Skip to main contentSkip to footer

Aralık Feminist Kolektif’le asgari ücreti konuştuk: “Asgari ücret komisyonunda kadınların, LGBTİ+’ların özgün talepleri dillendirilebilmeli”

Kadınların büyük bir bölümü asgari ücretle çalışıyor, düşük bir asgari ücret evdeki ev ve bakım işi yükünü de artırıyor. O nedenle feministler açısından asgari ücret önemli. Kısa vadede yapılacaklar için AFK’li kadınlar “Komisyona dönük talepleri yakın vade gibi görüp yüksek sesle dillendirmek, talepleri birlikte oluşturmak gerekiyor. Ücret tespiti gibi önemli kararlarda kadınların, LGBTİ+’ların da taleplerini dillendirebilecekleri bir imkâna sahip olması önemli” diyorlar.

Ücret

Aralık Feminist Kolektif (AFK) nispeten yeni bir feminist mecra. Geçtiğimiz günlerde  “Kadın Emeği Asgari Ücret Tartışmalarının Neresinde?” başlıklı toplantı düzenlediler ve burada çeşitli kesimlerden kadınlar asgari ücreti konuştular. Toplantıya oldukça yoğun bir ilgi vardı. Çünkü konu kadınların ücretli ve ücretsiz emeği açısından önemliydi. AFK’den Selin, Sezen, Duygu ile bir söyleşi yaptık. Hem bilgilendirici hem de hedef belirleyici bu söyleşiyi kaçırmayın, deriz.

Sizler yazıyı hazırlarken asgari ücret belirlendi. Genel asgari ücret hakkında ne düşünüyorsunuz?

Aralık Feminist Kolektif (AFK) Asgari Ücret Komisyonu olarak, asgari ücretin neden feminist bir mesele olduğuna dair tartışmamız sürerken 2025 yılı için asgari ücret 22 bin 104 TL olarak açıklandı. İlk söylememiz gereken bu ücretin tüm işçi sınıfını yoksulluğa mahkum eden bir ücret olduğudur. Bu ücret esasen en güvencesiz ve küçük bir kesimi koruması gereken bir taban ücret iken bugün milyonlarca çalışanın ücreti oldu. Peki şu anda Türkiye’nin hangi şehrinde 22.104 TL ile hayatta kalmak mümkün?

Asgari ücret genel ücrete dönüştükçe sermaye kendisini buna göre konumlandırıyor. Kurumsal şirketler dahi zam oranlarını belirlemek için asgari ücretin açıklanmasını bekler hale geldi. Zaten bu ücretin belirlenmesi de tahmini zor olmayacak şekilde sermaye sınıfı ile iktidar arasındaki anlaşmadan ibaret. Her ne kadar asgari ücret tespit komisyonu olsa da başkanlık rejimine geçildiğinden beri aslında asgari ücret, cumhurbaşkanından çıkacak söze bağımlı diyebiliriz. Nitekim 22 bin lira, iktidar kanadından sızan ilk rakamdı ve ne sendikaların açıklamaları ne komisyon görüşmelerindeki tartışmalar bu rakamı değiştirdi. Aslında asgari ücret belirleme sürecinin anti-demokratik yapısı ve 2025 yılı ücreti, bize bu otoriter rejimin iktisat politikalarının en temel sonucunun kitlesel yoksullaşma ve yoksullaştırma olduğunu gösteriyor.

Asgari ücretin bugünkü görünümü; Türkiye’de sendikalaşma önündeki engellerin, ekonomik krizin iktidar-sermaye iş birliğinde ve sermayeyi koruyan kararlar çerçevesinde yönetilmesinin bir sonucu. Artık tüm ücretler asgari ücret etrafında öbekleniyor. DİSK 2025 Asgari Ücret Araştırmasına göre Asgari ücretin yüzde 20 fazlası ve altında ücret alanların oranı, 2002’de yüzde 39 iken 2023’te yüzde 52,4. Oysa AB ülkelerinde örneğin, TİS oranı arttıkça ücretlerin arttığını ve ücretli çalışanların aslında yaklaşık sadece yüzde 4’ünün asgari ücret aldığını görüyoruz.

