Kargo firması Hepsijet’in Esenyurt deposunda çalışan 4 kadın işçi 16 Şubat’tan beri depo önünde direnişteler. İSİG önlemlerinin alınmaması, hijyen sorunu, sağlıksız yemekler, molaların yetersiz olması, ağır çalışma koşullarına karşı, çalışırken itiraz yükselten kadınlar 27 Ocak’ta haklı fesih yaparak işten ayrıldılar. İşten ayrılma nedenleri yalnızca insanlık dışı çalışma koşulları değildi. Taciz edilen çalışma arkadaşlarını yalnız bırakmadılar. Kadın dayanışmasıyla faili ve onu koruyan yöneticileri teşhir ettiler/etmeye devam ediyorlar.
Hepsijet işçisi kadınlar: Cinsel tacizcinin işine son verilmesini istiyor

Hepsijet adıyla adrese teslim kargo işleri yapan firmanın Esenyurt deposunda 200 civarı işçi çalışıyor. Yurtiçi ve yurtdışına dağılım yapılacak kargoların bantlarda ayrıştırılma işlerinin yapıldığı depoda 70 kadar kadın işçi bulunuyor. Çalışanların tamamına yakını genç. Otuzlu yaşlarında olan işçi yok denecek kadar az. “Bazen 40 kiloya kadar kaldırdığımız oluyor, genç olmasa çalışamaz insan burada” diyor çalışanlar. Kapı önü direnişlerinin dördüncü gününde ziyaret ettiğimiz kadın işçiler zor çalışma koşullarını anlatarak başlıyorlar söze.
21-28 yaş aralığında olan Esra, Meryem, Meryem 2 yıldan fazladır Hepsijet’te çalışıyorlar. Viyan ise 4 yıla yaklaşmış. Bantlarda nefes almadan çalışırken yakın arkadaş olmuşlar. Arada akrabalık ilişkileri de var. Bitlis’ten Hakkâri’den İstanbul’a çalışmak için gelmişler. Bir süre farklı işlerde çalışsalar da kargo firmasında buluşmuşlar. Burada maaşlar asgari ücretten biraz fazla olduğu için de çalışmaya devam etmişler.
Sözü ilk alan Meryem soğuklarda titreye titreye çalıştıklarını anlatıyor. 1 ay önce işten çıkmış olmasına rağmen soğuktan çatlayan ve iyileşmeyen ellerini gösteriyor. “Ben ayrıştırma bölümünde çalışıyordum. Türkiye’de dağılım yapılacak bölgelere göre, yurtdışına gönderilecek kargoları ülke ülke ayrıştırıyordum. Kadınlar olarak bantlarda çalışıyorduk daha çok. Zor, ağır ürünler geldiğinde zorlanıyorduk. Ürünleri sepetten çıkarıp banta koymak, arabaya dizmek çok zor. Boyalar oluyor mesela 20 kilo. Onları sürüklemek bile zorluyordu. Bu işler aslında erkeklerin yapması gereken işlerdi ama mecburen çalışıyorduk. Yazın cehennem ateşinde kışın buz gibi havada çalışıyorduk. Havalandırma ya da ısıtma sistemi yok. Bantlardan sonra kapı girişinde arabalara direkt diziyoruz. Verdikleri bir hırka var. Başka kıyafet verilmiyor. Kendi kıyafetlerimizle, kat kat giyinerek çalışıyoruz. Ama sürekli hasta oluyoruz, grip oluyoruz, soğuktan hastalanıyoruz. Rapor aldığımızda devamsızlık primini kesiyorlar. Çoğu zaman raporu içeriye vermeyip yıllık izinden kestiriyor çalışanlar. Bir tek iş kazası olduğunda kullanılan rapordan kesmiyorlardı.”
“Sorunları dile getirdiğim için mobbing uyguluyorlardı”
Meryemlerden ikincisi bu konuda İSG görevlilerinin de işlerini yapmadığını anlatıyor. İçerde sürekli iş kazaları olmasına rağmen herhangi bir tedbir almadıkları gibi, yaşanan kazalarda dahi sorumluluklarını yerine getirmediklerini belirtiyor. İşçilere yalnızca çelik burunlu iş ayakkabısı verildiğini ve giymeyen işçiyi gördüklerinde tutanak tutarız tehdidi savurmak için üretimde göründüklerine dikkat çekiyor.
