Skip to main contentSkip to footer

Yaşını gösteren kadınlar

“Yaşını Gösteren Kadınlar” kadınların yaş ve yaşlılık deneyimlerini anlattığı bir kitap. Kadın yaşlılığını “patriyarkal kapitalist kültürden” ayrı düşünmeyen arkadaşlar, buradan hareketle yaşlılığın kavramsallaştırılmasına sıcak bakmadıkları gibi yalnız yaşlı kadınların değil genç kadınların da ayrımcılığa uğradığını, gerontokrasinin kadınlar için de geçerli olabileceğini söylüyorlar. Editöryal ekiple konuştuk.

Necla: Kitabı hazırlayanların erken yaşlılık döneminde olan kadınlar olduğunu görüyoruz, sizi böyle bir kitap hazırlamaya iten nedenler neler?

Biz bu çalışmamızda Türkiye’de özellikle 40 yaş itibariyle kadınların yaşla ilgili kaygılarının arttığını dikkate alarak, 40 yaştan 70 yaşa kadar, yolları feminist harekette kesişen kadınlar bir araya geldik ve kitabı hazırladık. Fakat sizin sorunuzda da olduğu gibi yaşa ve yaşlılığa ilişkin ileri sürülen birçok kavram var, erken yaşlılık, genç yaşlılık, orta yaşlılık gibi kavramlar değişik alanlarda kullanılıyor. Fakat biz bu kavramların hepsini feminist bakış açısıyla yeniden tartışmak gerektiğini düşünüyoruz, hatta feminist hareketin yeni kavramlar üreteceğini umut ediyoruz. Çünkü yaş ve yaşlılığa ilişkin kavramlar genellikle erkeklerin deneyimi referans alarak üretiliyor.

Bizler feminist harekete uzun süre emek vermiş, sokak eylemliliklerinden gelmiş kadınlarız. Bu çalışmaya başlamamızın nedenleri şöyle; 2. dalga feministler olarak bizim de yaşlanmamız, bu konudaki ayrımcılığı, eşitsizliği, endişeleri kendi hayatlarımızda deneyimlememiz, feminist hareket dahil olmak üzere bu konunun her alanda konuşulmadan üstünün örtülmesi…

Özel olanın politikliği meselesinin izahında olduğu gibi, ancak kamusal alanda özel olanı konuşmaya başlarsak onun politikleşmesini ve değişmesini sağlarız. Bu konunun da konuşulmasını yani politikleşmesini istiyoruz. Bu kitapla da, bu konuyla yüzleşmek, deneyimleri öne çıkararak farkındalık oluşturmak istiyoruz. Konunun feminist politikaya içkin hale gelmesi için katkı vermeyi murat ediyoruz. Yaşlılık süreçlerimizi güçlenerek dayanışma içinde yaşamak istiyoruz.

Kavramları feminizmin süzgecinden geçirmek

Feryal: Monika Maron* Animal Triste isimli metninde bedenin yaşlılıkla mücadelesini ve karşı koyamayışı çarpıcı bir biçimde dile getirilir. “Vücudum, özellikle tehdit altındaki kısımlarında, kocamanın başladığını belli eden o çöküş aşamasına girmişti. Dermansız kalça kırışıklıkları, karında ve uylukların iç kesiminde yumuşak, dalgalanan et, derinin altında küçük topaklar halinde çözülen bağ dokusu. Vücudum elverişli ışık koşullarında yine de gençliğinin hatlarına sadıktı ve ten ile eti geren bir duruş aldığımda gençliğe yaşlılıktan daha uzak olmadığım yanılsamasına izin veriyordu” (çev.: Mustafa Tüzel, Alef Yayınları, s.9). Derlediğiniz kitapta feministlerin “bedenin kocamasıyla” ilgili yaklaşımlarında neler ön plana çıkmaktadır?

