Turizm işçileri yeni düzenlemeye göre ancak 10 günde bir izin yapacak. Sendikacı Ayşegül Korkutan; “İşte dinlenme günü dahi netleştirilmemiş, evdeki iş yükü ise hiç bitmiyor. Mesai kavramının silikleştiği bir yaşam biçiminde kadınlardan ‘sonsuz vardiya’ istiyorlar!” derken, kadın işçiler uygulamayı “ağır bir darbe” olarak nitelendiriyorlar.
Sendikacı Ayşegül Korkutan: “Kadınların dinlenme ve sosyalleşme hakları fiilen engellenmiş olacak”

En göz alıcı mobilyalarla donatılmış, muhteşem dekor ve ışıklandırmalarla müşteriyi cezbeden otellerin bir de “görünmeyen” diğer tarafı var. Turizm sektörünün ön yüzü, “rüya gibi bir tatil”, arka yüzüne baktığımızda ise uzun vardiyalar, pazar günleri ve tatillerde çalışma, devamlı talepkar müşteriler ve ortalamanın altında ücretler! Kat görevlilerinin saatlerce gülümseyerek, dinleyerek ve müşterilerin isteklerini yerine getirerek geçirdikleri mesailerin gerçeği farklı. Bağı tutmayan dizlerle, yorgunluktan sızlayan bedenlerle gün son buluyor. Her sezon kapılarını farklı bir müşteri kitlesine açan otellerde iş ile ev hayatı arasında koşturmak zorunda olan kadınlar içinse durum pek iç açıcı değil. Şu soru önem taşıyor; Otelin ışıltılı salonlarında zarafetle size hizmet sunan kadın çalışanlar nasıl koşullarda yaşıyor?
10 gün durmaksızın emek harcamak
Kesin olan şu ki, yetkili merciler bu sorunun yanıtını hiç aramadılar. Arasalardı, turistik tesislerdeki personele “10 gün hiç izin almadan çalışmak zorunluğu” getirirken biraz düşünürlerdi. Konaklama sektöründeki o hayli zorlu emek, gülümsemek zorunda olan işçilerin yaydığı imajla perdeleniyor. 10 gün durmaksızın emek harcayacak işçilerin o yapay mutlu yüz ifadesi de muhtemelen olmayacak artık. İşçiye reva görülen ve insancıllıktan oldukça uzak “10 gün hiç izin kullanmama” sisteminden sonra sorgulamalar başladı. Bu yeni düzenlemeyi sektörde örgütlü Devrimci Turizm İşçileri Sendikası ile görüştük. DİSK’e bağlı Sendika’nın kadın sekreteri Ayşegül Korkutan ayrıntıları ve bu değişikliğin işçileri nasıl etkileyeceğine dair durumları anlattı. Ayrıca işçi kadınlar da konuştuk.
“İşverenin lehine verilmiş bir karar”
Ayşegül Korkutan, bu düzenlemenin, iş hukukunun temel taşlarından biri olan “dinlenme hakkı”nı ciddi biçimde zayıflattığını söylüyor; “Sektörel farklılık gerekçesiyle bir istisna gibi sunulsa da, özünde bir hak daraltmasıdır” diyor. İşçilerin bedensel ve ruhsal sağlığını korumak için tanınan bu izin süresinin 10 güne çıkartılmasının, dinlenme hakkını fiilen ortadan kaldırdığını, işçiyi yalnızca bir “performans makinesine” dönüştüreceğini söylüyor. Sözlerini şöyle sürdürüyor Devrimci Turizm İşçileri Sendikası yöneticisi Korkutan; “Haftada bir gün dinlenme, sadece bireysel sağlığı değil, işçinin üretkenliğini ve sosyal hayatını da doğrudan etkileyen bir faktör. Ayrıca bu düzenleme, turizm emekçilerinin iş güvencesi, sosyal hakları ve yaşam kalitesi açısından ciddi bir geriye gidişi temsil ediyor. Sendika olarak bu düzenlemenin yalnızca teknik bir çalışma süresi değişikliği değil, aynı zamanda toplumsal bir tercih, işçinin lehine değil işverenin lehine verilmiş politik bir karar olduğunu net bir şekilde ifade edebiliriz”.
