“Gönül, işçilerin bayramında, bir kozmetik firmasında çalışmak zorunda olan bir işçiydi. Vardiyasına yetişmeye çalışıyordu, gecikmekten korkuyordu…. Rıhtıma ulaştığımızda ben miting alanına o işyerine gitmek için birbirimizi öperek vedalaştık. “Keşke ben de gelebilseydim sizinle,” dedi ayrılmadan. Ben de “keşke” dedim içim sızlayarak…”

Üsküdar’da, sağanağa yakalanınca bilinen şarkıyı “Bir Mayıs’a giderken aldı da bir yağmur” şeklinde mırıldanarak Kadıköy dolmuşuna zor attım kendimi. Şoförümüz binmek için gelenlere büyük bir sabırla Selimiye sonrası yolların polis tarafından trafiğe kapatıldığını, ondan sonra Kadıköy’e kalan yolu yürümeleri gerektiğini anlatıyordu. Genç bir kadın söylene söylene, biraz da tedirgin biçimde arka koltuğa oturdu. Yolların kapatılması ne kadar saçmaydı. Nasıl yürüyecekti onca yolu, kaç dakika tutardı Selimiye’den Kadıköy’e yürümek, şart mıydı bu miting? Kendi kendine bir o kadar da ortaya durmadan konuşuyordu. Dayanamadım, “Niye bu kadar söyleniyorsunuz, siz de gelin mitinge, bu sizin de mitinginiz,” diyerek çıkıştım. İçten içe sinir olmuştum kadına. Bir bayramımız var onu da zehir ediyordu. Üstelik çok da gençti, ne vardı sanki dolmuşun bıraktığı yerden Kadıköy’e yürüyemeyecek.
Adı Gönül’müş
Selimiye’ye geldiğimizde dolmuşta sadece ikimiz kalmıştık. Birlikte indik. Polis arama noktasından geçtikten sonra alışkanlıkla arkama baktım. Henüz araması bitmemişti, bekledim. Çok sevindi beklediğimi görünce “Kadıköy’e birlikte yürüyüyebilir miyiz?” diye sordu. “Tabii ki”. Adı Gönül’müş. Birlikte hızlı adımlarla rıhtıma doğru yürümeye başladık. Gönül, işçilerin bayramında, bir kozmetik firmasında çalışmak zorunda olan bir işçiydi. Vardiyasına yetişmeye çalışıyordu, gecikmekten korkuyordu. İki üniversiteden mezun olmuş, İstanbul’un seçkin özel liselerinden birinde burslu okumuş, iki yabancı dil bilen “başarılı” bir kadın. Aldığı eğitimlerle ters orantılı oldukça düşük bir ücret alıyordu. Bütün hayali ise yurt dışında sosyoloji yüksek lisansı yapmakmış. Benim “sosyolog” olduğumu öğrenince çok heyecanlandı. Sosyolojinin önemi üzerine onu daha da iştahlandırmak için biraz ahkâm da kestim tabii. Çalıştığı yerdeki benzer işi yapan bütün arkadaşları en az bir üniversite mezunuymuş. Gönül’ün “Bu dönemde genç olmak ister miydiniz?” sorusuna verecek karşılık bulamadım. İkimiz de sustuk.
Rıhtıma ulaştığımızda ben miting alanına o işyerine gitmek için birbirimizi öperek vedalaştık. “Keşke ben de gelebilseydim sizinle,” dedi ayrılmadan. Ben de “keşke” dedim içim sızlayarak, biraz da onu başta hafif azarlayışımdan utanarak.
Miting alanına vardığımda işçilerin büyük bir koro halinde ve coşkuyla söylediği 1 Mayıs marşına ben de katıldım. Ama bu kez çalışmak zorunda olduğu için aramıza katılamayan Gönül’ün sesiyle.










