Zeynep Durgun gittiği hobi kurslarında meslek sahibi oldu. Bugün kendi küçük atölyesinde deri çantalar, cüzdanlar, tablet kılıfları, bilgisayar çantaları dikiyor… Yarın için güzel hayalleri var…

Elli yaşındaki Zeynep Durgun’un hayatı katıldığı hobi kurslarında değişmiş. Birbirinden güzel deri, çantalar cüzdanlar yapan Durgun şöyle konuşuyor, “Aslında böyle bir idealim yoktu. Sadece ailem ve ev işlerinden kalan vaktimi televizyon karşısında geçirmek istemedim. Hem bir şeyler öğrenmek hem de ilgi alanlarıma yoğunlaşmak için gittiğim kurslar sayesinde bugünlere geldim. Şu an kendi küçük atölyemde deriden eşyalar yapıyorum. Öğrenmenin sonu yok, bu yüzden hâlâ kendi branşımda farklı kurslara katılıyorum…”
Ev kadını ünvanı 19. yüzyılda Batı Avrupa’da ortaya çıkmış ve hızla benimsenmiş. Ev ahalisinin tüm işlerini çekip çevirme görevi kadın cinsinin ‘olağan’ işi olarak görülmüş asırlarca.
Dünya genelini bilemiyorum ama 2020 yılı resmi verilerine göre, Türkiye genelinde “ev işleriyle meşgul” olduğu için ücretli iş gücüne katılamayan yaklaşık on bir milyon kadın var. Ancak bu rakamlar sizi yanıltmasın, kadının olduğu her yerde aslında türlü türlü üretim var. Ev işleri görünmeyen işler ama “ev kadını” kategorisine giren kadınlar sadece ücretsiz emek diye nitelendirdiğimiz işleri yapmıyorlar, ücretli emek alanına giren işler de yapıyorlar.
Nakış, dikiş, takı, filografi, anne çocuk gelişimi, davul derisi ve aksesuar yapımı kursları… Evlenip eşiyle birlikte farklı bir şehre taşınan Zeynep Durgun, uzun yıllar belediyelerin ve halk eğitim merkezlerinin kurslarına gitmiş. Bu sayede kendini geliştirmiş, meslek sahibi olmuş. Durgun hobi kurslarına ilgisinin nasıl başladığını şöyle anlatıyor;
“Ben biraz erken evlendim, 21 yaşındaydım. Eşim memur olunca evlenir evlenmez Ankara’ya taşındık.1996’da Ankara küçüktü, benim de bilmediğim bir şehirdi. Ailemden birdenbire uzak kalmak da beni ayrıca zorlamıştı. Liseden sonra nakış kursuna gitmiştim, Ankara’da da bir süre devam ettim. Çocuklarım olunca kurstan ayrıldım. Ev kadını olmak güzel ama insan sosyalleşmek, kendine, ilgi alanlarına vakit ayırmak istiyor. Çocuklarımı anaokuluna yazdırır yazdırmaz yeniden nakış kurslarına başladım çünkü sevdiğim ilgi alanlarıma vakit ayırmak bana iyi hissettiriyordu..”
Ustalık belgesini aldı
Zeynep yıllar yılı işin inceliklerini öğrenirken, bir gün bunların kendisine iş hayatının kapısını aralayacağını hiç düşünmemiş, tabii… Ama öyle olmuş…
“Belli bir kursa katılım sonrası önce kalfalık sonra ustalık belgesi alabiliyorsunuz. Beni de Halk Eğitim Merkezi’ndeki hocam yönlendirdi. Nakış kursu açılması isteniyordu, bir ihtiyaç vardı ama o an için bunu yapabilecek kimse yoktu. Ustalık için 5-6 hafta meslek edindirme kurslarına katıldım, yazılı ve uygulamalı sınavlara girerek, “ustalık” belgemi aldım. Bu sayede 30 yaşımda çalışma hayatına başlamış oldum. İlk olarak Halk Eğitim Merkez’lerinde 6 -7 yıl kadar çalıştım. 20 kişilik sınıflarda, benim gibi nakışa meraklı kadınlara bu işin inceliklerini öğrettim. Ayrıca geleneksel, annelerimizin bildiği ve benim de kurslarda öğrendiğim etamin, panç (özel bir iğne kullanılarak kumaş üzerine dikiş yapılan bir nakış tekniği), tel kırma gibi farklı eğitimler de veriyordum.”
