Skip to main contentSkip to footer

Meloni’nin İstanbul Sözleşmesi’nden haberi yok mu?

“Kadın cinayetlerine karşı mücadele sadece sonuçlarla değil, nedenlerle birlikte mücadele etmekten geçiyor. Bunun için erkek şiddetini nedenlerinden kopararak yasa-ceza ile çözülebileceği yanılsaması yaratmak yerine, patriyarkal sistemle mücadeleyi hedeflemek gerekiyor. Patriyarkal sisteme ve mesela onun aile kurumuna karşı mücadele etmeden erkek şiddetini bitirmek mümkün değil.”

Sözümüz Var

Dünyada kadın cinayetleri artarak devam ediyor. Erkeklerin işlediği kadın cinayetleri en çok işlenen suçlar başlığı altında yer alıyor yazık ki.

Ne oldu da bu kadar arttı erkeklerin kadınları öldürmesi? Kadınlar artık erkeklerin baskısı altında yaşamak istemiyor. Hayatı üzerinde kendisi söz sahibi olmak istiyor. Boşanmak eskisi gibi olumsuz, kötü anlamlar yüklenen durum değil, hatta “dayakçı, kötü kocadan” ayrılmış olmak olumlu karşılanmakta. Kadınlar erkeklerden ayrıldıktan sonra ekonomik olarak daha zor, ama daha mutlu ve keyifli bir hayata kavuşuyor.

Cinayetler arttı mı, yoksa görünür mü oldu? İkisi de doğru aslında. Resmi olsun olmasın kadın cinayetleri görünür olmaya başladı, haberlerin, toplumun ana gündemlerinden biri oldu. Bunda feminist ve kadın hareketinin güçlü olması, kadın cinayetleri hakkında mücadele etmesi, toplumu politikleştirmesi etkili şüphesiz. Kadın cinayetleri medya için üçüncü sayfa dolgu malzemesi olmaktan çıkıp, haber değeri olan gündem statüsüne yükseldi. Çok acı ama böyle. 

Başka bir neden; erkeklerin kadınları öldürmesine ilişkin toplumun bakışının değişmiş olması. Üçüncü sayfa haberi olarak görünmezleştirilen, sıradanlaştırılan, zemininden koparılan sistematik kadın cinayetlerinin nedenleri gösterildi, adı kondu. Bunu feministler yaptı. Feminist mücadelenin baskısı ile siyasetin gündemine girdi, devletler sorumluluklarından kaçamaz oldu. Bu durum dünyada da benzer şekilde gelişti.

Feministlerin çabası ile AKP gibi kadın hakları karşıtı, muhafazakâr ve gerici bir partinin iktidarında uluslararası İstanbul Sözleşmesi hazırlatıldı. Sözleşmeye imza atan ülkeler kadınları, kız çocuklarını ve LGBTİ+ları şiddetten korumak için taraf ülke oldular. Bu devletler kadınlara, kız çocuklarına ve LGBTİ bireylere aile içinde ve dışında gelecek erkek şiddeti başta olmak üzere her türlü cinsiyete dayalı şiddeti ve ayrımcılığı önleme, kovuşturma, cezalandırma ve ortadan kaldırma yükümlülüğü altına girdiklerini, bu hedefle çalışacaklarını kabul ettiler.

Feministler ve kadın hakları mücadelesi verenler erkek şiddetine karşı mücadelede ilk ve acil olarak önleyici tedbirlerin alınmasına işaret etmekte. Çünkü hedef, şiddettin hiç yaşanmaması. Şiddettin bir döngüsü var. Şiddeti uygulayana ceza vermek şiddeti engellemediği gibi, ancak şiddet yaşandıktan sonraki adımlardan biri. Şiddeti engellemek için devletlerin esas olarak önleyici adımlara öncelik vermesi gerekiyor.

İtalya İstanbul Sözleşmesi’nde taraf ülke

İtalya 2025 yılının başından beri kadın cinayetlerini ayrı bir suç haline getiren yasa tasarısı ile gündeme geldi. İtalya’nın faşist Başbakanı Giorgia Meloni’nin başkanlığındaki hükumet 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde tasarıyı duyurdu. Bu tasarı geçtiğimiz günlerde İtalyan parlamentosunun üst kanadı senatoda oy çokluğu ile kabul edildi.

