Skip to main contentSkip to footer

Kadın iktisatçılarla asgari ücreti konuştuk: “Toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten bir asgari ücret politikası gerekiyor”  

Hükümete asgari ücret konusunda acilen gelir dağılımını gözeten bir politika izlemesi çağrısında bulunan 126 iktisatçıdan Elif, Çağla ve Gülbiye ile konuştuk.  Asgari ücretin eşitleyici bir yanının bulunduğunu düşünen arkadaşlarımız olduğu gibi bu uygulamanın kadın istihdamının yapısı nedeniyle cinsiyet temelli ücret açığını kapatmadığının altını çizen de var. Eşitlikçi bir politikanın ise bakım emeğini içine alması gerekiyor.

Ücret

Ekim ayının sonunda 126 iktisatçı bir açıklama gerçekleştirdi. “2024 yılı temmuz ayında asgari ücret artışından kaçınılması ve 2025 yılı ocak ayı için öngörülen artışın gerçekleşen enflasyon yerine beklenen enflasyon oranı (yüzde 25) baz alınarak belirlenmesi planı, bilimsel ve sosyal açıdan kaygı vericidir” diyen iktisatçılar, “gelir dağılımını da gözeten bütüncül bir ekonomi politikası izlenmesi” konusunda hükümeti acil harekete geçmeye çağırdı.

“Acil” kodlu bu açıklamanın ardından biz de kadın iktisatçılarla görüşerek iktisatçıların da dahil olduğu asgari ücret tartışmalarının neden bu denli arttığını, kadınlar açısından asgari ücretin önemini, cinsiyet eşitliği gözeten bir asgari ücretin nasıl belirlenmesi gerektiğini… konuştuk. İktisatçılar Elif Karaçimen, Çağla Ünlütürk ve Gülbiye Yenimahalleli Yaşar, sorularımızı yanıtladı:

“Ortalama ücretlerin asgaride buluşması tartışmayı artırdı”

Asgari ücret tartışmaları son dönemlerde neden bu kadar yoğun geçmeye başladı?

Elif: Asgari ücret tartışmalarının son dönemde yoğunlaşmasının temel nedeni, artan enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında ücretlerin alım gücünü hızla yitirmesi, sermayenin ücret baskısını artırması ve iktidarın enflasyonu talep yönlü bir sorun olarak görerek çözmeye çalışmasıdır. Oysa Türkiye’de enflasyon artışının başta borç stokunun yönetimi ve ithalat ve enerji bağımlılığı gibi yapısal sorunlardan kaynaklandığı bir gerçektir. Talepten kaynaklı bir enflasyonun varlığı söz konusu olsa bile, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan geniş bir kesimin talebini baskılayarak enflasyonu çözmek mümkün değildir. Bu yaklaşım, enflasyonun yapısal nedenlerini göz ardı ederek, emekçilerin yaşam koşullarını daha da kötüleştiren bir politikayı beraberinde getirmektedir. Sonuç olarak asgari ücret artışlarının da bu kaybı telafi edemediği bir tablo ortaya çıkarmaktadır. Sermayenin maliyet artışlarını kâr oranlarını artırma fırsatına çevirmesi, bu tartışmayı yalnızca ekonomik adalet meselesi olmaktan çıkarıp sınıfsal bir mücadele haline getirmiştir. Bu bağlamda, asgari ücret, bireysel yaşam standartlarının ötesinde, geniş çaplı bir toplumsal krizin göstergesi haline gelmiştir. Ayrıca ücret tartışması konusunda bir temel boyutu da hatırlatmam gerekir. Şöyle ki emekçi sınıfı aktif çalışan katmanının yanı sıra bu sınıfın geçmişte emek sürecine dahil olan ve şimdi “emekli” dediğimiz katmanı da içerir. Bu nedenle ücret tartışmalarını emekli ödemeleriyle birlikte düşünülmesi yerinde olacaktır. Bu katmanın gelirlerinin acımasızca erimesi soruna farklı boyutlar da getirmektedir. Şöyle diyebiliriz; en örgütsüz kesimler en kaybeden emek katmanlarını oluşturmaktadır.