Sözleşmeli çalışmanın zorluğu…
Nakış öğretmenliği yapan Zeynep Durgun, İstanbul’a geldikten sonra İSMEK’te de kısa bir süre öğretmenliğe devam etmiş şöyle anlatıyor,
“İstanbul’a geldiğimizde bir sene de İSMEK’de çalıştım. Sürekli kadrolu olmadığımız için her yıl aynı işte görev alamıyorsun. İSMEK’te beni doğum yapan bir öğretmenin yerine almışlardı, o geri dönünce ertesi yıl yaşadığım semte çok uzak bir yere görevlendirildim. Bu sebeple işi bırakmak zorunda kaldım ve devam hakkımı kaybettim. Fakat eşim de emekli olunca bu küçük atölyeyi açtık. Başta yine dekoratif örtüler, peçvörk, yastık kılıfları yapıyordum. Bu sırada İSMEK’in Davul Derisi, Aksesuar Yapımı kurslarına başladım. Deriyle uğraşmak beni nakış işlerinden daha çok mutlu etti. Bir süre özel bir atölyeden eğitim de aldım. Böylece nakış işleri yaptığım atölyemde son iki senedir deri işleri yapmaya başladım.”

Tablet kılıfı üretiyor
Atölyesinde, çanta, cüzdan, tablet kılıfı, bilgisayar çantası, kartlık gibi deriyle yapılabilecek pek çok ürünü çıkaran Durgun, özel siparişler de alıyor. Deri ürünler üretmenin kendisine büyük keyif verdiğini belirten Durgun, “Yeni şeyler öğrenmek için sürekli çalışıyorum, deri üzerine farklı kurslara katılıyorum. Nakışla deriyi karşılaştırıldığında. Deriyi daha çok seviyorum, çünkü onunla her şey yapabiliyorsunuz” diyor.
Büyükçe bir postacı çantası ile pantolonunuzun arka cebine sıkıştıracağınız küçük bir cüzdana kadar her ürünü itinayla çıkaran Durgun, “Büyük çanta yapmayı dikmeyi, cüzdandan daha çok seviyorum. Cüzdan ufak ama daha teferruatlıdır, çanta ise büyük parçalardan oluşur. Keseceksin, deleceksin ve dikeceksin. Mesela bir postacı çantası çok detaylı olmuyor. Derinin kalınlığına göre işin zahmeti değişiyor” şeklinde konuşuyor.
İster büyük bir çanta olsun, ister minik bir cüzdan tam bir gün boyunca başını işten kaldırmadığını anlatan Durgun, “Önce kalıbı çıkıyorum, sonra kesiyorum. Özel aparatlarla deliyorum, dikmeden önce belli bakımları var, onları da özenle yapıyorum. Sonra mumlu iplerle, bir delikten iki iğne geçerek dikiyorum. Bazense bir günümü sadece kalıptan kesim yaparak geçiriyorum. Sonraki günlerde dikimlere geçiyorum. Güzel ve zevkli bir iş. Çalışma saatlerim işin yoğunluğuna göre değişiyor. Eğer bir yerde stand açılacak, bir fuarlara katılacaksam çalışma saatlerim uzuyor. Hatta öyle zamanlarda eve iş götürüyorum, hafta sonları dahi çalışıyorum. Normalde ise hafta içi 09.00 ile18.00 arasında atölyedeyim.”