Bir romandan çok “özgün” ve uzun bir alıntı yapılmış ve bir kavram ön plana çıkmış “kocamış bedenler”. Biraz önce dediğimiz gibi biz tüm kavramları feminizmin süzgecinden geçirmek istiyoruz. Biz, yaş ve yaşlılığa ilişkin dolaşımda olan bu ve benzeri kavramları ilk çağrı metnimizde de, sunuş yazımız olan “yaşlılığın feminizmi” metnimizde de kullanmamaya özen gösterdik. Mektup yazan kadınlar, hepimiz kendi “özgün” tanımlamalarımıza yer verdik metinlerimizde. O nedenle mektuplara, alıntındaki girift duyguları arkasında taşıyan bu “kavramsallaştırma”yla bakmayı tercih etmeyiz. Sorunuzu “bedenin yaşlanması / yaşlanan, değişen beden”e ilişkin yazarların deneyimlerinde neler öne çıkmaktadır diye alırsak, sizin de göreceğiniz gibi farklı duygu ve düşünceler mevcut.

Feryal: Yaşlanmanın sınıfsal boyutu da kitapta göze çarpıyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz.

Yaşlılık öncesi cinsiyet eşitsizliklerinin, sınıfsal ve ırksal eşitsizliklerin yaşlılıkta farklı biçimlere bürünüp ağırlaşarak devam ettiği bir gerçek. Mevcut sistemde farklı sosyal ve sınıfsal yaşam biçimleri yaşlılığın da farklı biçimlerde yaşanmasına neden oluyor. Hangi koşullarda bir gençlik yaşıyorsanız yaşlılığınız da genellikle bunun devamı.

İş bulamama, eşit ücret alamama, güvencesizlik, esnek çalışma, emekli olamama gibi birçok etmen, kadınların yaşlılık döneminde çok belirleyici bir hal alıyor. Özellikle kadınların kayıt dışı istihdamını göz önüne aldığımızda, yaşlılıklarında sosyal güvencesinin ve gelirinin olmaması veya çok sınırlı olması kadınlar için daha da zorlayıcı bir duruma geliyor. Üstelik sistemin zaten doğru dürüst vermediği bakım hizmetlerinin, geliri olanlara göre düzenlenmiş olması nedeniyle herhangi bir geliri olmayan yaşlı kadınlar için durum çok daha yıkıcı sonuçlara neden oluyor. Yoksul yaşlıların yarısından fazlasının kadın olduğunu istatistikler ortaya koyuyor.

Yoksul kadınların büyük bir çoğunluğunun kırsalda yaşadığını da yine istatistiklere bakarak görebiliriz. Kırsalda kadınlar çoğunlukla ücretsiz olarak ve ağır iş yükü altında bir ömür boyu aile işletmelerinde çalışabiliyor. Sonrasında da yaşlı kadınların üretimden koptuğunu, sosyal bakım hizmetlerine ulaşmasının kentlere göre çok daha zor olduğunu, kentlerde, sınırlı düzeyde dahi olsa sunulan bakım hizmetlerinin kırsalda tamamen ailelerin üstüne kaldığını biliyoruz.

Bildiğiniz gibi “yoksulluğun kadınlaştığına” yönelik tespitler var. Yaşam boyu maruz kalınan ayrımcılıklar kadınları, yaşlılık döneminde yoksulluğa, yalnızlığa, istismara, ekonomik zorbalığa yani birçok açıdan olumsuz yaşama koşullarına mahkum ediyor. Farklı sosyal ve sınıfsal yaşam biçimleri, cinsel kimlik ve cinsel yönelimleri, kadın ve LGBTİ+’ların yaşlılığı farklı deneyimlemesine ve farklı biçimlerde yaşamasına neden oluyor.

Yeni söz ve politika üretmek

Feryal: Kitaptaki metinlerin çoğuna göre yaşlanma yeni bir başlangıç. Aşkı yaşlanmaya karşı bir direniş olarak görebilir miyiz?

