Skip to main contentSkip to footer

“Akıllı” bir feministin 1 Mayıs hali

Yıllar sonra bu 1 Mayıs’ta Kadıköy örgütleyicilerinin basın bildirisi kadın taleplerini de içeriyordu. DİSK’in kadın üyeleri etrafında toplayan devasa bir mor bayrağı vardı. Haydarpaşa kulelerinde yankılanan “Görünmeyen emek sesini yükselt” sloganı…  Ve yağmur altında gönüllü, gönülsüz feminist karşılaşmalar… Kadıköy’den son derece öznel izlenimler….

Editörden

Aile korteji olarak her 1 Mayıs’ta olduğu gibi ele ele evden çıktık, birimizin elinde Filistin bayrağı vardı.  Kapıdan çıkar çıkarmaz sallamaya başladı. Numune Hastanesi- Haydarpaşa kavşağında indik araçtan, Lastik-İş üyesi işçiler de otobüslerinden inmiş ellerinde sendika bayrakları, sırtlarında sendika önlükleri kortej oluşturmaya çalışıyorlar, bir yandan da gelen gideni seyrediyorlardı. Lastik- İş ciddi bir erkek nüfus barındırıyor. Numune’nin önünde aile korteji dağıldı. Kimi baroyla yürüyecekti, kimi arkadaşlarıyla, kimi de arkadaşlarının bulunduğu partiyle, benim yerim ise belliydi; Yumruklu mor bayrağın dalgalandığı o malum kortej.

Bu hep böyleydi Çağlayanda da, Taksim’e gaz yiye yiye çıktığımız 1 Mayıs’ta da, Kadıköylü 1 Mayıslarda da… Değişen yaşlı kadınların sayısıydı, giderek sayımız azalırken, Bolşevik Partisi üyesi kararlığında olan birkaç kadın hâlâ “inadım inat” diye devam ediyordu.  Fazla yürümeden buldum bizimkileri. Pankartlar açılmış, görevliler gelmiş, genç kadınlar ellerindeki bayrakları gelenlere veriyorlardı. 10.30 için sözleşmiştik, ben oraya vardığımda 10.40’dı.

Henüz iki sıra olabilecek durumdaydık ama bu normaldi, bizim kortej yavaş yavaş dolardı hep. Bizden proletarya disiplini beklenilemezdi. Çoğu arkadaşımız yoldan katılır çoğala çoğala giderdik.  Ayrıca yine kervan ilerlerken sendika meslek odalarından veya siyasi partilerden feministler durağan kortejlerden usanıp, neşeli feminist kalabalığa yani özlerine dönüş yaparlardı.  Selamlaşmalar nasılsınlar, ehh iyiyimler…Birkaç gündür ya da aylardır görüşmeyen, kadınların karşılaşma, kucaklaşma anları kayda değerdir, bizim cenahta…Filiz’in beyaz saçlarını görüyordum ara ara ama moralimi asıl düzelten Şükran’nın arkadan sarılması oldu. Yürü bre hemşirem yürü bre 1 Mayıs kader arkadaşım kim tutar bizi…    

Sizden devrimci olmasın ama…

Kadıköy’e kimimiz tereddütlü, kimimiz isteksiz, kimimiz de tartışmalardan artık bıktığı için gelmişti. Yoksa sizden daha devrimci olmayalım ama bizim de kalbimiz Taksim’ de atardı. Her durumda bir arada olmak her zaman için bize iyi geliyor, umudumuzu artırıyordu. Salt varlığı ile iktidarları devirebileceğini inanan erkekler gurubu değildik ne de olsa.  Evet, daha minik ve günü birlik devrimlerle yetinen neşeli ve temelde mor ağırlıklı olsa da rengarenk bir kalabalıktık. 

Türk-İş’e bağlı sendikalar ve işçiler Kartal’daydı bu yıl.  Dolaşıp dolaşıp kendilerini demokrasi güçlerinden emek ve meslek örgütlerinden ayıracak bir alan bulmuştu, Türk- İş yönetimi.

TİP tartışmasız alanın en kalabalık, genç ve “disiplinli” grubuydu. Bunun nedenini, niçinini memleketin “sosyalistleri” ne bırakıyoruz. Tahlillerini esirgemezlerse biz de bir şeyler öğreniriz, feministler olarak. DEM parti grubu daha dar ve ama daha renkliydi. KESK’in kitlesi giderek azalıyor mu yoksa bana mı öyle geldi bilemeyeceğim… Kadın taleplerini yansıttıkları mor flamalar yine de belirgindi.

