Skip to main contentSkip to footer

Sevda: “Hep çok çalıştım ama erkekler benim hep önümde oldu”

10 yıl boyunca şiddet gördüğü eşini boşadı. Çocuğuna nafaka almak bir yana eski eşinden kalan borçları ödemek zorunda kaldı yıllarca. Ama hep çalıştı, çok çalıştı ama hep erkekler ondan daha iyi maaş aldı. 55 yaşındaki Sevda emekli ama hala çalışmak zorunda. Sevda’nın yaş alan kadınlarla ilgili hem devlete hem belediyelere hem de patronlara önerdiği çok şey var!

Emekli ve bir şirkette idari yönetici olarak çalışmaya devam eden Sevda, 55 yaşında. Kızıyla birlikte yaşıyor, eşinden yaklaşık 16 yıl önce boşanmış. 25 senedir aynı yerde çalışsa da ücretli işlerde 20 yaşından bu yana yani yaklaşık 35 yıldır çalışıyor. Hem de çok zorlu bir evlilikten kurtulup yepyeni bir hayat kurarak…

Evlenmeden önce ön muhasebe ve asistanlık yapan Sevda, hamileliği boyunca çalışmak zorunda kaldığını şöyle anlatıyor: “Mantık evliliği denilen türden bir evlilik yaptım. Nişanlılığımızda çalışıyordu. Ama evlendikten hemen sonra işinden ayrıldı. Ben de geç bir yaşta evlendiğim için hemen çocuk yapmak istiyordum. Bir ay sonra hamile kaldım. Eşimin bu arada hiç iş arayışı olmadı. 9 ay boyunca çalışmak zorunda kaldım. Hatta işimi perşembe bırakıp pazar doğum yaptım. Doğum izni veya doğum öncesi izni kullanamadım maalesef.”

Doğum yapınca işten ayrılmak zorunda kalan Sevda’ya, anne ve babası yardımcı olmuş. “Sonrasında tabii ki onlar kendi evlerine gittiler. Çocuğuma ben bakmaya devam ettim. Bakacak kimse olmadığı için de çalışamadım tabii ki. Bu arada eşim yine çalışmıyordu. Ailemin destekleriyle biz geçiniyorduk. Çocuğuma da onlar bakıyordu. Her türlü ihtiyacımızı ailem karşılıyordu. Doktoru, maması, bezleri, her şeyi benim ailem karşılıyordu. Ta ki kızım bir yaşına gelinceye kadar bu şekilde devam ettik. Eşim çalışmadığı gibi evi de çok ihmal ediyordu. Ne çocuğuyla ne de benimle ilgilenmiyordu. Ben bu şekilde yaşamaktan hem yorulmuştum hem ağrıma gidiyordu. Ne kadar annem babam da olsa onlardan para istemek, çocuğumun bakımını onların verdiği parayla yapmak çok ağrıma gidiyordu. Eşime de çalışması gerektiğini söyledikçe o daha da boş veriyordu. İçki alışkanlığı vardı. Sigara içiyordu her gün bir paket, iki paket. Bir yılın sonunda ben bu işin böyle devam etmeyeceğini düşündüğümü anlattım kendisine. Çalışmam gerektiğini, kendisi çalışmıyorsa benim çalışıp para kazanmam, bu sebeple de taşınmamız gerektiğini söyledim. Benim ailemin yakınında bir yere ki çocuğuma annem baksın, ben de çalışayım. Önce itiraz etti ama ben kesin kararlıydım çalışmaya. Annemin yanındaki bina da annemin amcasının binasıydı. Orada bir daire boşalmıştı, ‘oraya kiracı olarak gideceğim, benimle geliyorsan gel, gelmiyorsan ben gidiyorum’ dedim. Eşim de tabii ki gelmeyi tercih etti benimle.”