Amaç tüm işkollarına yaymak
Turizm işkolunda hayata geçirilmiş olsa da böyle bir düzenlemenin yalnızca bu sektörle sınırlı kalmayacağına inanıyor sendikacı. Sendikal örgütlenme oranının oldukça düşük bir alandan başlanması planlı ona göre; diyor ki; “Savunmasız ve örgütlülüğün zayıf olduğu bir alandan başlanması, bu saldırının kolaylaştırılmasını hedefleyen bilinçli bir tercih. Turizmde başlatılan bu modelin, başta sağlık, inşaat gibi diğer sektörlere ve ardından tüm işkollarına yayılmak istendiğini öngörüyoruz. Bu düzenleme, tüm işkolları için emsal teşkil edecek biçimde hazırlanmış, yaygınlaştırılabilir bir model olarak kurgulanmış. Bu nedenle yalnızca turizm işkolundaki sendikaların değil, tüm emek örgütlerinin bu saldırıya karşı net bir tutum alması, ortak bir mücadele hattı örmesi şart. Aksi halde tepkisizlik, bu düzenlemenin kalıcılaşmasına ve yaygınlaşmasına zemin hazırlar”.
Dinlenme hakkını törpülemek
Peki, turizm işçisinin tatil hakkının engellenmesinin kime hizmet edeceği noktasında ne düşünüyor? İşaret ettiği yer patron katı; “Bu düzenlemenin öncelikle sektörün işverenlerinin talepleri doğrultusunda şekillendiği çok açık. Özellikle yaz aylarında büyük kâr elde eden turizm işletmeleri, iş gücünü maksimum verimle kullanmak amacıyla dinlenme hakkını törpülemeyi amaçlıyor. Kamu hizmeti sunmayan bu özel işletmelerin kâr odaklı yaklaşımına kamu otoritesinin bu denli kolay teslim olması da dikkat çekici. Bu tutumla birlikte çalışma yaşamına dair sosyal devlet ilkesinin zayıfladığına işaret ediyor. İşçinin tatil hakkının sınırlandırılması, yalnızca işverenlerin daha az işçiyle daha fazla hizmet sunmasını sağlayacak. İstihdamın niteliğini değil niceliğini hedefleyen bir uygulamaya dönüşecek. Bu tercihin bedelini ise yoğun tempoda çalışan, mevsimsel baskılara maruz kalan turizm emekçileri ödeyecek”.

Kadınları kıskaca alan bir sistem
Sektörde çalışan kadınlar daha fazla etkilenecek. Merak ettiğimiz şu noktayı da sorguluyoruz. Eminim ki zamanının büyük bölümünü otel hizmetinde harcayan kadın işçiler için gelinen nokta hiç iyi değil. Onları kıskaca alan bir sistem Ayşegül’ün yanıtı oldukça önem taşıyor; “Kadın turizm emekçileri bu düzenlemeden doğrudan ve dolaylı olarak daha fazla etkilenecek. Türkiye’de hâlâ ev içi yükümlülüklerin büyük oranda kadınların üzerinde olduğu bir sosyal yapı mevcut. Çocuk bakımı, yemek, temizlik gibi işler kadınların üzerine bırakılmış durumda. Zaten eşitsiz iş paylaşımı nedeniyle ev içi sorumlulukların büyük kısmını taşıyan kadınlar, iş yerinde 10 gün kesintisiz çalıştırıldığında özel yaşam alanları daha da daralacak; dinlenme ve sosyalleşme hakları fiilen engellenmiş olacak. Söz ettiğimiz ‘Çift vardiya’ kavramı, ev-içi emeğin görünmezliğini ve kadının sürekli çalışma hâlini çarpıcı biçimde ifade ediyordu. Ancak şimdi, kesintisiz 10 gün mesaiyle birlikte evdeki yükümlülüklerin de devam etmesi, bu tanımı neredeyse hafif bırakıyor”.
