Skip to main contentSkip to footer

Üç çocuk doğur iş senin olsun

“Üç çocuk doğurana memur olabilme” olanağını dile getirenlere, kamu çalışanı kadınlar oldukça tepkili. Yapı Yol-Sen’den Havva’nın yorumuna kulak veriyoruz; “Doğurduğu için kadına verileceği söylenen o ‘ayrıcalıklar’a dikkatli yaklaşmak gerekiyor. Bedeni ve yaşamı tahakküm altına alma çabaları bütün bunlar. Kadını tamamen eve hapsetme niyetiyle ‘kutsal aile’ yapılanması adına atılan bir adımdan başka bir şey değil”.

Güncel

Son günlerin sıkça tekrarlanan ‘en az 3 çocuk’ tavsiyesi artık gündemi iyice kaplayıp, yoksulluğu, zamları konuşmayı hayli geri plana attı. Yaşlanan nüfusa atıfta bulunarak, çiftlerin daha fazla çocuk sahibi olmasını savunanların bu yaptığı, kadınların bedenlerini araçsallaştırmaktan başka bir şey değildi. Aile Bakanlığı, çok doğumu teşvik amacıyla bu çerçevede bir “destek paketi” de sundu. Birinci çocuk için tek seferlik 5.000 TL verileceğini duyurdu. İkinci çocuk için ise 5 yaşını tamamlayana kadar aylık 1.500 TL bir ödeme yapılacağını açıkladılar. Üçüncü ve üzeri çocuklar içinse kesenin ağzını açmışlardı; 5.000 TL “doğum yardımı” yapacaklardı ve üçüncü çocuk 5 yaşına gelene kadar bu destek sürecekti! Fazla doğuranlara “bebek ikramiyesi” ne derece etkili olacak henüz bilinmiyor. Fakat bazı özel araştırmalar gösteriyor ki, geleceğe dair umudunu yitiren kadınlar, çocuk konusuna oldukça temkinli yaklaşıyor. “Bu ekonomik koşullarda çocuk yetiştirilmez” yargısı gittikçe güçleniyor. Dolayısıyla bu bakış açısı doğum sayısını da etkileyebiliyor. Öncelikle “doğurana ödül” olarak memurluk kapısını açmak belki de dünyada ilk garip teklifti! Daha çok kamu çalışanlarının gündemini kaplamıştı ama hemen herkes dikkat kesilmişti. Bu konuyu KESK’ten bazı sendikacılarla konuştuk.

Gülseren Güngördü

“Daha çok çocuk değil daha çok ücretsiz kreş”

Haber-Sen Genel Kadın sekreteri Gülseren Güngördü, annelere desteklerin, sadece “doğum izninin arttırılması” ile sınırlı kalınmaması gerektiğine işaret ediyor. “Birden fazla çocuk sahibi olmak isteyen ebeveynler için kademeli destek yerine, tüm kamu kurumlarında çocuklarını bırakabilecekleri ulaşılabilir, sağlıklı, anadilinde, ücretsiz hizmet veren kreşlerin açılması gerekiyor. Bizim taleplerimiz ebeveynler üzerinden. Çünkü çocuk sorumluluğunun sadece kadına yüklenmesini doğru bulmuyoruz. Ama AKP iktidarının bu önerisi kadın odaklı olup, asıl amaç toplumsal cinsiyet rollerini daha da perçinlemeyi hedefleyen bir politika”.

Esasında kadınlar için bir hakaret içeriyor”

İyi Parti’nin “Doğur, iş senin” teklifinin esasında kadınlar için bir hakaret içerdiğini de vurguluyor ve şu düşüncelerini paylaşıyor Sendikacı Güngördü; “Asla kabul edilemez. Türkiye’de toplam kadın istihdamı Avrupa ülkeleri ortalamasının çok gerisinde. Bunun arttırılması için gerçekçi politikaların hayata geçirilmesi önemli. Çözüm olarak eğitimde fırsat eşitliğinin oluşturulması, kamu alımlarında mülakatın ve güvenlik soruşturmalarının kaldırılması gerekiyor. Kamuda personel alımlarında kadın kotası oluşturulmalı. Toplumsal cinsiyet rollerini ortadan kaldırmaya yönelik toplumsal farkındalık yaratan politikalar geliştirilmeli. Ev içindeki görünmez emeğin paylaşılmasını sağlayan uygulamalar hayata geçirilmeli. Kadınların kamu kurumlarındaki istihdam oranı bu şekilde ciddi olarak artmış olacak zaten”.