O dönemde iş ararken yaşadığı zorlukları şöyle anlatıyor Sevda: “Türkiye’de kadınsan, iş arıyorsan… gittiğin görüşmelerde karşına çok farklı sorular çıkıyor. ‘Çocuğun var mı?’ ‘İkinci çocuğu düşünüyor musun? Düşünüyorsan olmaz, çünkü biz uzun soluklu çalışan arıyoruz.’ İkinci çocuğu da düşünsen, doğum iznin var, bunu kullanabilirsin, demiyorlar da ‘hayır bu şekilde kabul edemeyiz’ diye bir sürü iş yerinden ret cevabı aldım. Bu arada ailemin desteğiyle geçiniyordum ve gururum inciniyordu. Eşim çalışmıyordu, geziyordu, içkisini içiyordu, kumarını oynuyordu, evini ihmal ediyordu. O zaman kariyer.net gibi platformlar yoktu. Gazeteden bakıyorduk ilanlara. Yine böyle umutsuzca bakıyorken bir yeri aradım. ‘Evliyim, küçük bir çocuğum var. Otuz yaşındayım. Belki bir çocuk daha düşünürüm. Bütün bunlar size uygunsa…’ gibi şeyler söyledim. Acı ama söylemem gerekiyordu. Çünkü daha işe bile alınmadan özel hayatından bahsetmek zorunda kalıyorsun.” Bu kez “şansı yaver gitmişti” Sevda’nın ve burada işe kabul edilmişti.

“Sigorta sorulmaz çünkü işçinin hakkı”

Ancak burada önce deneme süresi, ardından şirket ortaklarından birinin hastalanması vs. derken Sevda’nın 10 ay boyunca sigortası yapılmamıştı. Bunu şirket ortaklarından birine sormaya karar veren Sevda, “Sigortamı ne zaman yapacaksınız, diye sordum. ‘Sana işe girerken sigortayı yapmayacağımız söylenmedi mi?’ dedi. Ben söylenmedi, dedim. Sormadın mı, dedi. Hayır sormadım çünkü sigorta sorulmaz. Bir işçinin hakkıdır, dedim. Karşımdaki tam bir patrondu. O yıllarda işçi haklarını dillendirmek çok daha zordu. ‘Bizde yok, beğenmiyorsan çık’ dedi. Ben neye uğradığımı şaşırdım. Çünkü çalışmak zorundayım. Ama aynı zamanda sigortam da olmalı ki sağlık çok önemli. Ve işte evliliğimde de o zamandan itibaren bir gelecek olmadığını gördüm. Bu evlilik yürür mü, yürümez mi? Çok üzüldüm, çok ağladım o gün. Hatta ben o işi bırakırım deyip çıktım. Eve döndüm. Sonrasında ölen patronumun oğlu beni aradı. Niçin benimle konuşmadan çıkıp gittin? Sabah gel konuşalım, dedi. Kendisiyle konuştum ve bu durumu anlattım. Kendisi de sigortamın yapılacağını ve işe devam etmemi istediğini söyledi. Yani başladıktan yaklaşık 11 ay sonra sigortam yapıldı” diyerek sigorta yapılması için verdiği mücadeleyi anlattı.

Eşinin bu dönemde çalışmamaya devam ettiğini söyleyen Sevda, Anadolu yakasından Avrupa yakasının bir ucuna, Avcılar’a taşınan işyerinden çalışmaya devam etmek zorunda kalmış ve o dönemdeki çalışma koşullarını şöyle anlatıyor: “Kadıköy’den Ambarlı’ya gidip gelmeye başladım. Bu dört yıl sürdü. Ben çıkmadan sabahın beş buçuğunda annem evime geliyordu. Ben altıda çıkıyordum. Bu arada eşim yatıyordu, keyfince kalkıyordu. Çok rahat bir şekilde hayatını devam ettiriyordu. Çok zorlandım Mesafe çok fazla, İstanbul’un kalabalığı ve trafik beni çok yıpratıyordu. Çok çalışmak zorunda kalıyordum, çok koşturmak zorunda kalıyordum. Kendime hiç zaman ayırmadan anneme gidiyordum, çocuğumu alıyordum, çocuğumla ilgileniyordum. Çocuğumun ertesi gün yiyeceklerini hazırlıyordum veya annemden istiyordum bazen. O kadar bunalıyordum ki. Evimin yemeğini yapıyordum, çocuğumun çamaşırlarını yıkıyordum, temizliğini yapıyordum. Bazı günler gece uyumadan işe gittiğim çok olmuştur veya bir iki saatlik uykuyla. Çünkü yapmak zorundaydım. Hayatımın en zor dönemlerinden biriydi diyebilirim.”