Pek çok iş gibi bu zanaatın da emek ve dikkat istediği aşikar, Durgun, “Bir çantayı bir günde yapabiliyorum ama onu bu kadar süre içinde yapabilmek için çok zaman harcadım. İlk zamanlarda kesimler çok zor gelirdi. Kalıbı çıkarıp deriye aktarmak için az ter dökmedim. Hala da çok yol almam gerek. Çok farklı teknikler var. Youtube da çok öğretici. İşten eve dönünce teknik gösteren ustaların videolarını izliyorum. Her ustanın kendine göre bir stili oluyor; ona göre aletleri farklı, hepsi birleştiğinde ortaya çok daha güzel işler çıkıyor.”
“Bir seferinde parmağımı derin kestim”
Her işin zorlukları var mutlaka, deri ürünler üretirken de dikkatli olmak gerekiyor, Zeynep işinin zorluklarını şöyle anlatıyor, “Kesimlerde çok dikkat etmek gerek çünkü falçata kullanıyoruz. Bazen kaydırabiliyoruz. Bir keresinde parmağımı çok derin kestim, arkadaşım az kalsın bayılacaktı. Hemen doktora gittik. Yine de ufak tefek kazalar oluyor, çok dikkat istiyor. Bir de ilk başta bali kullanıyorduk, sıkıntı oluyordu. Şu an su bazlı yapıştırıcı kullanıyoruz.”
İstanbul Kartal’daki küçük atölyesinde el emeği göz nuru işler çıkan Zeynep Durgun, belediyelerin kadın emeğini desteklemek maksadıyla düzenlediği etkinliklere de mutlaka katılıyor. Kadın emeğine değer verilen bu tür etkinliklerde ücretsiz stantlar açabiliyor. Durgun, “İki çocuğum var. Emekli olmadan önce eşim çok yoğundu. Ben de sürekli çocuklarımla birlikteyim. Kızımın okulda toplantısı olurdu, oğlum da küçüktü, onu yanıma alıp gitmek durumundaydım. Bugün düşünüyorum da belki sosyalleşmek belki de psikolojik olarak kendimi farklı bir şeylerle meşgul etmek için bu kadar çok kursa gitmiş olabilirim. Ama iyi ki de gitmişim” diye konuşuyor.
Memur eşiyle birlikte emekli olana kadar on iki şehir gezdiklerini anlatan Durgun, “Bazıları memur eşin şehir şehir dolaşmasını gezmek, yeni yerler görmek olarak güzel bir şey sanıyor. Bizim gibi gezginlere ‘şanslı’ diyor. Ben durumu şöyle anlatayım, tam bir yere alışıyorsunuz, başka bir yere taşıyorsunuz. On iki kez ev taşıdık. İnsanı çok etkiliyor çünkü on iki kez sıfırdan başladık. Bir zaman sonra insanı fena yoruyor.”

“Psikolojiyi düzeltiyor”
Zeynep Durgun’un hemcinslerine önerileri var; “Kurslara katılmak bence yeni şeyler öğrenmek için olduğu kadar psikolojiyi düzeltmek için de iyi bir seçenek. Çünkü bu sayede sosyal bir ortama girebiliyorsunuz. Evde sürekli çocuklar, ev işi ve yemekle ilgilenmek bir süre sonra bir insanı bunaltıyor. Sürekli aynı şeyleri yapmak insanı çok geriye atıyor. Herkesin ilgisini çekebilecek bir kurs vardır. İlla el sanatları olmak zorunda değil. Emlakçılık, kuaförlük, resim, müzik. Benim kurslara gittiğim dönem her yerde kurs yoktu. Şimdi kızım rehberlik öğretmeni oldu, boş kaldığında o da kurslara gidiyor.”
Oğluna hamileyken Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi’nin sınavlarına girip çıktığını belirten Durgun, “Bu sayede üniversite diploması alabildim. Eşlerin desteği de çok önemli. Aksi halde evde sürekli aynı ortamda olmak insanı olumsuz etkiliyor” diyor.
Ustalık belgesinin “El ve makine nakışları” için olduğunun altını çizen Durgun, deri ürünleri için farklı bir ustalık belgesi gerektiğini belirterek, “Belki deri üstüne öğretmenlik de yapabilirim” diyerek aslında kafasındaki hedefi de bizlere aktarmış oluyor…