Tasarıya göre kadın olduğu için kurbana karşı ayrımcılık veya nefret içeren eylemlerle, kadının hak, özgürlük veya kişiliğinin kullanılmasına engel olmak amacıyla ölümüne neden olanlara arttırılan ve ağırlaştırılan cezalar verilecek. En düşük ceza 15 yıldan başlayacak.  Ömür boyu ağırlaştırılmış hapis verilebilecek.

İlk bakışta güzel bir haber gibi görünse de ne yazık ki erkek şiddetine karşı mücadelede daha çok hükumet lehine şov niteliğinde bir tasarı hissi yaratıyor insanda.

Tasarının kadın cinayetlerini ayrı bir suç haline getirmesi bence önemli. Bunun tüm devletler için örnek bir öneri olduğu muhakkak. Ve uzun yıllardır bu ve benzeri talepleri dillendiriyor bazı feministler.

Ancak mevcut ceza yasaları uygulansa yeni yasalara gerek kalmayacakken kadın katili erkeklere ağır cezaların verilebilmesi için yeni yasalara ihtiyaç duyulduğunu iddia etmek ne kadar gerçekçi? Mevcut yasaları uygulamak yerine yeni yasa üzerinden politika yapmak iktidarların sorumluluklarını yerine getirmediklerinin üzerini kapatmanın yanı sıra bir siyasal şov yapma imkanı da veriyor. Zira İtalya’da kadın hakları mücadelesi veren kurumlar yeni yasaya değil mevcut olanları gerektiği gibi uygulamaya ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Kadın cinayetleri konusunda dünyada ilk sıralarda yer alan ülkemizde de sık sık katil erkeklere cezaların arttırılması konusu gündeme getiriliyor. Ancak feministler ve kadın hakları mücadelesi verenler yeni yasalara gerek olmadığını, mevcut yasaların doğru uygulanmasının yeterli olacağının altını çiziyor. Bu uyarılarımıza kulak asan olmadığı gibi, sesimizi bastırmak için çabalıyor dinci ve faşist AKP/MHP iktidarı.

Hazırda İstanbul Sözleşmesi varken

Erkek şiddetine karşı mücadelede ilk adım olan önleyici tedbirlerin alınmasıyla şimdi ve gelecek için adımlar atmak varken, kadınların ölmesini engellemek için kovuşturma ve kadınların korunması gibi adımlar daha acilken faşist Başbakan Meloni’nin kamuoyuna duyurduğu ve oy çokluğu ile kabul edilen yasa tasarısı katillere verilecek ceza ile sınırlı. Katillerin cezalandırılması önemli ama yeterli değil. Erkek şiddeti ile mücadelede esas konu katile ne kadar ceza verileceği de değil, şiddettin yaşanmasını önlemek.

İmzacısı oldukları İstanbul Sözleşmesini uygulasalar yeni yasalara ihtiyaç kalmayacak. İstanbul Sözleşmesi bu yasalardan daha kapsamlı ve sorunların ana zemini hakkında toplumsal dönüşümlere işaret etmekte. Kadınların güçlendirilmesi için devlete sorumluluklarını anımsatmakta. Taraf ülkelere öncelikle kadınların öldürülmesinin önüne geçilmeli, yanı sıra kadınların eşit, özgür ve insanca yaşama koşullarının sağlanması gerektiği görevi hatırlatılıyor. Tüm bu konularda İstanbul Sözleşmesi imzacı ülkelere kapsamlı sorumluluklar yüklüyor. 

Kadın cinayetlerinin son bulması için kadın ve erkek arasındaki eşitsizlikleri var eden, onları besleyip büyüten nedenlerle mücadele etmek gerekiyor ve bu çok uzun, zorlu bir süreç. İktidarların kısa süreli ömürleri ile ölçülecek, çözülecek bir durum değil ama yine de iktidarlara önemli sorumluluklar yüklüyor. Bunun için iktidarların patriyarkal sistemden beslenmemesi gerektiriyor. Siyasi partilerin eşitlikçi, özgürlükçü dünya görüşüne sahip olmasını, partilerin bunu kendi içinde uygulamasını, üyelerinin özel hayatlarını buna göre yaşamasını, eşitsizliğe karşı top yekün değişmesini zorunlu kılıyor.