“Onu ölene dek affetmeyeceğim”

Psikolojik şiddetin ardından kendisine fiziksel şiddet de uygulamaya başlayan eşine “belki bir gün düzelir” umuduyla katlandığını ama bu kez de eşinin kıskançlık krizleri ile hayatı kendisine zehrettiğini anlatan Sevda, “Bir gün yine çok böyle kıskançlık sebebiyle çok şiddetli bir şekilde fiziki şiddet uyguladı. Çok korkunçtu. Kendimi zor attım dışarıya. Ve alt kattaki abim çıktı. Beni eve aldı. Bunu yapmasaydım öldürecekti beni. Her yerim çürümüştü. Saçlarım öbek öbek koparılmıştı. Ben dönmedim tabii ki o eve. Kopuk kopuk anlatıyorum ama babamı kaybetmiştim o zamanlar. Annemi çağırdılar. Annemle ben, annemin evine gittim ve bir daha dönmedim.”

“O güne kadar hiç kimseye bahsetmedim. Şu an o günleri düşündüğümde çok büyük hata yaptığımı görüyorum. Çok büyük hata yapmışım. İlk başlarda bu psikolojik şiddet başladığında hep karşımdakinin yerine koyuyordum kendimi. Hafifletici sebepler yaratıyordum. Hep bir bahaneler yarattım. Kendisinin bahanesi bile yoktu aslında. Ben belki de sürdürebilmek için evliliğimi, bu bahaneleri yaratıyordum. Beni manipüle edebiliyordu. Ben onu çok kızdırmış oluyordum bir tavrımla. Onun söylemleri bunlar. Ve ben dönüp dönüp kendimi sorguluyordum. Ben bunu ne kadar acı ki yeni doğum yapmışken yaşadım. Kızım daha 20 günlüktü. Hatta ailemin de olduğu bir esnada. Orada da sanırım annem vardı, kardeşimin eşi vardı evde aynı anda. Belki de o an annemden mi bir destek bekledim. Belki annem ‘istemiyorsan bu evliliği ne olursa olsun hadi kalk gidelim deseydi’, belki sürdürmeyecektim. O bana bir cesaret verseydi. Annem bunu bana diyemedi, demedi. Zaman zaman annemi çok suçluyorum. Ama sonra annemi düşündüğümde, onun yaşantısını düşündüğümde aslında onlara da öğretilmiş çaresizlik var.”

Ölümden döndüğü o şiddet anından sonra kesinlikle boşanmaya karar verse de eşi, hem boşanmayacağını hem de onu ve yakınlarını öldüreceğini söyleyip durmuş: “Depresyondaydım. Hiçbir şey yemiyordum. Bir ay içinde 20 kilo falan vermiştim. Uyuyamıyordum. İşe gidiyordum ama bu sürelerde ama robot gibi. Fakat işyerinde bile patronumun dikkatini çekmişti. Davayı açmıştım. Anlaşmalı boşanmak istiyordum. Yanaşmıyordu ve tehdit ediyordu. Bir gün evde yalnızdım. Aradım kendisini eve gelmesini istedim. Boşanmak istemiyormuş, beni seviyormuş, ben hatalıymışım. Ben sebep olmuşum bütün bunlara, değişecekmiş. Bütün bunları konuşurken içkiliydi yine. Ve ayrılırsam, hangi kardeşimin denk gelirse veya beni öldürebilirmiş. O kadar gözüm kararmıştı ki, o öyle konuşurken gittim mutfaktan en büyük bıçağı aldım getirdim, yanına koydum ve dedim ki, ya beni öldüreceksin şu an ya da boşanacağız. Çok şaşırmıştı. Protokolü aldı. Bunu imzalayıp yarın sana getireceğim, dedi. Ve getirdi. Boşandık. On yıl boyunca fiziki şiddetin yanında psikolojik şiddet uyguladı bana. Affetmedim. Ölene kadar da affetmeyeceğim.”

“Nafaka bir yana boşandıktan sonra borçlarını ödedim”

Boşandıktan sonra çocuğa nafaka vereceğini söylese de 25 yaşına gelen kızının bir kez bile nafaka almadığını söyleyen Sevda, aksine boşanmadan önce onun borçları için çektiği kredinin borçlarını boşandıktan sonra da ödemek zorunda kalmış. O adamla yakın evlerde kalmak istemediği için bir süre sonra da işe daha yakın ev bularak, annesi ve çocuğu ile buraya taşınmış.

