlara verilen ücretler karın tokluğu bile değil. Ölmeyecek kadar bir ücret. Bu zamlarım ağırlığı altında en çok ezilen de kadın. Fiziksel şiddet görüyor, evet. Fakat büyük bir kısmı artık ‘ekonomik şiddet’e maruz kalıyor. Kadınların tarafında bence manzara böyle”

“Erkeğin kol gücüyle kadınınki aynı mı!”

Nigar’ın Antalya’da deneyimlediği başka bir gerçeklik daha var. Dinliyoruz: “Artık kamu çalışanı erkeğin aldığı ücret yetmediği için eşleri de işe giriyor. Özellikle daha önceden ‘Ben asla çalışmam’ diyen kadınlar bile bakıyorum özel bir işyerinde işçi olmuş. Hatta hasta olanlar vardı. Onlar bu rahatsızlıklarından dolayı herhangi işi tercih edemediklerini söylerdi. Bakıyorum yıllardır beli problemli olan arkadaş bir otelde işe başlamış. Eli egzamalı olduğu için yıllardır işten uzak duranın da emek hayatında olduğunu görüyorum. Çünkü insanlar mecbur kaldı. ‘Çok şükür bugün de karnım doydu’ dönemindeyiz artık.” Nigar Duru’yu en öfkelendiren durum da eşdeğer işe eşdeğer ücretin ödenmemesi. Bizim buralarda geniş tarım arazileri var. Bu tarla sahipleri erkeğe fazla para verir. Çevreden de bunu çok destekleyen olur maalesef. Örneğin erkek 1500 alıyorsa kadına 1000 verirler. Sorunca ‘erkeğin kol gücüyle kadınınki aynı mı canım’ derler! Çok büyük bir hak gaspı kadın işçiden yevmiyeyi kısmak. Kesinlikle iki cins de aynı ücreti almalı”.

Ana fotoğraf: Egede son söz gazetesi

Yazarın Diğer Yazıları

İlginizi Çekebilir

Son Yazılar