Siz kitaptaki metinlerden böyle bir çıkarım yapmış, yaşlanmanın yeni bir başlangıç olarak algılandığına ilişkin bir yorumda bulunmuşsunuz ama bizim tam olarak mektuplara ilişkin böyle bir saptamamız ve yorumumuz yok aslında. Biz kitabı hazırlayanlar da, yaşlanmanın yeni bir başlangıç olduğuna dair ortak bir görüşe sahip değiliz. Ortak yaklaşımımız için şu kadarını söyleyebiliriz ki; yaşlılığa ne güzelleme yapıyoruz ne de getirdiği olumlulukları görmezden geliyoruz, hatta ayrımcılığa maruz kalmadığımız koşullarda kendi doğallığı içinde getirdiklerine daha çok sahip çıkıyoruz.

Yaş ve yaşlı ayrımcılığını ele aldığımızda daha önceden de belirttiğimiz gibi patriyarkal bakış açısı nedeniyle, 40 hatta 35 yaş itibariyle kadınların yaşlanmaya ilişkin korkuları başlıyor. Keskin bir bıçak gibi yaşlılığın başladığı bir sınırdan söz edemiyoruz, bu geçişken, doğal bir süreç. Bu sürecin kendi doğallığı içinde yaşanamamasından bahsediyoruz aslında. Bu nedenle kadın yaşlılığının, genç olmama haliyle gelen yeni sorunlara, eşitsizliklere, ayrımcılığa karşı yeni bir mücadele alanı olduğunu söylüyoruz. Yani farkındalık ve mücadele çerçevesinde, yeni söz ve politika üretme anlamında yeni bir başlangıç olduğunu söyleyebiliriz. Bizim grubumuzun adı tam da bu nedenle “yeni bir aşk”.

Aşk bazen bir direniş de olabilir, o şeyi yaşama şekli de olabilir. Mektuplarda farklı görüşlere de yer verilmiş bu konuda; zorunluluklardan, öğrenilmişlikten, abartılı duygulardan kurtulmak veya libidonun esiri olmamak gibi farklı yaklaşımlar da var. 50 yaşından sonra bedeniyle değişen olumlu ilişkisini aşk olarak tanımlamış mesela yazarlarımızdan Esmeray, “Kendi bedenime âşık oldum” diyor.

Feryal: Simone de Beauvoir Yaşlılık isimli anlatısında yaşlanmanın sadece biyolojik değil kültürel de bir olgu olduğunu söyler. Kadınlar tam da bunu yaşamaktadırlar ve kitaptaki deneyimler de bu durumu göstermektedir. Bu kitap yaşlanmakla ilgili feminist politika düşünmemiz üzerine önemli bir kaynak. Bundan sonra neler yapılmalı? Önerileriniz nelerdir?

Yaşlılar, tüm toplumlarda ayrımcılıkla karşı karşıyalar, elde edilen haklara, mücadelenin gelişimine göre bu değişkenlik gösterebiliyor. Kadın yaşlılığı ile ilgili kültürü neyin oluşturduğuna baktığımızda, karşımızda patriyarkal kapitalizmi buluyoruz. Bu nedenle yapısal bir mesele bu. Kadın yaşlılığının olumsuzlanması, yaşlıların sözünün ve iradesinin yok sayılması, sosyal dışlanma ve istismara kadar giden yaklaşımlar söz konusu; patriyarkanın beden politikalarını, kamusal alandaki erkek egemenliğini, cinsiyetçi iş bölümünü de düşünürsek bunların hepsi yapısal ve politik meseleler. İşte tüm bunların yeniden ve yeniden feminist bir mesele olarak ele alınması ve tartışılması gerekiyor. Tümden ortadan kaldıracağımız, yapı bozumuna uğratacağımız, alt üst edeceğimiz çok şey var. Bunun her yaşta kadının birbirini gözeterek büyüttüğü bir mücadeleye ve eylemliliğe evrilmesi umudunu taşıyoruz, böyle olduğu takdirde değişim ve dönüşüm olacağına dair de inancımız var. Tüm örgütlerin, yapıların bu konudaki farkındalığı öne çıkarması, ayrımcı davranış ve ifadelerin takip edilmesi, zihin ve dilde değişimin olması için mücadele edilmesi çok önemli. Devletin politikalarına itirazların ve taleplerin yüksek sesle söylenmesi ve konunun dar “emeklilik hakları” çerçevesinden çıkartılarak genişletilmesi gerekiyor. Sonuçta toparlarsak, başka bir yaşlılık sürecinin mümkün olduğunun ortaya konması arzumuz.

