Bianet kadın ve LGBTİ+ haberleri editörü Evrim Kepenek ile Türkiye’de kadına yönelik şiddeti ve basının bu konuya yaklaşımını konuştuk. Evrim “İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasının sonucunu biz 2024’te görmüş olduk. Ekim ayında 2008’den bu yana tutulmakta olan erkek şiddeti çetelesinin en yüksek verisini tuttuk,” diyor. Kadına yönelik şiddete karşı durmak için ‘ben’ değil ‘biz’ demenin öneminin altını çiziyor.

bianet ne zamandır erkek şiddeti verilerini topluyor? Ne gibi bir hedefle topluyor, nasıl bir metodoloji izliyor ve tam olarak hangi verileri topluyor?
2008 yılından beri bianet erkek şiddeti çetelesini tutuyor. Normalde bu aslında devletin görevi. Ama 2000’lerde, 2005’ten sonra kadın hareketinin talebiyle bakanlıklar açıklamadığı için ilk olarak bianet, ardından Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve son dönemde de Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu ve başka platformlar erkek şiddeti çetelesi tutuyorlar, açıklıyorlar.
Dediğim gibi bianet 2008 yılında başladı. Bu çeteleyi asıl olarak tutma nedeni tabii ki de şiddetin sistematik olduğunu göstermek. Yani devlete ve yetkililere ve ilgili kurumlara, sivil topluma, kamuoyuna Türkiye’de her ay erkeklerin en az işte 20 kadını, 30 kadını öldürdüğünü, diğer şiddet verilerini, o ayki veriler neyse onu açıklayarak bu sorunun münferit değil sistematik olduğunu göstermiş oluyor.
Her ay bir çetele, bir de yıllık çetele yayınlanıyor; yani toplamda yılda 13 çetele yayınlanmış oluyor. 2008 yılında sadece cinayet verilerine bakılmış. 2009’da cinayet ve yaralamaya bakılmış. Ama 2010’dan itibaren beş başlık oluşturulmuş. Cinayet, şiddet-yaralama, çocuk istismarı, taciz-tecavüz ve sonrasında da seks işçiliğine zorlama başlığı eklendi.
Gazeteci Çiçek Tahaoğlu uzun yıllar çeteleyi tutmuş ve gayet kapsamlı bir şekilde metodolojisini hazırlamış aslında. Çiçek’in ardından, 2018 yılından itibaren de ben çeteleyi tutuyorum.
Medya taramasını yapan arkadaşımız var, Gülden Damla Türkmen. Gülden’den önce de Elif Yılmaz medya taramasını yapıyordu. Onlar medya taramasını yaparken benim de gmail’de kurmuş olduğum sistemde, google alarm sistemi sayesinde kadın cinayetleri bana da düşüyor. Onları inceliyorum çünkü cinayetlerin birbirleri ile ilgisi, ya da nasıl görmüş haberleri yaygın basın; farklı haberlere bakmak için de ordan yararlanıyorum. Medyanın diline de ordan bakıyorum, cinayet haberlerine nasıl yaklaşıyorlar diye. Böyle bir sistemimiz var.
Erkek şiddeti çetelesi tutarken bizim metodolojimiz çok net. Sadece erkeklerin öldürdüğü kadınların ve çocukların çetelesini tutuyoruz biz. Başka platformlar örneğin oğlan çocukları dahil etmeyebiliyorlar. Ama biz cinayetlere, eğer öldürülen bir oğlan çocuğuysa, 18 yaşın altında ise, onu da dahil ediyoruz. Bu nedenle farklılıklar görülebiliyor. Şüpheli ölümleri biz şüpheli ölüm başlığı altında yayınlıyoruz. Faili meçhul cinayetler, kimin öldürdüğü belirlenemeyen cinayetler. Yakınlığı tespit edilemeyen değil ama kimin öldürdüğü bilinmeyen cinayetler. Onlara da yer veriyoruz ama onları da o sayıya eklemiyoruz. Onlara faili meçhul cinayet diyoruz. Yani bizim için önemli olan kıstas şu, metodoloji olarak, erkeğin öldürdüğü kadınlar ve çocuklar. O yüzden çok netiz ve dünyada da bu yöntem kullanılıyor. Femicide (kadın cinayetleri) deniliyor ve dünyada da ölçek bu şekilde. Erkeklerin öldürdüğü kadınlara, kadınlara ve çocuklara odaklanıyoruz diyebilirim.