Çağla: Türkiye giderek asgari ücretliler toplumuna dönüştü. Çalışanların yaklaşık yarısı asgari ücretle çalışıyor ve asgari ücretin mevcut durumu TÜRK-İŞ’in yaptığı hesaplamalara göre Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarından yani açlık sınırından dahi düşük, yoksulluk sınırının yanına dahi yaklaşamıyor. Bir yandan ücretli çalışanlar yoksullukta eşitlenirken bir yandan da nüfusun en zengin yüzde 20’si toplam gelirin yarısına el koyuyor. Türkiye’de en yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay yüzde 48,7 iken en düşük gelir grubu gelirin yalnızca yüzde 6,1’ine ulaşabiliyor. Bu nedenle Türkiye işçi sınıfının gözü kulağı asgari ücret görüşmelerinde oluyor. Öte yandan son yıllarda asgari ücret tespiti, ekonomik ve siyasal konjonktürle çok daha yakından ilişkili bir hale geldi. Seçim öncesi dönemlerde göreli yüksek zamların yapılabildiği, seçim sonrasında enflasyonla mücadelenin aracı haline getirilerek kemer sıkma politikalarının yükünün ücretli çalışanların sırtına yüklendiği düşünülünce tartışmaların odağında yer almaması da kaçınılmaz.

Gülbiye: Türkiye’de asgari ücret son 50 yılın önemli bir tartışma konusudur. Temel nedeni asgari ücretin bu elli yıl boyunca yoksulluk sınırının, hatta birçok dönemde açlık sınırının bile altında kalmasıdır. Elbette çok haklısınız, son üç yıldır yaşanan yüksek enflasyon satın alma gücünü hızla erittiği için asgari ücret ile ilgili tartışmayı körüklemiştir. Tartışmalı TÜİK verilerine göre bile enflasyon Ekim 2022’de yüzde 85’leri görmüş, gıda enflasyonu yüzde 100’leri aşmıştır. 2024 için beklenen enflasyon hedefine ulaşılamayacağı şimdiden belli olmuş, Ekim 2024 tarihinde tüketici fiyat endeksi yüzde 49 civarında gerçekleşmiştir. Buna rağmen, 2025 yılının ocak ayından itibaren geçerli olacak olan asgari ücret zammının gerçekleşen enflasyon yerine beklenen enflasyonu (yüzde 25) esas alarak belirleneceği duyurulmuştur. Bu tercih asgari ücretlinin enflasyon oranında bile zam alamayacağını göstermekte, enflasyon yükünün yine hiç de adil olmayan bir biçimde asgari ücretliye ödetilmesi anlamına gelmektedir. Öte yandan emeğin GSYH’dan aldığı payın azaldığı bir dönemde gelir dağılımının daha da bozulmasına yol açacaktır. Asgari ücret tartışmalarını bu kadar alevlendiren ikinci bir neden, ücretlilerin yaklaşık yarısının asgari ücret düzeyinde gelir elde etmesi; ayrıca asgari ücret üzerinde kalan ücretlerin baskılanması nedeniyle ortalama ücretin asgari ücrete yakınsamasıdır. Bu durum asgari ücretin çok daha geniş bir ücretli kesim tarafından yakından takip edilmesi anlamına gelmektedir.

Elif Karaçimen

“Cinsiyete dayalı ücret açığı kapanmıyor”

Kadınlar için ülke çapında tek bir asgari ücret neden önem taşıyor? Asgari ücretin kadınlar açısından eşitleyici olduğu fikrine katılır mısınız?