Feryal: Kapitalist sistem içinde “aktif yaşlanma”, “üretken yaşlılık” gibi kavramlar ön plana çıkmaktadır. Bu durumdan en çok etkilenen ise kadın çalışanlar olmaktadır? Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Kapitalizm yaşlanmayı, yaşlılığı ticari bir sektör haline getirmekte gerçekten çok mahir; sağlık sektörü, kozmetik, sportif faaliyetler, turizm sektörü buna dahil ve buradaki motivasyon aracı, özellikle kadınları yaşlılıkla korkutmak. Biraz evvel söylediğimiz sınıfsal farklılıklarla çok ilgili bu, orta ve üst gelir seviyesindeki insanlar ve en çok da rahat bir emeklilik yaşayanlar bunlardan yararlanabiliyor. Daha önce bahsettiğimiz gibi mesela bu kavramlar tam da erkekler gözetilerek üretilmiş olmasına rağmen; aktif, üretken ya da başarılı yaşlanma ifadeleri, yaşlılığın pasiflikle, üretken olmamakla özdeş olduğu algısını da içinde barındırıyor, başarılı olmanız, başarmanız gereken bir süreç olduğu fikrini ortaya koyuyor.

Esnek ve güvencesiz çalışan kadın sayısının giderek arttığını, bakım emeği nedeniyle birçok kadının neredeyse “yaşlanma hakkı”nın dahi olmadığını düşünürsek, bazıları aktif yaşlanırken bazıları emekli olmaya çalışıyor, ikinci iş, ek iş yapmak zorunda kalabiliyor ya da torun, hasta bakıyor. LGBTİ+ yaşlılar için de emeklilik, güvence konuları aynı şekilde sorun teşkil ediyor.

Pandemiyi milat olarak görmüyoruz

Necla: Pek çok kadın pandemiyle birlikte yaşadıkları ayrımcılıklara dikkat çekmiş. Pandemiye bir milat olarak bakılabilir mi?

Pandemi bazı şeylerin çok yüzümüze çarptığı, çok açığa çıktığı, çok görünür olduğu bir dönem oldu. Kapitalist sistemin merkezinde olan üretken genç iş gücü her şeye rağmen çalışmak zorunda bırakılırken, hastalığı yayması da bu nedenle önemsenmiyorken, emekliler ve yaşlılar evlere tıkıldı. Yaşlılar “atık nüfus, ekonominin üstündeki yük, gençlerin sırtından geçinenler” olarak gösterildiği için kimileri yaşlılara yönelik onur kırıcı söz ve davranışlara çok rahat cüret edebildiler. Tüm bunlara rağmen bu konuda pandemiyi biz milat olarak görmüyoruz, öncesinde var olan derin ayrımcılık nedeniyle pandemide bunlar bu düzeyde yaşandı ve sonrasında da ayrımcılık devam ediyor.

Necla: Yaşlılıkta ayrımcılık yaşamayan kadın yok gibi erkekler yaşlanınca bilgili, akil adam olarak kabul ediliyorlar, kadınlara ise bir kenara çekilip torun bakmaları öğütleniyor. Bunun kapitalizme ve patriyarkaya dair nedenleri hakkında neler söylemek istersiniz?