“Kadınlar kadın hareketi sayesinde güçlendiler”
Erkek şiddeti verileri bu şekilde uzun süredir açıklanıyor ve kadınların bu konudaki bilgisi ve algısı gelişti diye gözlemliyorum. Yani kadınlar artık sanki hangi erkeklerin kadınları nerede, nasıl, hangi durumlarda öldürdüğünü daha iyi biliyor. Bu konuda ne dersin? Ve bu bilgilerin, bu verilerin yaygınlaştırılması erkekleri de bir şekilde etkiliyor mu?
Ben kadınların verilerle değil, kadın hareketi sayesinde güçlendiklerini ve farkında olduğunu düşünüyorum. Verilerin zaten amacı devletin bunun farkında olması. Öldürülen kadınlara siz öldürülüyorsunuz diyen veriler değil bunlar.
Erkekler kısmında ise nasıl desem farkındalıklarının arttığını düşünmüyorum. Erkekler evet kadınların öldürüldüğünü biliyorlar, söylüyorlar, ama…? Bütün erkekler adına tabii ki konuşamam, yani sosyalist erkekler var, pro-feminist erkekler var, tamamen apolitik erkekler var, kendine feminist diyen erkekler var. Ben feministim, öyle bir şey yapar mıyım deyip kadını döven erkekler var. O nedenle de erkekler konusunda bütün erkeklerle ilişkili bir şey söyleyemem, onlar adına konuşamam. Ama şunu söyleyebilirim ki erkeklik kavramı Türkiye’de güçlendiriliyor. O yüzden erkeklerin büyük bir kısmını bundan azade olduğunu düşünmüyorum. Erkekler konusunda çok umutlu değilim.
“Medya maalesef tetikçi rolünde”
Erkek şiddetine ilişkin olarak basının dili etkili bir faktör mü olumlu veya olumsuz manada? Türkiye’de bu konudaki haberlerde basının dili nasıl?
Hep söylediğimiz bir şey var. Medya maalesef tetikçi rolünde burada. Yani bir erkek bir kadını öldürmek için silahın tetiğini çekerken, o tetiği çekenlerden birinin medya olduğunu çok rahat söyleyebiliriz. Cinayet haberlerinin bazılarında, ya da büyük bir kısmında ‘cinnet geçirdi, ekonomik sorunları vardı, çok aşıktı, gözü döndü’ gibi gerekçelerle cinayetlere gerekçeler bulduklarını biliyoruz. Ya da taciz haberlerinde yine tacizi meşrulaştırdıklarını görüyoruz, kadının da o saatte orada ne işi vardı, ya da tayt giyiyordu gibi…Tayt cinayetleri diye bir gerçek var bu ülkede.
Medyanın özendiren, şiddetin o çekici yanı, okunma yanından yararlanmaya çalışan bir duruşu var. Ve spekülasyon, yani şok eden ve spekülatif haberlerden de çok hoşlanıyor medya. Bazı gazetecilerin sosyal medyada “Bende öyle bir çocuk istismarı haberi var ki, mideniz bulanacak,” diye paylaşım yaptığını görüyoruz. Ondan on dakika sonra ona rakip olduğunu düşünen bir başka gazetecinin de “Bende öyle bir çocuk istismarı haberi var ki aklınız tutulacak,” paylaşımı yaptığını görüyoruz.