Esra araya girerek bu işyerinde yaşadığı sorunları başka yerlerde çok yaşamadığını söylüyor. “İki buçuk yıldır burada çalışıyorum. Burada yaşadığım sorunları hiçbir yerde yaşamadım. Bildiğin tehdit ediyorlar bizi ayakkabı giymediğimizde. Yani zaten giymemiz şart ama bu konuda ayrımcılık yapıyorlar. Kendilerine yakın elemanlar için her şey serbest. Onlara sesleri çıkmıyor. Ben biraz dik duran biri olduğum için ne yaparsam uyarı/tehdit ciddiye almamalar. Mesela sıra çok oluyor, yemekhanede oturacak yerimiz yok. Yarım saat mola hakkımız var ve toplu olarak çıkıyoruz yemeğe. Yemek yemeye zamanımız kalmıyor. O durumlarda ‘biz nasıl yemek yiyeceğiz yarım saat molada’ diyorum. Gelip sadece ‘ne bağırıyorsun’ diyor. Her şeyin farkındalar, görüyorlar ama hiçbir şeyi çözmüyorlar. Kendi söylediğimizle kalıyoruz. Böyle şeyleri çok söylediğim için açıktan mobbing uygulanıyordu. Ben mesela bantın sonunda çalışıyorum, biraz daha hafif oluyor iş. Bantın başına alıyorlar çok daha zor. Sepetten alıp banta koymak belimizi kollarımızı mahvediyor. Geberiyorum orada. Ağır koliler geliyor bize diyorlar ki ‘yere koymayın sepete koyun’. Mecburen koyuyoruz çünkü yetişmiyor. O bantların başında iki saat ben dimdik duruyorum. Artık gözlerim şaşı oluyor ürünlere bakmaktan. Ürünler kaçağa* çıkınca bu sefer ‘niye kaçağa veriyorsunuz’ diyorlar. Hele bazıları var ki şeflerden daha çok şefler. Bunlar bir ekip halinde, şefler amirler müdürler…”
Direniş alanına kendi imkanlarıyla gelen kadınlar, kat kat giyinip ateş başında ısınmaya çalışıyorlar. Destek için gelenlerle çadır altında sohbet ediyorlar. Vardiya devir saatlerinde içerde çalışan arkadaşlarına sesleniyorlar sloganlarla, türkülerle. Gece vardiyasında olan işçi arkadaşları işbaşı yapana kadar direniş halayına giriyorlar depo müdür ve amirlerinin baskılarına aldırış etmeden.

Kadın işçiler için bir tane tuvalet var, hijyen yok
Ziyaret ettiğimiz gün hasta olan Viyan’ın abisi hâlâ içerde çalışıyor ve hemen her gün direniş alanında, işbaşı yapana kadar kardeşiyle yan yana duruyor. Hepsijet’te sabahlayarak çalışmak zorunda kalmış ikisi de. “Çifte yevmiye alacaksınız” denilmiş kendilerine. Ancak normal çalışma günü olarak ödeme yapılmış. İnsanları çok fazla zorladıklarını söyleyen Viyan işyeri için gerekli olan tüm ihtiyaçları kendi ceplerinden harcamak zorunda kaldıklarına dikkat çekerek: “Çoğu zaman yemekleri de dışardan sipariş veriyorduk. Ayda nerden baksan 2-3 bin lira yemeğe veriyorduk. Kaç defa söyledik, şikâyet ettik yemekler kötü diye, ilgilenmiyorlar. Birkaç defa yemek şirketini değiştirdiler ama bir hafta sonra o şirkette de aynı. Salyangoz bile çıktı yemekten, nasıl bir yağ kullanıyorlarsa kokudan durulmuyor. Yemekhaneye sağ salim gidebilirsek bunlarla karşılaşıyoruz. Bir de en çok kaza yemekhaneye giderken oluyor. Mola süresi yetmediği için koşarak gidiyor insanlar. Yere düşmeler, yaralanmalar çok oluyor. Kadınlar koşmaya çekiniyor, utanıyordu. O yüzden hep sıranın sonuna kalıyorduk. Bir keresinde benim yemek yemeğe zamanım yetmeyince -en son sıradaydım- fazladan dakika vermesini söyledim amire. Bana diyor ki ‘veremem, zamanında gelseydin, sen de koşsaydın’. Ben niye koşayım diyorum dinlemiyor. Yani zaten işyerinde koşmak da İSG’ye göre doğru değil. Ama dinlemiyorlar hiçbir şekilde” diyor.