“Kaç çocuk doğuracağına kendi karar verir”

Haber-Sen Kadın Sekreteri söz konusu teklifin doğum yapanlara “bir ödülmüş gibi” gösterildiğine de dikkat çekiyor; “Bu teklif, diğer yandan aslında kadına şunu da demek istiyor; ‘Sen yetersizsin. Okuyarak, bilgi beceri sahibi olarak bir kamu kurumuna girme gibi bir yeteneğin yok. Ama biz sana bir lütufta bulunuyoruz. Zaten asıl var olma amacın ve tek yeteneğin doğurmak, çocuk bakmak! Bundan dolayı sen doğur biz de sana bunun karşılığı olarak hayat sigortan olabilecek işi verelim!’. Kamu kurumlarında hizmet üreten veya sınavlara hazırlanan birçok kadın var. Bilgi beceri, eğitim ve yetkinlik isteyen bir görevi 3 çocuk doğuran her kadın yapabilecek mi? Bu ne kadar gerçekçi? Diyelim ki onlara kamu kurumlarında istihdam alanı sağlandı. Toplumdaki cinsiyet rolleri değişmeden bu kadınlar kamu hizmetini 3 çocuğun bakımı ve ev içi görünmez emeğiyle birlikte gerçekten nitelikli bir kamu hizmeti sunabilecek mi? Bunun bir gerçekliği var mı? Kaç çocuk doğuracağı insanın kendi karar vereceği bir olaydır. Kadın bedeni üzerine tahakküm kurmaya yönelik bu teklif asla kabul edilemez”.

Serap Baysal

Doğurarak değil, üreterek….

Tarım Orkam-Sen’e de bu konuya dair sorular yöneltiyoruz. Dünyaya çocuk getirene adeta bir “Annelik Madalyası” verme teşebbüsü hakkında ne düşünüyorlar? Yanıt, sendikanın Genel Başkanı Serap Baysal’dan geliyor. Bu teklifin hem kadın emeğine hem de kadın kimliğine yönelik derin bir aşağılama barındırdığına dikkat çekiyor Tarım Orkam-Sen Genel Başkanı. “Kadını birey olarak değil, yalnızca bir ‘doğurganlık aracı’ olarak gören bir zihniyet, aslında kadınların emek gücünü değersizleştiriyor ve onları ‘ödüllendirme’ bahanesiyle yeniden aile kurumuna mahkûm ediyor. Emek piyasasında kadınların varlığı, sınavla ya da çocuk sayısıyla değil, eşit yurttaşlık temelinde sağlanmalı. Sınavsız memuriyet vaadi, kadınlar arasında eşitsizlik yaratır. Bu politikalar, dayanışmayı zayıflatmayı, kadın emeğini bölmeyi amaçlamaktadır. Bizler, doğurarak değil, üreterek ve mücadele ederek bu toplumda yer alıyoruz”.

Doğurmak bir “vatani görev” mi!

Öte yandan sezeryana karşı çıkarak “Vajinal doğum teşviki” adı altında yapılan öneri de tarım ve orman işkollarında örgütlü sendikayı kızdırıyor. Baysal şunların da altını çiziyor; “Kadının bedenine dair karar verme hakkını elinden almayı hedefliyorlar. Hangi tür doğumun ‘makbul’ olduğuna devlet karar veremez. Bu yalnızca kadının ve doktorunun vereceği tıbbi bir karardır. Kadınlar makine değil. Doğum ise devletin üretim planlamasına göre kurgulanacak bir süreç olamaz. Bu tür müdahaleler, kadınların bedenleri üzerindeki denetimi artırır. Sağlık hizmetlerini politikleştirir ve doğumun bir ‘vatani görev’ gibi sunulmasına zemin hazırlar”.

Kadını ailenin içine sıkıştırmak

Peki, iktidar “Aile Yılı” adı altında ne yapmaya çalışıyor? Tarım Orkam-Sen yöneticisi Serap, yaşanan yoksulluğu, “geleneksel aile” ile bastırma çabası olarak görüyor bu durumu. Diğer anlamda bir perdeleme. Dinliyoruz; “İktidarın ‘Aile Yılı’ uygulamaları, toplumu muhafazakâr değerler etrafında yeniden dizayn etme çabasının bir parçası. Burada hedeflenen, kadını ailenin içine sıkıştırmak, onu kamusal alanın dışına itmek ve neoliberal politikaların ortaya çıkardığı yoksulluğu “geleneksel aile” ile bastırmak. Oysa toplumun geleceği sadece sayılarla, doğum oranlarıyla değil özgürlük, eşitlik ve toplumsal adaletle şekillenir. Bir toplumun gelişmişliği, kadınların hayatın her alanında eşit biçimde yer alabilmesiyle ölçülür. ‘Aile’ adı altında yürütülen bu politikalar, kadın emeğinin sömürüsünü meşrulaştırıyor. Sosyal devletin sorumluluklarını kadınların omuzuna yüklüyor. Ve halkın temel haklarına saldırı niteliği de taşıyor”.