Bu sene sendikalı kadınlar açısından sürpriz, DİSK Kadın Komisyonu’ndan geldi.  Konfederasyon içerisinde “biz bu işi sizden daha iyi biliriz” şeklinde erkeklerden ödünç alınan söylemlerle hareket eden, kimi sendikaların kadınlarının uzak kaldığı devasa mor bayrak çevresinde toplanan mor önlüklü kadınlar görsel olarak göz dolduruyordu.

DİSK’li kadınların, daha doğrusu bağlı sendikalarda kadın politikası yürüttüğünü sanan kadınların büyük problemi erkekler arası sendikal rekabeti toplumsal cinsiyet temelli çalışmalara aktarmaları. Arzu Başkan kuşkuya düşmesin ama bu iç meselenin birileri tarafından dışarıya aktarılması değil, doğrudan doğruya dışarıdan da ciddi bir biçimde gözlemlenen bir durum. Sendikalı olmasak da salak değiliz…

Mor bayraklı ayrı kadın korteji

1 Mayıs kortejinde kadınların mor bayrak ve önlüklerle ayrı olarak yürümeleri görsel güzelliğin yanı sıra politik olarak da ciddi bir anlam ifade ediyor. Evet teorik olarak işçi sınıfının önemli bir bölümünü de kadınlar ve LGBTİ+’lar oluşturuyor. 1 Mayıs’ta erkek çıkarları üzerinden tanımlanan sınıfın genel talepleri onların ihtiyaçlarını içermiyor. Onların çıkarları sınıfın genel çıkarlarından farklı ve sendikaların bu çıkar ve ihtiyaçlar üzerinden cinsiyet ve toplumsal cinsiyet temelli ortak bir politika oluşturmaları gerekiyor, nokta…

Bu anlam bayrağın üzerindeki apolitik sloganla ile uyuşmuyor arkadaşlar, yani dost acı söyler. Madem çıkarlarımız ayrı sloganlarımızla da hayat bulan siyasi taleplerimizin ayrı olmalıdır. Bunların özgün bir dille açık ve net ifade edilmesi ve politik olması gerekiyor.

Bizde her şey ajitasyona kilitleniyor fakat temelde 1 Mayıs’ta adet, bir yıl içinde sendikaların izleyeceği temel politikalarını kamuoyuna duyurmak, bunları yerine getirmek için kullanılacak yöntem ve araçları bir nebze de olsa göstermektir. Bu politikalara kadın politikası da dahildir. Mesela “Eşdeğerde işe eşit ücret, toplumsal cinsiyet temelli ücret değerlendirme sistemleri ve ücret şeffaflığı istiyoruz” gibi somut ve ne istediğini bilen sloganlar 1 Mayıs’ta sendikalı kadınların çıkar farklılığının altını çizdiği gibi sendikaların toplumsal cinsiyet temelli politikalarına verdikleri- tabii veriyorlarsa- önemi bu işin ciddiyetini kavrama düzeyini de gösterir.   

Bu yıl kadınlar açısından olumlu anlamda bir farklılık ta Kadıköy’ü örgütleyen sendika ve meslek odalarının 1 Mayıs bildirisindeydi. Kim kaleme aldıysa eline koluna sağlık. Eşitlikçi feminist literatür ilk defa yerli yerinde kullanılarak kadın talepleri sıralanmıştı. Yalnızca eşdeğer işe eşit ücret değil de “eşdeğerde işe eşit ücret” kullanılsa iyi olurdu.  Ama “o kadar kusur, kadı kızında da bulunur, der bu gibi durumlarda Arnavut kızı annem Raziş… 

Evet, Kadıköy’deki mitinge damgasını vuran olaylardan biri de yüce doğadan geldi. Haydarpaşa’dan Kadıköy’e uzanan o kadar da uzun olmayan o yolda hepimiz sırıl sıklam ıslandık. Televizyonlarda “Yağmura rağmen kalabalık dağılmadı” diyorlar ya çok doğru değil bu tespit, zira biz feministler olarak alana girerken bazı sendikalı arkadaşlarımız, bayraklarını dürüp alandan çıkıyorlardı. Bu satırların yazarı da “yağmura rağmen dağılmayanlar arasında” değildi itiraf etmek gerekirse… Kortejden çıkıp ucuz bir giysi dükkanından bir kazak, eşofman ve işportadan da bir yağmurluk edinip, kendimi kurutmaya çalışma gayretim aile korteji elemanları tarafından taktirle karşılandı.  Evde bu 1 Mayıs’ta olay bendim… “…Ama Necla’nın bunları akıl etmesi….” diye hâlâ hayret ve taktirleri üzerimde topluyorum…Ya ben ne kadar akıllıymışım meğer…                                 

Yazarın Diğer Yazıları

İlginizi Çekebilir

Son Yazılar