Asırlık zeytin ağaçları kökünden söküldü, bazı meyve bahçeleri dümdüz edildi. TOKİ evlerinin tarım ve zeytinlik arazileri üzerine inşa edilmesi kadınların yıllardır harcadığı emeği yerle bir etti. “İnsanları üretimden koparmaya çalışmak için sanki bütün bu yapılanlar” diyor Delal. Haklı da. Çünkü zeytini İtalya’dan, inşaat demirini benden alacaksın, diye emrediyor küresel kapitalistler…

Yaklaşık 30 gündür Hatay Samandağ’da günlük rutini aşan olaylar yaşanıyor. Bazı köyler ve mahalleler diken üstünde. Mağaracık Köyü’ndeki ekili arazilere buldozerler girdi. Özellikle kadın emeğiyle oluşan onlarca zeytin ve meyve ağacı dev paletlerin altında yok oldu. Aslında yöre halkı topraklarına yönelik saldırının haberini daha önce almıştı ve beş aydır nöbet tutuyordu. TOKİ evleri yapmak üzere harekete geçen inşaat ekipleri acımasız ve amansız bir yıkım kampanyasına girişti. Ağaçlar kökünden söküldü bazı meyve bahçeleri dümdüz edildi. TOKİ evlerini tarım ve zeytinlik arazileri üzerine inşa etmeyi planlamaları şaşırtıcıydı. Çünkü çevrede onlarca boş hazine arazisi vardı.
Bu hareketle binlerce zeytin ve meyve ağacının sökülmesi hesaplanmıştı. TOKİ görevlilerinin elinde Samandağ’ın dört ayrı mahallesinde köylülerin canı gibi baktığı ekili arsalara ait planlar vardı. Bu insanların ağaçları sökülüp, meyve bahçeleri yok edilerek, daha fazla inşaatlar için alanlar açılacaktı! Bütün gün tarlada çalışan, meyve ve zeytinlerini hasat eden kadınlar, bu saldırı karşısında şoka girdi. Olay günü kendilerini dozerlerin önüne attılar.
“Açtığınız dava geçersiz!”
Gün geçmiyor ki, Mağaracık ve çevre köylerde bir olay olmasın. Geçtiğimiz günlerde de, sabahın erken saatlerine halk yine köylü kadınların çığlığıyla uyandı… Jandarma eşliğinde gelen TOKİ ekipleri yine ağaçları hedef aldı. İnsanlar bu kez de sessiz kalmadı. Başta kadınlar, ağaçlarını, günlük gıdalarının ekili olduğu bahçelerini, korumak için bütün enerjileriyle karşı çıktılar. “Biz bu yıkımlara karşı dava açtık, mahkeme sonucu beklenmeli” dediler. Aldıkları yanıt manidardı; “Bölgede acele kamulaştırma var. O mahkememiz geçersiz, burası istinafa kapalı!”. Bütün bunların ne anlama geldiğine dair bir fikir edinmek için Samandağ’dan kadınlarla konuştuk.

Herkesi tartakladılar
Mağaracık köyünde yaşayan Delal, 50 ile 350 yıllık zeytin ağaçlarının kesimine karşı öfke dolu. Kesimlere izin vermemek için harekete geçtiklerini söylüyordu. Adeta köylü için bir çevre felaketiydi bu. Arazilere buldozerlerle girilmesi tarımı ciddi şekilde etkilemiş. “Bu insanlar halkın emeğine saygı göstermiyor. Bizim tek geçim kaynağımızı yok ediyorlar” diyor ve ekliyor; “Çoğu asırlık çok sayıda zeytin ağacımız mahvoldu. Portakal ağaçlarımız yerle bir oldu”. Oysa yok ettikleri zeytin ağaçlarının bir kısmı “kültürel miras” olarak koruma altına alınmıştı. “Acele kamulaştırma” adıyla halkın tapulu arazilerine girenler böyle tepkiyle karşılaşacaklarını hesaplamamışlardı. Köylü kadınlar dev kepçelerin önüne yattı, Jandarma müdahale etti. Samandağ’a bağlı Mağaracık köyünde iş makinalarını engellemek isteyen herkes tartaklandı, yerlerde sürüklendi.
“12 yaşından beri tarlada çalışıyorum!”
37 yaşındaki Delal Soy, Samandağ’da bazı köy ve mahalleleri kapsayan “acele kamulaştırma”ya herkesin karşı çıktığını anlatıyor. Şöyle diyor genç kadın: “Burası tarım bölgesi, yıllardır ekip biçiyoruz. Yıllardır kendi yağımızla kavruluyoruz. Bir gün öğrendik ki, tarlamızı kamulaştırma yeri olarak ilan etmişler. Sonra dava ettik bize yapılanları. Bize gösterilmeden imar planları hazırlamışlar”. Eşiyle narenciye ağaçlarının içinde küçük derme çatma bir ev yapmışlar depremdan sonra. “İlkokulu bitirir bitirmez, 12 yaşından beri tarlalarda çalışan biriyim. Devlet burası ‘inşaat alanı’ dedi bize. Tarım bölgesinde inşaat alanının ne işi var?” diyor Delal.
“Bir araya gelmek zorundayız”
Bir “Mahalle Meclisi” oluşturmuşlar, anlatıyor; “Mahallenin sorunlarını konuşuyoruz. Topraklarımız için bir araya gelmek zorundayız. Zaten aylardır dört mahallenin insanı öfkeli. Mağaracık, Kurtderesi, Vakıfköy ve Hıdırbey. Yaşadıklarını paylaşmayı sürdürüyor Delal; “O bahçelerde o ağaçları büyütmek için neler çektik. Yılan korkusu, güneş çarpması demedik hep fidanlarımızla, ektiğimiz sebzelerle uğraştık. Şu an içim kan ağlıyor. Bizler evleri depremden zarar gören köylüleriz. Depremden sonra herkes tarlasına derme çatma da olsa ev yapmıştı. Oralarda depremin şokunu ve korkusunu atmıştık üzerimizden. Bu ağaçlar çocuklarımızın geleceğiydi. 23 yıldır buradayız. Ama artık her şey değişti. Baktık ki ne hak ne de adalet var.”