Elif: Benzer iş konumlarında kadınların erkeklere göre daha düşük ücretlerde çalıştıklarını biliyoruz. Ayrıca uzun süredir emekçi sınıf katmanlarının gelirlerinin en düşük katmanlara doğru yakınsadığı yani minimum yaşam koşullarında bir “eşitlenme” yaşandığını da biliyoruz. Böylesi bir yakınsama ya da eşitlenme elbette refahta değil, sefalette eşitlenmektir. Bunun kapitalizmin kriz dönemlerinin genel eğilimi olduğunu söyleyebiliriz. Tüm bunlara rağmen asgari ücret uygulaması, aynı işi yapan kadın ve erkek işçilerin eşit ücret almasını sağlayarak eşitleyici bir mekanizma sunabilir. DİSK-AR 2023 Asgari Ücret raporuna göre kadınların yüzde 40’ı asgari ücretin altında çalışmaktadır. Yaklaşık yüzde 60’ının ise asgari ücret veya asgari ücretin yüzde 20 fazlası gibi bir ücretle çalıştığı düşünüldüğünde, asgari ücret politikalarının kadın emeği üzerindeki olumlu etkisi açık hale gelmektedir.

Çağla: Maalesef DİSK-AR Raporu’nda da yer aldığı gibi kadın çalışanların önemli bölümü asgari ücret dahi alamıyor. Kadın çalışanların büyük çoğunluğu (yüzde 61,4’ü) asgari ücretin altı ve asgari ücretin yüzde 20 fazlası ücretler ile çalışıyor. Bu durum bize asgari ücret uygulamasının dahi cinsiyete dayalı ücret açığını kapatmayı sağlamadığını gösteriyor. Kadınlar erkeklere oranla daha yüksek düzeyde kayıt dışı istihdam ediliyor ve asgari ücretin dahi altında ücretler onlara reva görülüyor. Asgari ücret, Türkiye’de bir işçinin ve bakmakla yükümlü olduğu hane üyelerinin temel gereksinimlerini karşılayabilecek en düşük ücret olma niteliğine de işçi, işveren devletten oluşan üçlü bir yapıyla belirlenme niteliğine de sahip değil. Keza ücretin belirlenme sürecinde rol oynayanlar arasında kadınlar yer almamakta, kadınların işgücü piyasasındaki konumu vb. asla gözetilmemekte. Bu haliyle asgari ücretin eşitleyici bir unsur olduğundan söz etmek güç. Ancak eşitleyici rolünün yoksullukta eşitlemek olduğundan söz edilebilir belki.

Gülbiye Yaşar

Gülbiye: Kadınlar için ülke çapında tek bir asgari ücret önemli. Kadınların önemli bir bölümü asgari ücret düzeyinde ve altında çalışıyor. Ayrıca asgari ücret, işçi sınıfının yaşamı üretme ve yeniden üretme koşullarını belirlediği için, kadınların bakım ve yeniden üretim koşullarını da biçimlendiriyor. Asgari ücretin kadınlar açısından eşitleyici olduğu fikrine katılıyorum. Türkiye’de kadınların yüzde 41’i asgari ücrete bile erişemiyor, yani asgari ücretin altında çalışıyor. Daha geniş bir çerçeveden bakarsak Türkiye’de kadınlar ile erkekler arasındaki gelir uçurumunun oldukça yüksek olduğu görülüyor. TÜİK gelir dağılımı verilerine göre 2023 yılında erkekler kadınlardan yüzde 37 daha fazla gelir elde etti. Ayrıntıya bakıldığında gelir farkı; yevmiyeli çalışanlarda yüzde 78, işverenlerde yüzde 45, kendi hesabına çalışanlarda yüzde 29, ücretli ve maaşlı çalışanlarda yüzde 22’dir. Gelirin kadın ve erkek arasında en çok yakınsadığı çalışma biçiminin ücretli ve maaşlı çalışanlar olduğu görülmektedir ama yine de arada yüzde 22’lik bir fark bulunmaktadır. Asgari ücretin bu anlamda bakıldığında kadınlar açısından ücreti eşitleyici bir işlev görme potansiyeline sahip olduğu söylenebilir. DİSK-AR Temmuz 2024 raporuna göre tahmini 7 milyon kadın çalışanın yüzde 61,4’ü asgari ücretin altı ve asgari ücretin yüzde 20 fazlası ücretler ile çalışmaktadır. Bu veri asgari ücretin kadınlar için önemini artırmaktadır.