“Daha iyiydim. Maddi anlamda zorlanıyordum tabii ki. Kızımın okulu gayet iyi gidiyordu. Yeni dostlarım olmaya başlamıştı. Mutlu bir şekilde devam ediyordum ama işimle ilgili sıkıntılar her zaman vardı ama çalışmak zorundaydım. İşimi bırakamazdım. Borç ödüyordum, kirada oturuyordum, çocuğum büyüyordu. Eğitim masrafları vardı. Babası hiçbir şekilde destek olmuyordu. Yoğun bir tempoyla çalışmaya devam ettim. 2013’te emekli oldum çalıştığım yerde. Tabii ki emekli olmak için çıkış yapılıyor. Sigortadan çıkışın yapılıyor ve emekliliğin oluşuyor. Sonrasında yine aynı işyerinde çalışmaya devam ettim. O zamandan beri sigortam yapılmadı. Tek başına bir kadınsın. Türkiye’de yaşam şartları çok zor. Özel sektörde çalışıyorsun, patron şirketi. En ufak ters düştüğünde, ‘beğenmiyorsan git’ diyen bir patron var karşında. Ama bunu göze alamıyorsun. Çünkü işini kaybettiğinde seni idare edebilecek biri yok hayatında.”

“25 yıldır yakınımda hep bir sopa var”

Zorlu bir evliliği geride bırakan Sevda, çalışırken de kadın olduğu için sürekli zorluklarla mücadele etmek zorunda kalmış: “Aynı pozisyonda bir erkek vardır çalıştığınız. Siz ondan üç kat fazla çalışırsınız. Ama o erkek sizden her zaman fazla maaş alır. Bunun tek sebebi kadın olmanız. Tabii bazı meslekler var, onlar kıdeme göre alıyorlar. Ama özel sektörde yöneticisinden mavi yaka çalışanına kadar bu hep böyle. Hep çok koşturdum, çok çalıştım. Ama erkekler hep benim önümde oldu. Çok erkeğin çalıştığı bir şirkette çalışıyorum. Maalesef kadına ikinci sınıf vatandaş gözüyle bakan, ayrımcılığın tavan yaptığı bir ofis. Buna çok maruz kaldım. Gençken daha çok şeye maruz kalıyorsunuz. Hele bir de boşanmış genç bir kadınsanız; oturmanız, kalkmanız, giydiğiniz, saçınız, makyajınız… Bütün bunlara maruz kaldıkça giderek erkekleşiyorsunuz.”

“Bizde patron neyi, nasıl isterse öyle oluyor. Eğitimsiz biri. Kendi bakış açısı da o kadınlara. Kadın çalıştırıyor, evet. Ama her zaman erkekleri daha önde görüyor kadınlardan. Dolayısıyla bir kadının gidip ofisindeki bir erkeği ona şikâyet etmesi hiçbir şey ifade etmiyordu. Dolayısıyla siz artık orada kalabilecek, kendinizi koruyabilecek birtakım yollar yaratıyorsunuz, kalkanlar oluşturuyorsunuz. Ve bu da giderek görünüş olarak değil ama tavır, düşünce, yaklaşım olarak sizi erkekleştiriyor. Türkiye’de çalışma hayatında birçok kadın bunu yaşıyor. Çok büyük şirketlerde CEO olan kadınlar. Bakıyorsun siyasette bile görebiliyorum ben bunu. Çok erkeksi tavırlar. Ben işyerinde despot olarak tanınırım. Şimdi espriyle söylüyorum ama 25 yıldır benim hemen yakınımda bir tane sopam var. Onu savunma mekanizması olarak hep yanımda tuttum.”

“İki maaşım olsa da sağlığa erişemiyorum”

25 yıldır aynı işyerinde olunca yaştan kaynaklı imalı yaklaşımlara sıklıkla maruz kaldığını anlatıyor Sevda: “Yanınızda daha genç insanlar çalışmaya başlıyor. Direkt söylemeseler bile ima ediyorlar. O arkadaşlara bir ablaları olarak şunu da söylüyorum. Ben de isterim. 11 yıldır emekliyim, artık çalışmayayım. Ama mümkün değil şimdi 50 yaşın üzerindeki insanlar için. Emekli maaşıyla çok zor geçinmek bu şartlarda, hele de sağlığınız da giderek sizi zorluyorken. Patronun sigorta yapmamasının nedeni bu. Zorunda olduğunuz için rahat davranabiliyorlar.”