Toplumsal cinsiyet eşitliği açısından geriye gidiş
Bu yeni iş sistemiyle emek yoğunluğunun tükenmişliğe yol açacağını özellikle belirtiyor Ayşegül Korkutan. Bunun tarifi, “Sonsuz Vardiya Döngüsü” olmalı ona göre. Ve şunları da ekliyor; “Dinlenme günü dahi netleştirilmemiş, evdeki iş yükü hiç bitmeyen, mesai kavramının silikleştiği bir yaşam biçimini ancak böyle ifade edebiliriz. Kadının gündelik yaşantısında vardiya kavramı artık zamansızlaşmıştır”. Sonuç olarak bu durumun, sadece bir çalışma süresi düzenlemesi değil, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından da önemli bir geriye gidiş olduğuna vurgu yapıyor sendikacı. Yaşam kalitelerinin bu düzenlemeyle ciddi biçimde zarar göreceğine değiniyor. Aynı zamanda kadının çalışma hayatında kalıcılığın zorlaşacağını düşünüyor.
Hangi vicdana sığar!
Dev Turizm-İş Sendikası olarak işçilerden gelen tepkilere nasıl yanıt verecekler; “Tepkileri detaylı bir şekilde topluyoruz. Üyelerimiz arasında bu düzenlemeye yönelik tepki oldukça yoğun ve haklı gerekçelere dayanıyor. Çalışanların zaten zor koşullar altında yürüttüğü işlerini daha da ağırlaştıracak bir değişim bu. ’10 gün boyunca dinlenmeden çalışmak nasıl mümkün olacak?’, ’10 gün izinsiz çalışmak, hangi vicdana sığar?’ gibi birçok soru yöneltiyorlar. Ayrıca tatil gününün hangi gün kullandırılacağına dair belirsizlik de var. İşverenin keyfi uygulamalarına açık kapı bırakıyor. Bu da işçinin hakkının ihlal edilmesi riskini artırıyor.”
İptal edilmeli
Örgüt olarak çözüm çerçevesinde nasıl tutum alacakları çerçevesinde şunları paylaşıyor sendikacı; “Bağlı bulunduğumuz konfederasyon DİSK ile birlikte hem Anayasa Mahkemesi’ne başvuru süreci yürütüyoruz hem de bağlı olduğumuz uluslararası sözleşmeler ve normlar temelinde uluslararası hukuk yollarını araştırıyoruz. Hukuk Komisyonumuz bu konuda yoğun bir çalışma içerisinde. Ayrıca bu saldırı yalnızca hukukla değil, sokakta, işyerlerinde, fiili ve meşru mücadeleyle püskürtülebilir. Bu nedenle hukuki sürecin yanında güçlü ve kararlı bir eylem programı da hayata geçirme çabası içerisindeyiz. Emekten yana olan tüm güçlerin; sendikaların, emek kamuoyunun ve toplumsal muhalefetin bu saldırıya karşı ortak bir tutum alması, birlikte hareket etmesi son derece önemli. Anayasa’nın ilgili maddeleri çerçevesinde iptal başvurusu hazırlığımız devam ediyor. Medya ve sosyal platformlar üzerinden işçilerin haklarını duyuruyoruz buna devam edeceğiz. Üyelerimizle birebir temas kurarak yaşanan sıkıntıları raporlaştırıyoruz. Ve taleplerimizi doğrudan yasama süreçlerine taşıyacağız. Bu düzenleme yeni bir düzenleme ile yahut iptal ile son bulana kadar tüm meşru hak arama yollarını kullanmaya devam edeceğiz. Turizm işçisinin emeği kıymetli. Bu değerin onurlu çalışma koşullarıyla korunması için her şeyi yapacağız”.

