Skip to main contentSkip to footer

1 mayıs’ta ekmek davası!

1 mayıs’ta gündemimiz, sendika barajı, grev yasakları, işten atmalar, işsizlik, mesai ücreti verilmeyen uzun çalışma saatleri, kadınların eşdeğer işe eşit ücret alamaması… bunları alanda dillendirmek de yetmez, sendikal mücadelenin de sürekliliğe ihtiyacı var.

Kadın Emeği

bir hatırayla başlamak istiyorum. sene 1978, lisedeyim. başımızdan 1977 geçmiş ama kararlılığımız kırılmamış. disk afişlerini, bildirilerini bütün demokratik kitle örgütlerine dağıtıyor, herkese bir bölge düşüyor, orada bildiri dağıtılıyor ve afişleme yapılıyor. biz de 30 kişilik bir ekip olarak bir gece yarısı afişlerimiz, kostiğimiz ve “güvenliğimiz”le yola çıktık. o yıllarda haklı gerekçelerle ve esas olarak faşistlere karşı güvenlik alıyoruz. otuz kişilik grupta üç kızız; yüzde 10 kota, fena değil aslında. üçümüz de liseliyiz. geceyi dışarıda geçirebilmek için evlere nasıl palavralar sıktığımızı hatırlamıyorum. neyse, afişlerin çoğunu astık, elimizde az bir şey kaldı, derken bir ekip otosuna yakalandık, mahallenin karakoluna götürdüler bizi. karakolda taş çatlasa on polis var, biz daha kalabalığız. “kızları ayrı tutalım,” dediler kabul etmedik. o yıllarda nişanlılık kurumu çok saygı görürdü, kendimize gruptan birer “nişanlı” uydurduk, nişanlılarımızdan ayrılamayacağımızı söyledik, polislerin de iyi tarafına gelmiş olmalı, bir arada duruyoruz, türkü falan söylüyoruz. sanırım güvenlikçilerimiz haber vermiş, hukukla alakası olmayan bir arkadaş, karakola gelip “ben avukatım” dedi. malzemelerimize el koydular, isimlerimizi falan aldılar ama saldılar bizi. çıktığımızda sabah oluyordu, birkaç arkadaş fırından sıcak ekmek ve erken açılmış bir bakkaldan margarin aldı. hep birlikte bir sabahçı kahvesine oturduk, biz kızlar sabahçı kahvesine oturmak bir yana, böyle bir kurumdan haberdar bile değildik. dışarıda güzel bir nisan sabahı vardı, orada kahvaltı ettik. evdeki kahvaltı sofrasında o kadar sıcak ekmek de, ucuz, lezzetli ve muhtemelen sağlığa zararlı o margarin de bulunmazdı. kahvede tabii ki bizden başka kadın yoktu. afişlemeye çıkmış, gözaltına alınmış ve en az bunlar kadar önemli olarak, bir sabahçı kahvesinde oturmuş olmak bana sonsuz bir güç ve özgürlük duygusu vermişti. bunu devrimci mücadele dışında bir yerde bulamazdım.

bazen eylemin kendisini gerçekleştirmek, o cüret, o heyecan sebep olduğu, olacağı toplumsal dönüşümden bağımsız olarak özgürleştiriyor insanı. ama bir eylem, katılımcılarında açığa çıkarttığı cesaret, yaşattığı özgürlük duygusundan ibaret olamaz. kendi dışındakilere aktaracağı bir derdi, bir hedefi olması gerekir.

şuna şüphe yok; 1 mayıs tarihiyle, kutlanışıyla emeğin günüdür, dünyanın her yerinde sendikalar tarafından örgütlenir ama eylemde yükseltilen talepler, işçi sınıfının gündemine göre değişiklik gösterir. işçi sınıfının gündemi, her zaman, mutlak biçimde solun gündemiyle örtüşmeyebilir. bu yıl, kimi arkadaşlarımız için barış en önemli mesele, özgürlük ve adaleti vurgulayanlar da çok. öncelikler tartışılır ama bugünün siyasal atmosferinde, hepsinin ayrı ayrı haklı ve anlamlı olduğuna şüphe yok. fakat emek açısından başka bir nokta daha önemli. bildiğiniz şeyleri hatırlatacağım, kusura bakmayın. mevcut vahşi emek rejimi ve enflasyonist politikalar türkiye cumhuriyeti tarihinde, -savaş dönemleri hariç- görülmemiş bir yoksulluğa yol açtı. bu yetmezmiş gibi sendikal mücadelenin önünde birçok engel var. çok küçük bir azınlık dışında bütün emekçilerin, geçim konuştuğu bir dönemdeyiz. sınıfın gündemi bugün, sendikal mücadele önündeki yasaklar ve ekonomik politikaların değişmesi. bu aynı zamanda, sol hareketin gelişmesi için de çok büyük imkânlar sunuyor. kaldı ki bir politik hareketin en önemli “sermayesi” cesaret, en belirleyici stratejisi meydan okuma olamaz.

o yüzden 1 mayıs’ta gündemimiz, sendika barajı, grev yasakları, işten atmalar, işsizlik, mesai ücreti verilmeyen uzun çalışma saatleri, kadınların eşdeğer işe eşit ücret alamaması… bunları alanda dillendirmek de yetmez, sendikal mücadelenin de sürekliliğe ihtiyacı var.

bundan bağımsız olarak, her mücadelenin farklı tarihsel anlarda, farklı ihtiyaçları oluyor. örneğin 2000’lerin özellikle ikinci yarısında, sol hareket olarak, küçük de olsa zaferlere ihtiyacımız vardı. 2009 1 mayıs’ında taksim’e ayak basmak bize bunu sağladı. bugün, emekçiler olarak gücümüzü, hacmimizi göstermeye, ekmek davamızı duyurmaya ihtiyacımız var. umarım nerede olursak olalım, bu 1 mayıs’ta bunu da başarabiliriz.

Fotoğraf: Gazete Kadıköy

Yazarın Diğer Yazıları

İlginizi Çekebilir

Son Yazılar