Kadınlara ait tek bir tuvalet olmasından dolayı da sıraya girmenin bir türlü bitmediğini ve geç kaldıklarında azarlandıklarını anlatıyor Viyan. Kendisi de en çok hijyen ve temizlik sorunundan şikayetçiymiş içerde. Geçtiğimiz aylarda uyuz salgınıyla karşılaştıklarında içerde yalnızca bir gün, içeriğinde ne olduğunu bilmedikleri ‘dezenfektan’ dedikleri bir kimyasal sıkılmış depo içerisine. Çalışanların rapor kullanması engellenmiş, hasta hasta çalışmak zorunda bırakılmışlar. Soyunma odaları, tuvalet, yemekhane vb. sorunları her dile getirdiklerinde “Yeni depoya geçtiğimizde bu sorunlar olmayacak, geçene kadar idare edin” diyormuş yöneticiler. Aylardır aynı cevapları alan işçiler yeni depoya ne zaman geçileceği bilgisine sahip değiller.
“Regl ağrımızı erkek şeflere söyleyemiyoruz”
Kadın işçilerin Hepsijet’te yaşadığı sorunların birini bile atlamadan anlatmak isteyen Viyan’ı dinliyoruz: “Biz hani kadın olarak özel günlerimiz oluyordu. Bir soyunma odamız var. Orada dinlenmek istiyorduk. Kapıya uyarı asmışlar. ‘Soyunma odasında uzanmak, oturmak yasaktır’ diye. Böyle bir kural olur mu Allah aşkına? Mesela erkek şeflere söyleyemiyordum yaşadığım acıyı. Dinlenmem lazım ama kime söyleyeceksin? Ben zaten o depoya girdiğimden beri çok rahatsızlandım. Artık o pisliklerden dolayı mı? Bende bir cilt hastalığı çıktı. Şu an tahlil sonuçlarım çıkmadığı için bilemiyorum. Ama böyle sanki kaynar su dökülmüş üstüme. Şu an benim bütün vücudum mahvolmuş. Bunu daha gündeme bile getirmedi hani. Düşünsenize 3 yıldan fazla renkli köpüklü tabaklardan yemek yiyen insanların sağlığı ne kadar iyi olabilir? Sıcak yemek konulan köpük tabaklarda plastik çatal kaşıklarla yemek yiyorduk. Halen daha aynı içerde. Bir de müdür kalkıp ‘Ben burada yediğim yemeği vallahi evimde bile yemedim’ diyor. Vallahi alay ediyorlar bizimle.”
“Kimin taciz edildiği fark etmez, yarın bana da yapılır”
Üç vardiya olarak çalışılan depoda gelen vardiyanın işçileri güvenlikte özel eşyalarını bırakarak geçiyormuş üretim alanına. Orada işçilerin üstü de kontrol ediliyormuş. Cinsel tacize bu noktada ve herkesin gözü önünde defalarca maruz kalmış kadın işçi. Ailesinin bu olaydan henüz haberi olmadığı için bu noktada kendi adının verilmesini istemiyor kadın işçi. “Zaten fark etmez hangimizin yaşadığı. Bugün ona yarın bana yapılacak illaki” diyor hepsi bir ağızdan. Kadın dayanışması da burada görünür olmaya başlıyor.