Ücret politikasında asgari ücret bu kadar büyük bir yer tutarken ücretli emeğimizin karşılığını, bu komisyonun değil mücadelemizin belirlemesi gerektiğine dair perspektifle asgari ücretin neden feminist bir mesele olduğu sorusunu yanıtlamaya çalıştık aslında.

Kadınların büyük bir bölümü asgari ücretle çalışıyor

Kadınlar için asgari ücret neden önemli?

Öncelikle AFK bu meseleyi nasıl gündemine aldı, kısaca bunu paylaşmak isteriz. AFK’de asgari ücreti tartışma ihtiyacı aslında gündeliğimizi şekillendiren barınma krizi, geçim derdi, işsizlik veya ücretli işlerimizde zam alıp alamayacağımız, alırsak ne kadar alabileceğimiz gibi dertlerimizle son derece bağlantılı. Bir yandan da patriyarkal kapitalizmin güncel analizini yapmaya çalışan yuvarlak masa tartışmalarımız var ve hem orada hem de patriyarka kuramı tartıştığımız okuma gruplarında bir şekilde konu asgari ücrete de geldi. Tartışmaya bu eksende başladık.

Sürekli altını çizdiğimiz ücretli-ücretsiz emek kıskacı, pandeminin ardından içinden geçtiğimiz ekonomik kriz ile derinleşti. Bugün özel sektörde çalışan kadınların neredeyse yüzde 60’ı asgari ücret ve civarına çalışıyor. Kayıt dışı çalışmaya baktığımızda -kadınların büyük bir oranda kayıt dışı çalıştığını da unutmadan- bu oran yüzde 90’a çıkıyor.

Bu ücreti ağırlıklı kadınların almasına ek olarak, asgari ücret düştükçe ve milyonların ücreti haline geldikçe, ücretli gelirin hanede karşılayamadığı ihtiyaçların bir biçimde giderilmesi sorunu ortaya çıkıyor: hane içinde kadınların görünmeyen ücretsiz emeği artıyor. Haneye giren ücret ne olursa olsun, haneyi ertesi güne hazırlayan bir emek süreci var. Hanenin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmak ve yoksulluğu idare etmek için gereken yoğun bir emek faaliyeti var. Market market gezip en ucuz ürünü aramak, doğal gaz ve elektrik kullanımını en aza indirmek, hasta/yaşlı/çocuk bakımını tamamen üstlenmek, hastaneye gitmek yerine çocuğun okul harçlığını düşünmek hep kadınların üzerinde.

“Yeniden üretim emeği verili kabul ediliyor”

Asgari ücret belirlenirken yazıda “kimin zorunlu ihtiyaçlarının dikkate alındığı” sorusunu sormanın elzem olduğundan bahsetmiştiniz. Kadın işçilerin veya kadınların zorunlu ihtiyaçları neler? Bu asgari ücret belirlenirken neler yok sayılıyor?

Hepimizin bildiği bir şey varsa o da bir yönetmelikte, bir tanımlamada cinsiyet belirtilmiyorsa orada normun erkek üzerinden kurulduğudur. Asgari Ücret Tespit Yönetmeliği’nde “İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret” olarak tanımlanıyor asgari ücret.

Bu tartışmayı yürütürken hiçbir işçinin mevcut asgari ücretle ihtiyacını karşılayamayacağını zaten söylüyoruz. Bu elbette tüm işçi sınıfının, hepimizin sorunu. Fakat kadınlar için anlamının altını çizmeye çalışıyoruz.