Maalesef çocuk istismarı haberleri, kadın cinayeti haberleri medyada bir tık alma, rating alma, okunma oranlarının yükseltilmesi, böyle yaklaşıyorlar. Böyle yaklaştıkları için de işte daha nasıl romantize ederiz, nasıl ajite ederiz diye bakılabiliyor. Özellikle kadın cinayetleri haberlerinde, eğer video haberi ve televizyon haberi ise arkaya romantize eden şarkılar koymak gibi… Ya da olayı, zaten vahim bir durum var ortada, vehametini daha da artıracağını düşündükleri müzikler koyduklarını görüyoruz. Halbuki durum çok net. Ali Ayşe’yi öldürdü. Ateşli silahla öldürdü. Kesici cisimle öldürdü. Çok net olan bilgilere yer veren haberler burada yeterli oluyor. Ama maalesef medyada böyle davranmak yerine daha özendiren, şiddeti meşrulaştıran, şiddeti normalleştiren bir haber dili kullandıklarını görüyoruz.
“Kadın gazeteciler yıllardır basını uyarıyorlar”
Kadın gazetecilerin bu medya diline, tutumuna yönelik olumlu manada bir etkisi olabiliyor mu?
Tabii, tabii. Zaten yıllardır bunun mücadelesini hep verdik. Yani çok uzun yıllardır kadın gazeteciler feminist hareketle birlikte bunu yaptı. Bu konuda feminist hareket daha güçlü bir ses çıkarıyor. Hürriyet, Milliyet, aklınıza gelen bütün basın organlarına feminist hareketin bu konuda bir uyarısı vardır mutlaka. Özellikle de erkek gazeteciler daha duyarsız ve farkındalıkları daha az. Onlara normal gelebiliyor bu kullanılan dil. Özellikle masa başındaki editörlere. Ama kadın gazeteciler her defasında bunun uyarısını yapıyorlar. Örneğin bir kadın cinayeti haberinde çok boylu poslu, endamlı diyeyim, elinde silah tutan bir erkek fotoğrafı kullanabiliyorlar. Bu mesela özendiren bir fotoğraf. Yani bu örneğin lisedeki veya üniversitedeki erkeklere, bir kadını öldürürsen bak böyle görünürsün diyebilen bir fotoğraf. Biz böyle fotoğrafları tercih etmiyoruz. Onun yerine sahadan, kadınları güçlendiren, kadınların taleplerini dile getiren, örneğin İstanbul Sözleşmesi’ni ya da 6284 sayılı yasayı anlatan fotoğrafları tercih ediyoruz. Kadın gazeteciler de yıllardır bunun mücadelesini veriyorlar ve her zaman basını uyarıyorlar, gerekli noktalarda müdahalelerini yapıyorlar.
“Çocuk istismarı failleri arasına işverenler eklendi”
Geçtiğimiz hafta bianet’in 2024 yılı erkek şiddeti çetelesini açıkladınız. Bunun özel bir videosu da yayınlandı. Bu seneye özel ne söylemek istersin?
Yani şunu söyleyebilirim ki İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasının sonucunu biz 2024’te görmüş olduk. Ekim ayında 2008’den bu yana tutulmakta olan erkek şiddeti çetelesinin en yüksek verisini tuttuk biz bu yıl. Erkekler 2024 Ekim’inde 49 kadını öldürdü ve bu en yüksek sayıydı. Bu da şunu gösteriyor. İstanbul Sözleşmesinden çıkılmasının sonucudur bu aslında. Ve biz çok fazla cinayetlere odaklanıyoruz. Ama yaralamalar, yaralı bir şekilde yaşamak zorunda kalan kadınlar var bu ülkede ve onların sayısı da çok yüksek. Her ay en az 60-70 kadın, yıllık çetelede bu yıl 645 kadın erkeklerce yaralanmıştı. Bu da önemli bir veri diye düşünüyorum.