Taciz failinin adının Kenan olduğunu ve güvenlik noktasında kadın işçilerin eşyaları aranırken onların eşyalarının önüne prezervatif koyarak gözlerini kadınların gözlerine dikmeye başlamış. Şikâyet edilmesine rağmen devam etmiş. Şikâyet eden kadın işçi Tolga isimli müdüre defalarca dile getirmesine rağmen herhangi bir yaptırım uygulamadığını anlatıyor. Diğer kadın işçiler de bu konuda farklı yöneticilere ve amirlere şikâyet etmişler ancak fail yalnızca uyarılmış. Maruz kalan kadın işçi anlatmaya devam ediyor:
“Eşyalarımızı bırakırken kaç kere beni bekledi güvenliğin orada. Buna herkes şahit oldu. Müdür bana diyor ki ‘psikolojik olarak mı düşünüyorsun?’ Görmesem diyeceğim ki tamam. Bayağı kadın arkadaşlara da duyurarak tepkimi koydum ve herkes biliyor. Özellikle bayanları bekleyerek yapıyordu bu davranışı. Ben bunu dile getirdiğimde beni tehdit etti. (Attığı tehdit mesajlarını gösterdi) Yazma bana diyorum dinlemiyor. ‘Ben sana göstereceğim’ tarzında konuşmaya başladı artık. ‘Git işine sapık’ diye bağırdığımda bana ‘Her gün bir erkeğin kolunda dolanıyorsun’ dedi. Öyle deyince sinir krizi geçirerek yere düştüm, ellerim parçalandı. Arkadaşlarım şahit oldu. Tir tir titriyordum, ağlıyordum, çok kötüydüm. Şefler de duydular ama yanıma gelmediler bile. Zaten son saatlerdi. Soyunma odasına geçtim orada ağlamaya devam ettim. Çok ağır bir cümleydi. Bu yaşıma geldim kimseden böyle bir şey duymadım. Burada depoda herkes benim kardeşim, akrabam… Sonra müdürün yanına gittim. Beni umursamadı bile. Bu olayı normal karşıladı. Bu cümleyi bile normal karşıladı. Tolga Bey bana şunu söyledi: ‘Bizim tarafımızdan ayıp olabilir, zarif durmayabilir tabi ama bazı insanlarda ayıp olmayabiliyor.’ Yahu bir işyerinde bulunmayan ve yasak olan bir ürünü gözümüzün içine bakarak eşyalarımızın önüne koymanın neresi normal. Kaldı ki bunu gören herkes rahatsız oluyor?”

Cinsel taciz, kadın işçiler için haklı fesih sebebidir.
Taciz olayı bardağı taşıran son damla oluyor kadınlar için. Tacizciye yaptırım uygulamak yerine, şikâyet eden kadın işçiye mobbing uygulanmaya başlanmasıyla birlikte, Ekmek ve Onur çevresinden olan eski çalışma arkadaşlarından birine ulaşarak avukat desteği buluyorlar. Haklı fesih gerekçesi olan İş Kanunu’nun 24. Maddesini öğrendikten sonra da noter aracılığıyla iş akitlerini feshediyorlar. Ve arabulucu süreci başlıyor. İtibarlarının zedelendiğini iddia eden yöneticiler, kadın işçilerin sabırlı davranmadığı bahanesine sarılarak hem arabulucu görüşmelerinde hem de depo içerisinde ‘hiçbir hakkını alamayacaklar, vermeyeceğiz’ demişler. Kapı önü direnişi de bundan sonra başlıyor kadın işçiler için. Kadınların mesajı da net. “Tacizcinin işine son verilene, tüm haklarımız ödenene kadar direnişimize devam edeceğiz.” Hepsijet Genel Müdürlüğü de olmak üzere, farklı depolar önünde yapacakları açıklamalar ve eylemlerin planlamasını yapmışlar çoktan. 28 Şubat günü saat 15.30’da İzmir Karşıyaka Şubesi önünde; saat 19.00’da aynı anda Şişli’de bulunan genel müdürlük önünde ve Gebze Operasyon Merkezi’nde bir araya gelecekler. 5 Mart günü saat 12.30’da ise Bakırköy’de bulunan Kazakistan Başkonsolosluğu önünde buluşacaklar. Destek bekliyorlar.
2021 yılında Gebze’de bulunan Alba Plastik işçileri, kadın işçileri sistematik olarak taciz eden fail korunduğunda iş durdurmuştu. İş durdurma eyleminin ardından işten atılmış ve onlar da kapı önünde direnişe başlayarak failin işten atılmasını sağlamışlardı. İşyerlerinde cinsel tacize karşı üretim alanlarında toplu olarak verilen ilk mücadeleydi Alba Plastik. Şimdi Hepsijet işçisi kadınlar, faili ve onu koruyan yöneticileri teşhir edip cinsel taciz ve mobbinge karşı mücadeleyi sürdürüyorlar. Bugün 8 Mart’a sayılı günler kala Hepsijet işçisi kadınların direnişini sahiplenmenin, taleplerini 8 Mart alanlarına taşımanın tam zamanı.