“Bizim için büyük bir darbe”
Otel işçileri ile de görüşüyoruz. Tuğba Müjde Koçak Antalya’da bir otel çalışanı: Dinliyoruz Tuğba’yı; “Bizlerin en temel haklarını gasp ediyorlar. Zaten güvencesiz koşullarda çalışıyoruz. Bu uygulama birçok zorluk daha çıkaracak önümüze. Zaten yaz sezonunda izinlerimiz sık sık iptal ediliyordu. Daha fazla çalışıyor ama mesai ücretlerini alamıyorduk. Haftalık 45 saatin üzerinde bir çalışma sistemi bizim için büyük bir darbe. Turizm sektöründe kadınların iş yükü zaten bir hayli fazlayken, tatil günlerinin ellerinden alınması fiziki olarak işçiye çok olumsuzluk yaşatacak. Beden yorgunluğunu gidermek için çok önem taşıyan tatilin 10 günde bir yapılacak olması kadınları psikolojik, ruhsal birçok çöküntüye uğratacaktır. Ben kendim de bir anne olarak bir kadın olarak bu durumu asla kabul etmiyorum, kabul etmeyeceğim. Bütün emekçiler gibi ben de iptal edilmesi için elimden ne geliyorsa yapacağım”.
“Zaten şartlarımız ağır”
Mesai ücreti olmadan ilerleyen bir sisteme herkes gibi oda tepkili. “Zaten çok ağır olan şartlarda çalışırken, tatil gününün 10 günde bir olacak şekilde uyarlanmasını asla kabul etmiyoruz” diyor. Tatil hakkının engellenmesinin patronların işine yarayacağını düşünüyor Tuğba ve şunları da paylaşıyor; “Bu durumda yine sömürülen, ezilen taraf yine biz olacağız. Bu insanlık dışı bir şey. İnsani bir hak olan izin günümüzün bu şekilde elimizden alınmaya kalkılmasına hepimiz çok tepkiliyiz. Zaten sekiz saatin üzerinde mesai vermeden 10-12 saat çalıştırıyorlar. Bu iş yükünün günlük olarak uzatılması çok yıpratıcı olur. Turizm sektöründe insan yetersizliği var. Bu, sektöre de darbe vurmaktan başka bir şey değil. Uygulanacak baskı her ne olursa olsun hakkımızı arayacağız. Tatil hakkımızın elimizden alınmasına izin vermeyeceğiz. Bunun için gereken neyse o olacak. Toplanacağız, birleşeceğiz ve tepkimizi göstereceğiz”.

“Her yere süratle yetişmeniz istenir”
İlayda’nın da bastıramadığı duyguları var. Tepkileri de hayli sert; “Ben altı yıldır otellerde çalışıyorum. Bu işkolunca günlük emek diğer yerlere benzemez. Her yere süratle yetişmeniz istenir. Çok fazla süre harcıyoruz ve bu da daha fazla işe yol açıyor. Ancak çalışma koşullarında pek bir değişiklik olmuyor maalesef. Otellerdeki insanların iyi koşullarda çalışması onun en doğal hakkı. Turizm bizler için bir gelir kaynağı ama bütün hayatımızı istiyorlar. Bu yeni düzenleme ile artık asla kendimize zaman ayıramayacağız. Otel sahibi bütün hayatınızı işyerine adamanızı istemekte. Çilesini çekeceksen çalış yoksa bu sektörden uzaklaş demekte. Psikolojimizi de altüst ediyorlar. Aynı zamanda bir hukuksuzlukla da karşı karşıyayız. Gitgide bütün haklarımız yok oluyor. Galiba işverenler ‘Kıtlık bilinci’ ile bizi terbiye etmek istemekteler. Dinlenmeyeceksin, ekstra maaş sormayacaksın. Otele misafir gelince elinde ne iş varsa bırakıp hemen ona kahve pişirmeye koşacaksın. Oysa senin işin o değil. Seninle imzaladıkları sözleşmede dahi yer alıyor ama kim dinler ki sözleşme şartlarını? İnsan 10 günde bir tatil yaparsa bu tükenmişlik sendromuma uğrar.”