Bu yılın verileri arasında öne çıkan, dikkatimi çeken noktalardan biri de şuydu: İşverenlerin çocukları istismar ettiği yönünde. Özellikle bu meslek edindirme kursu adı altında, MESEM, yani bakanlık ve okulların ve işyerlerinin yaptıkları protokoller sonucunda liseli çocuklar, kafelerde vesaire yerlerde ya da otellerde staj adı altında çalıştırılıyor, bunu görüyoruz. Daha önceden şöyleydi öğretmenler, imamlar, okul çalışanları, kantin çalışanları çocuk istismarının failleri arasındaydı. Ama bu yıl öne çıkan verilerden işverenlerin de buna dahil olması, ya da iş arkadaşlarının. Yani haberi okuduğunuzda şaşırıyorsunuz, bir çocuğun nasıl iş arkadaşı olabilir diye. Ama haberin detaylarına baktığınızda bu çocuğun MESEM kapsamında o işyerine gittiğini görüyorsunuz. Bence bu da çocuklar açısından çok önemli bir risk ve bu yılın öne çıkan farklı yanlarından biriydi diyebilirim.
“Türkiye şüpheli ölümler konusunda ciddi alarm veriyor”
Şüpheli ölümler konusunda 2020 ve 2024’ü incelediğimiz zaman çok ciddi bir alarm veriyor Türkiye. Türkiye’de şu an şüpheli ölüm sayısı hızla artmakta. Şüpheli intiharlar hızla artıyor. Kadın şüpheli intiharları ve şüpheli ölümleri konusunda ciddi bir alarm var. Çocuk istismarı konusunda ciddi bir alarm var. Buralarda Türkiye alarm veriyor ve yine yaralamalar konusunda da alarm veriyor. Bu üç başlıkta Türkiye’nin acil olarak çözüm bulması gerekiyor.
Şüpheli ölümlerde örneğin 100 şüpheli ölüm varsa tabii ki de bunun yüzde yüzü de şüpheli değildir, cinayettir diyemem. Ama biz zaman zaman medyada sonrasında mesele araştırıldığında, bu yüz şüpheli ölümün doksanının cinayet olduğunun ortaya çıktığını görüyoruz.
Yine kadın hareketinin, feministlerin mücadelesi ile aslında, Şule Çet olayında olduğu gibi, ortaya çıktığını biliyoruz. Yoksa Şule Çet örneğinde biz Şule intihar etti diye düşünebilirdik. O büyük plazadan atladığını düşünebilirdik. Ama kadın hareketinin mücadelesiyle o iki failin hatta o akşam eğlenmeye, gezmeye gittiğini, ertesi gün tatile gittiğini biliyoruz. Ama kadınların mücadelesi ile, kadın hareketinin mücadelesi ile iki fail gözaltına alındı. Yeniden raporlar hazırlandı, adli tıp raporları ve Şule’nin intihar etmediği, tecavüz edilip oradan atıldığı gerçeği ortaya çıktı.
Maalesef bu konuda da, şüpheli ölümler konusunda, Türkiye ciddi bir alarm veriyor diyebilirim.
“Kadına yönelik şiddet bir kamu politikası haline geliyor”
Bu yıl dikkat çeken noktalardan biri de buydu. Yani biz bu yıl 2020 ve 2024 arasına ve 2010’dan 2024 çetelesine baktığım zaman hakikaten şiddetin kamulaştığını, şiddetin bir kamu politikası haline geldiğini görüyoruz. Böyle bir gerçekle karşı karşıyayız. İstanbul Sözleşmesinin kaldırılması zaten kadınları şiddete açık hale getirdi, kadınlara şiddet uygulayabilirsiniz demek. Niye böyle diyorum? Niye kamu politikası haline geldi? Çünkü bunu iki yolla yapıyor AKP iktidarı. Bir doğrudan yapıyor, bir dolaylı yöntemlerle yapıyor. Doğrudan yaptığı müdahalelerden biri işte İstanbul Sözleşmesini kaldırmak. 6284 sayılı yasayı tartışmaya açmak sürekli. İkincisi, dolaylı olan da işte kürtaj meselesi, nafaka hakkı, böyle konularda ve “kadınla erkek eşit değildir” diyerek, tüm bu politikaları yaygınlaştırmak; bu da dolaylı yoldan kadınları şiddete açık hale getiriyor. Bu yüzden kamu politikası haline geldi diyebiliyorum.