Yaşadığımız hayat patriyarka ve kapitalizm içinde şekilleniyor, buna ek olarak yaşlılığın kendisi de yeni eşitsizlikler doğuruyor. Öncesinden gelen sorun ve eşitsizliklerle birlikte yaşlılıkta da bu değişerek, artarak, azalarak farklılıklarla devam ediyor. Kadınlar eviçi emek yükünden kurtulamıyor, yaşlandıklarında, torunlarına, hastalara kendinden büyüklere bakmak zorundalar, bunda ekonomik sıkıntılar da önemli bir etken. Yani kadınlar yaşlılık süreçlerinde kendi tercih edecekleri bir hayattan uzaklaşıyor, sosyal alanları kısıtlanıyor. Hatta çağrı mektubumuzu gönderdiğimiz birçok kadın bu nedenle istemesine rağmen mektubunu yazamadı. Erkekler ise bu süreçleri kendi tercihleriyle ve daha bağımsız yaşayabiliyor ve buna hakları olduğu düşünülüyor.

Tüm bu koşulları değiştireceğimiz siyaset alanında da durum vahim bu açıdan. Siyasette yaşı büyük erkeklerin her daim önder, lider olarak kabul gördüğünü biliyoruz. Ama aynı yaştaki kadınlar görünmez kılınıyor, deneyim ve düşünceleri önemsenmiyor ve geriye çekilmek siyasetten uzaklaşmak durumunda kalıyorlar. Mektup yazarlarımızdan Gülseren bunu çok güzel dile getirmiş; “Parti Meclisi’ne bizim gruptan girmesi düşünülen üç kadın arasında benim ismim de var. Ben o zaman 36 yaşındayım, diğer kadın arkadaşlar benden on yaş gençler. Erkek yoldaşlar gelip bana ‘sen yaşlısın girme, diğer kadınların önünü aç’ dediler. Ben de parti meclisinde ilk kez görev alacaktım ve o zamanlar en dinamik, en çok koşturduğum dönemimdi oysa. Gerekçeleri daha genç kadın arkadaşların kürsüyü daha iyi kullanacak olmaları idi. Tabii ki, Parti Meclisi’ne giren erkek yoldaşların çoğu benden yaşlı olmasına karşın vazgeçilmezlerdi!” 

Belli yaşın üstündeki kadınlar geri plana itildi

Necla: Bazı anlatılardan feminist hareket içinde de yaşlı kadınların bir kabul sorunu yaşadıkları görülüyor, sizce bunun nedenleri neler olabilir?

Geçmişte bulunduğumuz feminist örgütlerimizde bu konuda ayrımcılık hiç yoktu diyemeyiz. Ama bu mesele, çok özen gösterilen, iç ilişkilerimizde hep dikkate aldığımız bir durumdu, bağımsız feminist örgütlerde yani. Zaman içinde feminist söz yaygınlaşsa da yaşlı ayrımcılığına ilişkin aktarılacak söz ve politikalar yeterince ortaya konulamadı. Bu eksiklikle, birçok örgüt, yapı kendi kadın örgütlenmesini bazıları da feminist örgütlerini oluştururken belirli bir yaşın üzerindeki kadınlar geri plana itildi. Bu durumun hem nedeni hem sonucu olarak kadın örgütleri de, feminist örgütler de kadın yaşlılığını konuşamadılar, kendilerine bir politika oluşturamadılar.