Mesela bu zorunlu ihtiyaçlar arasında ped ihtiyacı tabii ki yok. Bazı iş kollarında kıyafet, saç, makyaj beklentileri varken asgari ücrette bu hesaba alınmıyor. Bununla birlikte haneye giren ücret ne kadar düşükse ihtiyaçları karşılamak için gereken görünmeyen emek, kadının yükü de o kadar artıyor. Yani asgari ücreti, ancak kadınların yeniden üretim emeğini verili kabul ettiğimiz sürece yönetmelikteki biçimiyle tanımlamak mümkün oluyor. Bu düzende de temel ihtiyaçlardan olan “boş zaman, dinlenme zamanı”; hanenin, hane bireylerinin ihtiyaçlarının, bakım yükünün nefes aldırmadığı kadın için ulaşılamaz bir hayale dönüşüyor. Dolayısıyla zorunlu ihtiyacımız hane içerisindeki işlerin hem toplumsallaşması hem kamusal olarak ulaşılabilir olması olabilir mi? Kreşten, kreş ücretinden daha zorunlu bir ihtiyaç var mı? Hasta bakımından? Eşdeğer işe eşit ücret alamıyorken asgari ücret alan bir kadının hem çocuk hem hasta/yaşlı bakımı hem de ev işlerini sürdürebilmesi, tüm bunları desteksiz yapabilmesi mümkün mü? Yoksa bunun sonu ücretli işi zaten bırakmak mı?

“Erkek işçinin ihtiyaçlarını gideren görünmeyen el var”

Bir diğer soru da bahsi geçen zorunlu ihtiyaçların yüklenicisinin kim olduğu. Örneğin beslenme; marketten alınan o malzemeler kendiliğinden mi tüketilecek hale geliyor? Konut dedikleri o hane içerisindeki bireyleri ertesi güne hazırlayan emek kimin? Bahsi geçen zorunlu ihtiyaçlar belli ki erkek işçinin ihtiyaçları ve onları gideren bir görünmeyen el var, kadınların görünmeyen emeği var. O asgari ücretle bu ihtiyaçlar karşılanamaz hale geldiğinden bunu sağlamak için kıt kanaat uğraşan kadınlar var.

Asgari ücretle yaşamaya çalışırken bugün temel ihtiyaçlara ulaşabilmek hakikaten mümkün mü? Mesela sağlık hakkını ele alalım. Çağımız zaten meslek hastalıkları çağı, yorgunluk çağı. Beyazı, mavisi tüm işçiler fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklardan muzdarip. Asgari ücret ile çalışma koşullarının getirdiği bu sorunlar arasında bir ilişki zaten kurulmuyor. Bu başlı başına bir sorun. Bugün kamu hastanelerinden randevu almak, başka dert. Bir asgari ücretli için özel sağlık hizmetine ulaşmak ise neredeyse imkânsız. Mevzu kadınlar olduğunda bir de kimin sağlığı önce gelir sorusu var. Kadından önce çocuk, yaşlı, kronik bakıma ihtiyacı olanlar var. Hadi diyelim bir kadın işçi tüm engelleri aştı ve bir kamu hastanesinden randevu alabildi. O zaman da mesai saatinde doktora gitmek, hele de dinlenmek, iyileşmek için evde kalman gerekse ücret kesintisini göze alacaksın. Patronun memnuniyetsizliğini göze alacaksın. Döneceksin bu masrafı başka bir ihtiyaçtan kısarak karşılamaya çalışacaksın. İş yerleri, inanılmaz uzun saatlerle ve hatta tatil dahi yapmadan çalıştırırken üzerine ev işlerini de ekleyince, yoksulluk ve ev işleri kıskacında, hanede hep kendinden önce diğer kişileri gözeten bir kadının sağlık hakkı nerede duruyor?

Sendikalardaki erkek egemen anlayış son bulmalı”

Bugüne yönelik kadınları memnun edecek asgari ücret talepleri neler olabilir?

Aslında en temel talep, asgari ücretin bir taban ücreti haline gelmemesi. Bu ücret açlık sınırının altındayken nasıl genel ücrete dönüşebilir ki?! Tüm işçiler için insanca yaşam ücreti istiyoruz.