Havva Avcı

Kutsal aile” yapılanması

Yapı Yol-Sen Mersin Şubesi’nden Havva Avcı’nın da, “gerici feodal yaşamın yeniden inşası”na dair görüşü dikkat çekiyor. Havva şu paylaşımı yapıyor; “Üç çocuk meselesi, uzatılan doğum izinleri aslında kadın bedeni ve yaşamı üstündeki tahakkümün artırılmasını da getiriyor. Kadının çalışma yaşamından çekilmesi söz konusu. Kamusal alandan koparılıp özel yaşama hapsedileceğini düşünüyorum. Bunun yerine çalışan ebeveynler için kurum kreşleri artırılmalı”. Bu fikre sahip Havva, İyi Parti’nin, “3 çocuk doğuran kadınların kamu işyerlerine sınavsız girmesi” teklifine de sözü getiriyor; “Fazla doğurana memurluk önerisi aslında liyakat sisteminin tamamen ortadan kalkması ve torpil sisteminin yasallaşması anlamına geliyor. Bu önerinin içinde gizli bir kadınları karşı karşıya getirme gibi bir düşünce de hissediliyor. Eğitim almış ve laiklik sistemini benimsemiş kadının olanakları, yaşamı tahakküm altına alınan kadına verilecek. Bu ‘ayrıcalıklar’a dikkatli yaklaşmak gerekiyor. Gerici feodal yaşamın inşası için kadınları tamamen eve hapsetme bu. ‘Kutsal aile’ yapılanması için atılan bir adım. Çocuk yaşta evliliklerin, ucuz iş gücünün ve güvencesiz çalışmanın da zemini aynı zamanda”.

“Doğacak çocukların geleceği?”

Yapı Yol-Sen’den İlksen’in dile getirdikleri de çok önemli. Diyor ki; “Muhafazakâr kafanın oyunlarından biri yine. Esnek çalışmayı da kadınlara bir lütufmuş gibi sunmuşlardı ya. Doğum izni önemli, evet. Ama anneye kademeli destek söylemi, bakım yükünü yine annenin üzerine yıkacak bir uygulama olacak gibi duruyor. Sınavsız memur olma teklifinin ise hiç bir yerinden tutamadım ben. Bu sistemle işe giren kadınlar için hemcinsleriyle ve erkeklerle yeni bir çatışma alanı yaratmaktan öteye gitmeyecek bir öneri… Vajinal doğumla ilgili de ‘kadın bedeni üzerinde kendisi dışında hiç kimsenin söz hakkı olamaz’ söylemimizde ısrarcıyız. Tüm bunlar kadını bir kalıba(makbul kadın) sokma çabasının ürünü. Doğum oranını artırmak için yine kadınlar üzerine kurgu oluşturuluyor. Ama doğacak çocukların geleceğinin nasıl şekilleneceğinden, eğitimden, ekonomiden istihdamdan bahseden yok”.

“Makbul kadın” kalıbına sokmak

Yapı Yol-Sen’deki kadınlar bu konuya yönelik hayli ilgili. Nedenini sorduğumda, bu işkolunda erkek egemenliğinin dozunun oldukça yüksek olduğu noktasında bir açıklama geliyor. Sendika’nın Kadın Meclisi, dikte ettirilen bir kaç başlık sıralıyor önce; “Evlenin… Evden esnek çalışın… Doğurun… Normal doğurun… En az 3 kez doğurun, sizi memur yapalım…”” Bu kavramların arkasındakiler ise gerçekler. Yapı Yol-Sen Kadın Meclisi, bu gizleneni paylaşıyor; “Kadını sosyal hayattan koparmak, eve kapatmak, bakım emeğini yüklemek, ‘makbul kadın’ kalıbına sokarak yok saymak bütün bunlar. Önce yaşatsınlar bizi! Kadın cinayetlerine son versinler. Tacizi, tecavüzü önlesinler. Yaşam hakkı esas olan”.

“Devlet memurluğu” vaadi

Şu çok net ki, toplumu günümüzden daha katı bir ataerkil geçmişe döndürmeye çalışan bir iktidar, kadını “doğum makinesi” olarak görüyor. Ne var ki, çocuksuz olmaya karar veren milyonlarca genç kadının varlığı da ortada. Buna karşı çıkanların çocuk sayısı ise 1 ya da 2 ile sınırlı. Benzer şekilde, dünyadaki doğurganlık oranları da düşüşte. Sağ ve muhafazakar zihniyetin bebek tutkusunu anlamak zor! Bunu pekiştirmek için, “devlet memurluğu” vaadini de “ödül” olarak açıklayan siyasi partinin teklifi karşısında da şaşkınız. Kadınların özgür üreme tercihlerini sınırlandırmak, geleneksel aileyi alabildiğine teşvik etmek sağın varlık nedeni, bunu anlıyoruz. Fakat modern çağda hayatın geriye doğru akması da pek mümkün görünmüyor..

Neden çocuk doğurmaya bu kadar ihtiyatlı yaklaşıyorlar sorusu doğal ama asıl yanıt aranması gereken, bunca kadının bu dünyaya çocuk getirmekten neden çekindiği? Haklı olup olmadıkları artık size kalmış…

Ana fotoğraf: Ekol TV

Yazarın Diğer Yazıları

İlginizi Çekebilir

Son Yazılar