Faşizm erkekleri ve erkek şiddetini güçlendirir

Irkçı, faşist, muhafazakâr olan, adıyla aile kurumuna selam çakan Meloni’nin ‘İtalya’nın Kardeşleri partisi’ ve aşırı sağcı ortaklarından kadınlar lehine gerçek bir çaba beklemek akıl kârı mı? LGBTİ+lara uygulanan ayrımcılık karşısında bu hükumetin faydalı bir iş yapmasının olanağı var mı? Erkeklik, militarizm, ayrımcılık, nefret ve homofobiden beslenen sağ, muhafazakâr ve ırkçı ideolojilerle erkek şiddetine karşı mücadele etmek mümkün mü? Buna bir de dinciliği ekleyin… Faşizm patriyarkadan fazlasıyla beslenmekte, güç almakta.  

İtalya toplumunda kadın cinayetlerine karşı yükselen tepkiler iktidara baskı yapmakta. Bu baskılar sonunda ağıza çalınan bir parça bal niyetine atılan popülist adımlar, gerekli olan politik adımların atılmayacağını göstermekte. Çünkü erkek şiddeti ile mücadele etmek isteyen bir hükumet için yasalar da toplumsal durum da siyasi partilerin desteği de tam. İki yıldan uzun süredir Meloni hükümeti dişe dokunur tedbirler almamış, kadın cinayetleri azalacağına hiç olmadığı kadar artmışsa bunda Meloni hükümetinin sorumluluğu göz ardı edilemez.

Meloni’yi ve aşırı sağcı hükumetini bu konuda bir şeyler yapmaya iten güç kamuoyunun kadın cinayetlerine karşı yükselen öfkesi. Geçen yıl İtalya’da 113 kadın erkekler tarafından öldürülmüş. Cinayetler eşler, eski eşler, partnerler gibi tanıdık erkekler tarafından işlenmiş çoğunlukla.

İtalya’da da kadınların öldürülmesinin en önemli nedeni erkeklerin birlikte yaşadıkları kadınların hayatı üzerinde güç ve kontrolü kaybetme korkusu. Diğer bir deyişle kadınların kendi hayatlarına sahip çıkması, erkeklerin baskısı altından çıkma çabası.

Kadın cinayetlerine karşı mücadele sadece sonuçlarla değil, nedenlerle birlikte mücadele etmekten geçiyor. Bunun için erkek şiddetini nedenlerinden kopararak yasa-ceza ile çözülebileceği yanılsaması yaratmak yerine, patriyarkal sistemle mücadeleyi hedeflemek gerekiyor. Patriyarkal sisteme ve mesela onun aile kurumuna karşı mücadele etmeden erkek şiddetini bitirmek mümkün değil. Aile kurumu, mevcut kadın erkek rolleri, eviçi karşılıksız kadın emeği, evlilik, boşanma, evlenmeme, doğurma, doğurmama vb konularda yeni bir toplumsal biçim kurmayı hedeflemek gerekiyor.

Oysa Meloni ve ortakları buna karşı varlar. Politik olarak patriyarka ve kapitalizmin ömrünü uzatacak yerde duranlardan kadınlar için değiştirici bir adım beklemek bu yüzden mümkün değil.

Sonuç olarak İtalya’da hazırlanan yasa tasarısı her ne kadar heyecan yarattıysa da, mevcut iktidarın erkek şiddetine karşı tutarlı bir duruş içerisinde olduğunu düşünmek fazla iyimser olur. Kadın cinayetlerini ayrı bir suç haline getirmeyi amaçlayan bu yasa tasarısının arkasına aldığı toplumsal desteğe yaslanarak Meloni iktidarını İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerini yerine getirmeye zorlamalı. Faşist Meloni ve aşırı sağ koalisyonu şayet samimiyse, zaman kaybetmeden İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamaya başlayabilirler.

Fotoğraf: Yetkin Report

Yazarın Diğer Yazıları

İlginizi Çekebilir

Son Yazılar