İnsanlar ikinci depremle karşılaştı
Mahallede 150 dolayında tapulu araziye el konuldu. İnşaat şirketlerine ihaleler dağıtan TOKİ, köylüye haber vermedi. Kendileri e-devlet üzerinden tapularının iptal edildiğini öğrenmişler. Depremin üzerinden tam iki yıl geçti. Depremi yaşayan, evleri yıkılan Samandağ insanı ikinci bir “depremle” karşılaştı. Arazileri başlarına yıkıldı. Delal neden tarıma düşman olduklarını anlayamadığını söylüyor. Şu yorumu yapıyor; “O kadar çok hazine arazisi var ki burada. Boş ve bina yapmaya da uygun. Ama oralara değil de halkın tapulu ve ekili arazilerine göz koydular”. Diktiğimiz yeni fidanlarımızla 600’e yakın ağacımız gitti” açıklamasından sonra şu sözlerini de notlarıma ekliyorum; “50, 100 yıllık ağaçlarımızın canına nasıl kıydı bu katiller? Ama biz de bundan sonra ‘ya toprağımız ya canımız’ diyoruz!”

Sabahın erken saatlerinde geldiler
Selver’le de görüşüyorum. “TOKİ ekibinin arazilere doğru hareket etmesiyle başladı her şey” diyor. “İnsanlar sabahın erken saatlerinde çığlık atıyordu. Çok sayıda buldozer ağaçları yok etti. Ağaçlar kırılırken çıkan sesleri duyan halk bahçelerine doğru koştu”. Hayatlarının vazgeçilmez bir parçası olan toprağı ve yeşili korumak artık o kadar hayati ki burada. Aslında daha da eskiden başladı. Ormanlarımız birkaç aydır yok ediliyor. Biz de mahkemeye başvurduk. Ama ilginç bir şeyle karşılaştık. Nisan’daki duruşmamızı ‘süresi belli olmayan bir tarihe’ ertelediler!”. Sözlerine şöyle devam ediyor Selver Büyükkeleş; “Burada herkes depremzede. İki yıldır o kadar zorluklar ve tuhaflıklar yaşanıyor ki. Örneğin Dikmece ve Höyük mahallelerinde krom madeninin işletmeye açılmasına onay verdiler. Önce zaten o maden şirketi dünyanın ağacını kesti krom aramak için. Sonra da dört farklı mahallenin yüzlerce ağacını toplu konut için yok ettiler”.
“Toprak her şeyimiz veremeyiz”
Selver, üniversite mezunu ve feminist bir kadın. “Acele kamulaştırma” ile yaşatılan mağduriyetin çok daha büyük olduğunun altını çiziyor. Köy sakinlerinin tapulu arazilerine el konuluyor. Depremle ruhu yaralanan halkı delirtmek için ellerinden geleni yapmaya çabalıyorlar sanki. Selver’den dinliyoruz yine. “İnsanları üretimden koparmaya çalışmak için sanki bütün bu yapılanlar. 6 Şubat depremi sonrası TOKİ yapımı için Dikmece’nin yaklaşık yüzde 80’ine zaten el koymuşlardı. Tarım alanları da kamuya geçmişti. Son günlerde ise ‘geçici el koyma’ bahanesiyle ağaç namına geride ne kalmışsa kesiliyor. Sahiplerine bilgi verilmeden asırlık zeytin ağaçları sökülüyor”.
Delal tekrar sözü alıyor ve diyor ki; “Biz deprem görmüş insanlarız. Hâlâ o korkuyu taşıyoruz. Halkı bıktırarak, yıldırarak buradan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. O büyük felaketten kurtulduk. Ama şimdi bize bu yaptıkları bizi gerçekten yok etmek. Ama toprak her şeyimiz, vermeyiz. Burada doğduk, burada büyüdük ve bu topraklarda da ölmek istiyoruz. “
Ana Fotoğraf: Anka