Dediğimiz gibi birkaç kuşak feminist yaşlanınca bu konunun konuşulması artık kaçınılmaz oldu. Bu kitap çalışması sırasında ve sonrasında birlikte yol aldığımız birçok genç kadının da bu konuya büyük bir ilgi gösterdiğini gördük. Bundan çok mutluyuz. Kadın yaşlılığına ilişkin mücadele tüm yaşlardan kadının birlikte mücadelesiyle olmalı, bu feminizmin bize kazandırdığı bir anlayış. Kadınlarla 16 Mart’ta Ankara’da kitabımızla ilgili yaptığımız etkinlikte de birçok kadın bu konuda atölyeler ve bilinç yükseltme çalışmaları yapmanın çok ihtiyaç olduğunu söylediler. Tüm bu çalışmalarla feminist hareket ve kadın hareketi içinde olan/olabilecek yaşlı kadınlara ilişkin ayrımcılık aşılacaktır. Fakat yine de belirtelim ki feminist harekete haksızlık olmasın, politikasını ve pratiğini bu ayrımcılığın farkında olarak ve ondan kaçınarak yaptı. Belki çok konuşmadı, politik söz oluşturmadı ama bu konuda hep dikkatliydi.

Gençler de yaşlılar da ayrımcılığa uğruyor

Necla: Çok sert bir soru olacak belki çubuğu biraz bükmek gerekli gibi, yaşlı kadınların kendi sorunları talepleri üzerinden genel olarak genç kadın deneyimlerini politikleştiren ve kavramlaştıran, eylem biçimlerini buna ayarlayan bir feminist hareket içinde kendini var etmeleri mümkün mü?

Biz bu mücadelenin her yaştan kadınla birlikte verilebileceğini ve yaş ilişkilerinin dönüştürülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Her yaş döneminde yaşla ilgili farklı ayrımcılıklara uğrayabiliyoruz. Gençler de ayrımcılığa maruz kalıyorlar ve genç kadınlar bulundukları her alanda zorlu mücadeleler veriyorlar. Genç kadın örgütlenmeleri kendi bulundukları alanlarda (üniversite gibi) özgün ihtiyaçlarına yönelik olarak zaten var, LGBTİ+ hareketi de öyle; bu bir hak ve gereklilik elbette. Genç kadınlar, öğrenci kadınlar, bu örgütlenmelerinde kendi eylem biçimlerini de oluşturacaklar. Burada önemli olan feminist mücadelenin bütünlüğü içinde bu ayrımcılığın farkında olmaları ve kendi gelecekleri açısından da karşı çıkmaları. Feminist hareketin bu ayrımcılıkla mücadeleyi içselleştirmesi, tartışması ve politikalar üretmesi önemli olan. Bu yapıldığında neyin nasıl değiştiğini birlikte göreceğiz.

Necla: Sizce hareket içinde bir yaşlı kadınlar ağı ya da örgütlenmesi oluşturmak, nasıl bir fikir olurdu?

Bunu zaman ve ihtiyaçlar gösterecektir elbette ama şu anda bizim durduğumuz yerden ve bu konuya yaklaşımımızdan bakacak olursak feminist hareket içinde bunun yaşlı kadınlardan oluşan bir örgütlenmeye dönmesi gibi bir görüşe sahip değiliz. Feminist mücadele ve örgütlenme anlayışımız açısından uygun görmeyiz bunu. Fakat biraz evvel gençler için bahsettiğimiz özgün ihtiyaçlara ve hak taleplerine yönelik farklı yapılar oluşturmak yaşlılar için de temel haklar arasında tabii ki. Ayrıca çoğunlukla erkeklerde görüyor olsak da her zaman gerontokrasi tehlikesine karşı dikkatli olmak gerektiğini hatırda tutmakta fayda var. Söyleşimizin başından beri anlatmaya çalıştığımız gibi, asıl olan feminist hareket içindeki her örgütlenmenin bu konuda birlikte politika üretmeyi önüne koyabilmesi ve birlikte davranması. O zaman çok şeyi değiştirebiliriz.

*Kadın karakterleri ile ünlü Berlin doğumlu Doğu Alman kökenli feminist yazar.

Yazarın Diğer Yazıları

Herhangi bir sonuç bulunamadı.

İlginizi Çekebilir

Son Yazılar