İki kez ciddi bel fıtığı ameliyatı geçiren Sevda, emekli olup çalışıyor olmasına rağmen düzgün bir sağlık hizmeti alamadığından da bahsediyor: “Ben iki ameliyatımı da özelde olmak durumunda kaldım. Benim bu ameliyatları karşılayacak maddi gücüm maalesef yoktu. Hele ikinci ameliyatım çok ciddi bir ameliyattı. Her yerde olamayacağım bir ameliyattı. Kardeşim tarafından sağlandı maddi destek. Onun sayesinde iyi bir hastanede iyi bir hekim yaptı ameliyatımı. Şu anda da sağlık hizmetlerine ulaşmam çok zor. Bir kere zaten devlet hastanelerinden randevu alıp gitmeniz şöyle zor. Randevu almak zor olduğu kadarıyla hafta arası gitmek zorundasınız. Hafta arası gitmek için de işinizden izin almanız gerekiyor. Yani bir gün aldınız. Tekrar bir gün daha izin aldığınızda bu karşınıza sorun olarak çıkıyor işveren tarafından. Düzenli olarak sağlık kontrollerimi yaptıramıyorum. Ne kadar iki maaşım olsa da sağlık hizmeti almakta zorlanıyorum.”

“45’ten sonra işsizlik endişesi çok yüksek”

Bu denli zorlu koşullarda çalışmasına karşın başka bir yerde iş aramayan Sevda, nedenlerini şöyle anlatıyor: “Emekli olduğumda ben 44-45 yaşımdaydım. Bir kadının o yaşlarda yeni bir iş bulması çok zor. 40’lı yaşlarda ve aynı zamanda anne olmuş bir kadın var karşınızda. İstenen genç olacak, prezentabl olacak. Saçı düzgün ve kilolu olmayacak. Onun için de 45’ten sonra yeni iş bulmaktan çok işini kaybetme korkusu yaşıyorsunuz. 45’ten sonra kadınlar için iş bulamama korkusu, endişesi çok yüksek. Hele 50’li yaşlarda zaten bulamazsınız işinizi bıraktığınızda. Ya daha böyle işte serbest işler yapacaksınız, part time işler yapacaksınız. Eğer tam zamanlı çalışmak istiyorsanız ve ihtiyacınız varsa bulunduğunuz yerde kalmak durumundasınız maalesef.”

Bu durumun düzeltilmesi konusunda önerileri var Sevda’nın: “Siyasi partilerin bu konuyu ele alıp her alanda, her platformda bunu dile getirmesi, duyurması ve hükümetlerle bunu paylaşması gerekiyor. Yerel yönetimlerin de öyle. Her kadının yakınında mutlaka eğitim alabilecekleri yerlerin açılması gerekiyor. Belediyeler bunu yapmalı. Hadi iş buldu kadın, iş buldu ama çocuğunu bırakacağı bir yer yok, çalıştığı parayla bakıcı tutamaz zaten. Dolayısıyla kadınlar için çocuklarını bırakabilecekleri kreşler, meslek edinebilecekleri kurslar mutlaka bunlar olmalı. Kadınların örgütlü olması sağlanmalı. Bir sürü kadın sesini duyuramıyor. Ben şanslıydım. Benim gibi şanslı olmayan o kadar çok kadın var ki işte şiddet görüp sefalet çekip o evliliği devam ettirmek zorunda kalan o kadar çok kadın var ki çünkü sığınacak hiçbir yerleri yok. Çünkü çocuklarını alıp gidebilecekleri bir yer yok. Tabii giderek açılıyor. Belediyeler destek vermeye başladı. Ama bunların çoğalması gerekiyor. Kadınları bu sefalete, bu şiddete mahkûm etmemek gerekiyor. Bir kere devletin yapması gereken o kadar çok şey var ki. Bu bakış açısı değişmediği sürece kadın evinde de ezilecek, öldürülmeye de devam edecek. Çalışsa ne fayda? Çalışıyor diye öldürülen kadınlar var Türkiye’de. Yaptırımların uygulanması ve ağırlaştırılması gerekiyor.”

“Çalıştığım şirket erkek ağırlıklı çalışılıyor. Ama elimden geldiğince idari yönetimde olmamdan kaynaklı ofiste çalışan sayısını eşitlemeye bakıyorum. İhtiyacı olan kadınlara öncelik veriyorum. Öyle olduğunda burada pozitif ayrımcılık uyguluyorum. Kesinlikle işyerlerinin de bunu yapması gerekiyor. Şirketlerin kadın kotası uygulamaları gerekiyor.”

*Bu hikaye, Rosa Luxemburg Stiftung desteği ile hazırladığımız Yaşlı Kadınların Çalışma Koşulları araştırmasının çıktılarından hareketle yazıldı. Söyleşi yapılan kadının isteği üzerine isim değiştirildi.
Görsel: Uludağ İş

Yazarın Diğer Yazıları

İlginizi Çekebilir

Son Yazılar