‘Ben’ değil ‘biz”
Bu senenin yıllık çetelesinin duyurulmasında bir video kullandınız. Bu videodaki fikir nasıl ortaya çıktı?
Aslında her yıl şiddete dikkat çekmek için video hazırlıyoruz. Bunu genelde dışarıda ajanslarla birlikte yapmaya çalışıyoruz, çünkü farklı bir şey yapalım istiyoruz. Bu yılkı videomuzun sloganı da şuydu: “Biz varsak yaşam var.”
Bütün dünyada pandemi ile birlikte insanlarda benlik algısı, benlik bilinci gelişti, yani “önce ben.” Biz de diyoruz ki her şeye karşı, sadece erkek şiddeti değil, iklim krizi, aşırı orman yangınları, aklınıza gelen bütün olumsuz, kötü şeylere karşı, “ben” değil, “biz” demek. Yani biz varsak yaşam var, kadınlar varsa yaşam var. Biz bir aradaysak yaşam vardır. Ben değil, biz’e vurgu yapmak istedik. Oyuncu arkadaşlarımız, sağ olsunlar, hepsi gönüllü olarak dahil oldular, hiçbir ücret almadılar. Bu çok kıymetliydi. Ve bu fikrin ortaya çıkması için de günlerce toplantılar yaptık. Çünkü önemli gördük. Ben değil biz demek önemli diye düşünüyoruz, bir arada olmak, bir arada mücadele etmek. Kadını ve erkeği ile de aslında bir arada olmanın önemli olduğunu düşünüyoruz.
| Sayılarla erkek şiddeti (Evrim Kepenek’in bianet’te 19 Ocak 2025 tarihinde yayınlanan yazısından) 2010’dan 2024’e uzanan süreçte erkek şiddetinin yöntemlerini çeşitlendirdiği ve alanını genişlettiği görülüyor. Buyurun sayılarla bakalım: Kadın cinayetleri: 2010 yılından 2024’e kadar %74,19 oranında arttı. En büyük sıçrama, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırıldığı 2021’den sonra yaşandı. Çocuk cinayetleri: 2010 yılına kıyasla %1333,33 oranında artış var. Özellikle 2020 sonrası yükseliş dikkat çekici. Çocuk istismarı alarm veriyor: Failler açısından baktığımızda da önceki yıllarda 2020 öncesi, çocukları istismar edenler arasında okul çalışanları, imamlar, din görevlileri görülürken maalesef bugün bu sayıya işverenleri de ekliyoruz. (…) Bu sayı 2024’te 10’du mesela. Yönetmeliğe göre buraların denetlenmesi gerekiyor fakat denetlenmediği ortada. Yaralama vakaları: 2010’a göre %293,29 oranında arttı; en keskin artış 2020-2022 arasında. Kadına tecavüz: 2020’den 2024’e kadar %83,3 oranında azalma görülse de, bu durumun raporlanma eksikliğinden kaynaklanıyor olabileceği düşünülüyor. Sayılara bakıldığında görünen diğer durum şöyle: Özellikle şüpheli ölümlerdeki ve intihar oranlarındaki artış ve çocuk istismarı Türkiye için alarm veriyor. İstanbul Sözleşmesi sonrası şiddet 2021 yılında Türkiye, kadınların yaşam hakkını savunan İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı kararıyla çekildi. Bu karar, erkek şiddetine karşı kadınlara koruma sağlayan en önemli mekanizmalardan birini devre dışı bıraktı. Sözleşmeden çekilmek, yalnızca hukuki korumayı zayıflatmadı, aynı zamanda erkek şiddetini meşrulaştıran bir mesaj verdi. Kadın cinayetleri 2021’den 2024’e %16,6 oranında arttı. Şüpheli kadın ölümleri ve çocuk cinayetlerinde dramatik bir yükseliş yaşandı. |