Kadınların, tek başlarına ya da çocukları ile bir hayat kurabilmesine ve sürdürebilmesine yetecek bir ücret istiyoruz. İstihdama eşit katılabilmek, bu istihdamda cinsiyetlendirilmiş işlere sabitlenmemek ve kazandığımız ücretin “ev ekonomisine katkı” gibi algılanmamasını istiyoruz. Ki aslında bu algı, ekonomik kriz derinleştikçe hanede çalışabilecek herkesin ücretli emek piyasasına dâhil olması ile kırılmak zorunda kaldı biraz da. Biz yoksullukla mücadele ederken AKP 2025’i “aile yılı” ilan etti ve kadını değil aileyi güçlendirecek politikalarının başında da açıkça iş ve aile yaşamının dengesini kurma gerekçesiyle kadınlar için esnek çalışmayı “müjdeledi”. Yani hem sermayeye ucuz iş gücü olalım hem de esnek çalışalım. Ne yükselebilelim ne emekli olabilelim. Erkek eve gelene kadar tüm temizliği, yemeği, çocuk/yaşlı/hasta bakımını ve daha nicesini biz yapalım. Tüm bunların yanında da savaşlarına asker, sermayesine işçi doğuralım büyütelim. Bize “müjdeledikleri” yaşam bu. Devlet üç çocuk istemeye devam ederken sosyal medyada kadınlar “bu çocukları nasıl doyurup nasıl okutacağız” diye soruyor.

Asgari ücrete dönük taleplerimiz, ücretli alanda istihdam modellerimizi de belirlediği için ister istemez hane içine odaklanıyor. Asgari ücret komisyonu eğer bağımsız çalışabilirse ücret politikasında toplumsal cinsiyet eşitsizliğini temel bir belirleyen olarak kabul etmeli ve zaten bu komisyonda kadınlar, LGBTİ+’lar ve özgün talepleri dillendirilebilmeli. Bunun için de birbirine bağlı gereklilikler olarak bu komisyonda işçi sınıfının taleplerini dillendirecek sendikalar da bulunabilmeli, sendikalaşma önündeki engeller kaldırılmalı, sendikalardaki erkek egemen anlayış son bulmalı. Sonuncusu olmadan bir sendikanın kendisini devrimci, sınıftan yana tanımlaması havada kalıyor.

Kadınlar iki kat daha fazla zaman yoksulluğundan muzdarip”

“Kadın emeği asgari ücret tartışmalarının neresinde?” isimli açık toplantıda Özge İzdeş zaman yoksunluğundan bahsetti. Özellikle kadınlar açısından asgari ücret tartışmalarında zaman yoksunluğunu nasıl ele alabiliriz?

Aslında bu soru yukarıda anlattığımız tüm sebeplerle ilişkili. Feminist iktisatçılar, bu yoksunluk biçiminin aynı zamanda bir yoksulluk biçimi ve oldukça cinsiyetli bir mesele olduğunu yıllardır anlatıyorlar. Türkiye’de en çok yoksul hanelerdeki kadınlar zaman yoksulluğu yaşarken, çalışan kadınlar erkeklere göre iki kat fazla zaman yoksulluğundan muzdarip. Çalışma koşulları ağırlaştıkça da aslında kadınlar ile erkekler arasındaki oransal fark kadınlar aleyhine açılıyor.

Asgari ücretin hepimizi yoksulluğa ittiği bir yerde, hanedeki herkesin yeniden üretimini sağlayan, çok açık ki kadınların görünmeyen emeği. Hayatı döndürürken, kadınlar nasıl kendilerine zaman ayırabilsinler? Uzun çalışma saatleri sonrası eve geldiğinde ev işleri kadından beklenirken hangi boşlukta arkadaşları ile dışarı çıkabilir, dinlenebilir, sinemaya gidebilir? Maddi imkansızlığa ek olarak zaman yoksulluğu da var burada. Hiçbir şey yapmadığı sanılan anda bile kadınlar ertesi günün planlamasını yapıyor. En eşitlikçi görünen heteroseksüel bir ailede dahi en iyi ihtimalle alışveriş zamanı ve planlaması, çocuğun derslerinin akışı, ertesi gün için beslenme çantası vs. zihinsel bir iş yükü.

Hatta birçok kadın işçiden ve hayatlarımızdan biliyoruz ki işyerinden hastalık izni bile alırken önce çocuk, yaşlı, evdeki diğer hastaların ihtiyaçları için izin almaktan kendimiz için izin isteyemez hale geliyoruz. Örneğin istihdam piyasasında yer alan bir kadın, öğle arasında yemek yeme hakkından feragat ederek evde yüklenmek zorunda olduğu yaşlı bakımı ile ilgilenmek için eve koşuyor. Öğle arası bitince işe dönüp devam ediyor, akşam iş çıkışı dönünce de aynı tempo. Bahsettiğimiz ücretlerle, zorlu koşullarda ve uzun saatler çalışan kadınlar, bir de ev içerisindeki yükü taşımaya çalışırken nefes alacak bir an bulmakta zorlanıyor. Mesela geçtiğimiz ay direnişleri başarıyla sonuçlanan Polonez işçilerinden bir kadın arkadaş, direniş için başlatılan yürüyüş deniz kenarına geldiğinde “memleketten geleli 6 sene oldu ilk defa sahilde yürüyorum” diyordu. Kadınların kendine ait bir zaman yaratması bu koşullarda nasıl mümkün olabilir ki.