“Kadın üzerindeki bakım yükü azalırsa eşitlik olur”

Toplumsal cinsiyet eşitliği gözeten bir asgari ücret politikası nasıl olmalı?

Elif: Toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten bir asgari ücret politikası, kadınların üzerindeki bakım emeği yükünü azaltmayı ve bu yükü kamusal bir sorumluluk olarak yeniden tanımlamayı da hedeflemelidir. Ayrıca kadınların yoğun olarak çalıştığı ev eksenli çalışma, tarım gibi kayıt dışı sektörleri ve işleri kapsayan politikalar geliştirilirken, kadın emeğinin güvenceli hale getirilmesi elzemdir. Bu bağlamda, kayıt dışı çalışan kadınların sosyal güvenlik kapsamına alınması ve asgari ücret güvencesinden yararlanması için etkin denetim mekanizmaları oluşturulmalı, toplumsal cinsiyet eşitliğini merkeze alan düzenlemelerin uygulanması taleplerimiz arasında olmalıdır.

Çağla Ünlütürk

Çağla: Öncelikle asgari ücret tespit sürecinin gerçekten katılımcı ve eşitlikçi bir mekanizmayla gerçekleşmesi gerekir. Türkiye’de 2018 yılından itibaren Cumhurbaşkanlığı teşkilat yapısı içinde gerçekleşen asgari ücret tespit faaliyeti Komisyonun hepten işlevsizleşmesine yol açtı. Ancak önceki dönemde komisyonun bileşimi gerek işçi çıkarları gerek cinsiyet açısından demokratik temsil yapısından uzaktı. Asgari ücretin insan haysiyetine yakışır bir düzeyde belirlenmesini sağlamanın yolu kuşkusuz yüksek sendikal örgütlülükten geçiyor. Sendikalarınsa kadın işçilerin seslerine kulak vermeye, kadın sendika liderlerine, toplumsal cinsiyet eşitlikçi sendikal politikalara ihtiyaçları var. Ancak bu perspektife sahip sendikalar güçlenirlerse ve sendika yönetimlerinde daha çok kadın yer almaya başlarsa gerek meydanlarda gerek sosyal diyalog mekanizmalarında kadınların taleplerini dillendirebilir, onları da gözeten ücret pazarlıkları yapabilirler.

Gülbiye: Toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten bir asgari ücret politikası, toplumsal yeniden üretim yaklaşımını dikkate alan bir ücret politikası olmalıdır. Bu yaklaşım, kadının üretim/ücretli ve yeniden üretim/ücretsiz emek süreçlerini bir bütün olarak ele alır. Kadının hane içindeki bakım ve yeniden üretim emeğini de en az ücretli emek kadar değerli görür ve dikkate alır. Kadının ücretli emeğe katılması, hane içindeki bakım yükü ile yakından ilişkilidir. Bakım yükünün az, hane gelirinin yüksek olması, kadının ücretli emeğe dahil olmasını kolaylaştırmaktadır. Bir başka nokta, asgari ücretin hanenin geçimini sağlayacak yeterlilikte bir ücret olmasıdır. Böyle olmadığı durumlarda kadınlar hem yedek işgücü olarak çok düşük ücretlerle güvencesiz işlere yönelmek zorunda kalıyorlar hem de gelir yetersizliğini telafi etmek için ekmek, reçel, konserve vb. hane içi yeniden üretim faaliyetlerini artırıyorlar. Bu nedenle hem sınıf hem kadın mücadelesinin temel taleplerinden biri, toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten ve insan haysiyetine yakışır bir asgari ücret talebi olmalıdır. 

“Toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten bir asgari ücret”

Sendikaların yılda 4 kez asgari ücrete zam politikası hakkında ne düşünüyorsunuz? Ücretli çalışanların çıkarlarını gözeten bir asgari ücret nasıl olmalı?

Elif: Politik iktisadi açıdan unutmamalıyız ki asıl yükseltilmesi gereken mücadele, yalnızca asgari ücret artışı değil, emekçilerin üretimden hak ettikleri payı alabilmesidir. Asgari ücret yalnızca işçi sınıfının fiziksel yeniden üretimini sağlamakla sınırlıdır. Sermaye, işçiye bu minimum düzeyi verirken, işçinin yarattığı artı değerin geri kalanına el koymakta ve kar oranlarını koruyarak sömürüye dayalı sermaye birikim düzenini sürdürmektedir. Bu gerçeği göz ardı ederek yapılan asgari ücret tartışmaları, ilerici toplumsal bir mücadele zemini oluşturamaz. Ancak, mevcut ekonomik koşullarda emekçilerin yaşam standartları o kadar kötüleşmiştir ki, kısa vadede asgari ücret artışı, işçilerin yaşamını sürdürebilmesi adına hayati bir ihtiyaç hâline gelmiştir. Bu nedenle, toplumsal mücadele, hem kısa vadeli iyileştirme taleplerini yükseltmeli hem de uzun vadeli yapısal dönüşüm mücadelesini yani siyasal mücadeleyi kararlılıkla sürdürmelidir.

Çağla: DİSK-AR raporunda belirtildiği gibi Türkiye’de çalışanların yüzde 50’si asgari ücretle çalışırken AB ülkelerinde bu oran yüzde 4. Bunun gerekçesi ise işçilerin pek azı asgari ücretle çalışırken pek çoğunun toplu pazarlık kapsamında olması. Türkiye için de asıl meselenin örgütlenme özgürlüğü olduğu kanaatindeyim. İşçi sınıfı güçlü ve örgütlü bir yapıya sahip olmadıkça ücretin yılda kaç kez belirlendiği önemini kaybedecektir. Ücretli çalışanların çıkarlarını gözeten bir asgari ücretin yolu öncelikle çalışanların çıkarlarını gözeten bir siyasi yapıdan geçiyor. Ardından elbette işçilerin ve hanelerinin temel yaşam giderlerinin karşılayabilecek düzeyde bir ücret seviyesi belirlenmeli. Asgari ücretin ortalama ücrete dönüştüğü mevcut durumun dönüştürülmesi de şart.

Gülbiye: Bu yıl, önceki iki yıldan farklı olarak, asgari ücrete bir kez, Ocak 2024’te zam yapıldı. Temel gerekçe asgari ücrete yapılacak zamların enflasyonu artıracağı iddiası idi. Oysa asgari ücrete yapılan zamlar enflasyon oranının bile altında kalmakta, alım gücü korunamamaktadır. Yüksek enflasyon dönemlerinde ücret artışlarını kısmak yerine, daha sık aralıklarla zam yapılması en azından alım gücünün korunması için elzemdir. Nitekim Ocak 2024 tarihinde zamlı olarak ödenen asgari ücret, Nisan 2024 tarihinden itibaren açlık sınırının altında kalmıştır. Ayrıca geçen yıl olduğu gibi bu yılın temmuz ayında da asgari ücret dışındaki emek gelirlerine zam yapılmıştır. Bu durum asgari ücret ile çalışan kesim için adil bir uygulama değildir. Ücretli çalışanların çıkarlarını gözeten bir asgari ücret, toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten ve insan haysiyetine yakışır bir asgari ücret olmalıdır. İnsan onuruna yakışır bir asgari ücret ise sadece bir işçinin değil bakmakla yükümlü olduğu bireylerin de ihtiyaçlarını dikkate alan gerçek bir geçimlik ücret olmalıdır.

Ana Fotoğraf: Evrensel

Yazarın Diğer Yazıları

İlginizi Çekebilir

Son Yazılar