“Asgari ücret feminist bir meseledir”

Feminist taleplerimizi sıralarken bunları yakın ve uzak hedefler şeklinde kategorileştirmek mümkün mü? Aslında önümüze ne gibi hedefler koymalıyız, neyi önümüzdeki yıl değiştirmek için çalışabiliriz?

Asgari ücret tartışmalarında taleplerimizi birlikte konuşurken çok net maddeler çıktı. Bir kısmına yukarıda da değindik aslında. Tabii ki bunları uzun ve kısa vadede olacak şekilde tanımlamak mümkün. Uzun vadeli düşünürsek zaten feminist mücadele özgür ve eşit bir dünya kurmak için devam edecek. Bu en temelde yapısal bir eşitsizliğe, patriyarkal kapitalizmin bizleri sürüklediği ücretli-ücretsiz emek kıskacına dönük bir mücadele aynı zamanda. Emekten, eşitlikten, özgürlükten yana olmayan bir sistem içerisinde, dönüştürebileceğimiz kadarını dönüştürmeye çalışıyoruz bir yandan.  Fakat otoriter bir rejim içerisinde yaşarken, derin bir demokrasi sorunu varken zaten aslında istediğimiz gibi bir yaşam ücretine ulaşabilmenin zorlu bir mücadeleden geçtiğinin altını çizmek lazım.

Hane içerisindeki iş bölümü tam olarak erkekler tarafından da üstlenilmediği sürece sadece kamusallaştırılsın dememiz eksik olur. Komisyona dönük talepleri yakın vade gibi görüp bunları yüksek sesle dillendirmek, talepleri birlikte oluşturmak gerekiyor. Ücret tespiti gibi önemli kararlarda kadınların, LGBTİ+’ların da taleplerini dillendirebilecekleri bir imkana, alana sahip olması önemli. Mücadele açısından bunun bir diğer yüzü sendikal mücadele. Sendikaların kendi içlerindeki, yönetim düzeyindeki erkek egemen algıyla yüzleşmesi lazım. İster uzun ister kısa vadeli diyelim, bunun ne kadar önemli olduğunu önceki sorularda da belirttik. Bununla yüzleşmek, sendikalarda kadın, LGBTİ+ temsilini eşit ve adil bir şekilde sağlamak gerekiyor. Biz feministler açısından da asgari ücretin feminist bir mesele olduğunu vurgulamak, bunu tartışmaya devam etmek önemli.

Öte yandan kadınların ücretli istihdam piyasasına katılımını artırmaya, çalışma koşullarını, imkânlarını – işyerinde kreş gibi – artırmaya dönük politikalar gerekiyor. Ne yazık ki aileyi korumaya yönelik politikalar çerçevesinde esnek istihdam dayatılmaya devam ediyor. Esnek istihdam politikalarına karşı da mücadeleyi, söz söylemeyi büyütmek lazım. Fakat emek ve ücret politikalarında yıllar içinde yaşanan dönüşümler bir bütün olarak toplumun her kesimi için olduğu gibi kadınlar için de çok yıkıcı sonuçları beraberinde getirdi. Nihayetinde, feministler olarak güvenceli istihdam, eşdeğer işe eşit ücret, kreş ve bakım hizmetlerinin hak temelli sosyal politika yaklaşımıyla kamu tarafından sağlanması, örgütlenme hakları gibi pek çok meseleyi güncel bağlamda yeniden ele alıp tartışmamız ve daha güçlü ve programlı biçimde yeniden feminist politikanın gündemi haline getirmemiz gerekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları

İlginizi Çekebilir

Son Yazılar